Ergün Diler

ERGÜN DİLER

Tarihi 17 Ocak 2013

Acı ve akıl

Devlet, İmralı ile görüşmeye başladığını açıkladığı andan itibaren bazı çevreler haklı olarak, "Teröristle pazarlık olmaz" diye sesini yükseltmeye başladı. Genel eğilim "Silahlar sussun, barış gelsin" şeklinde olsa da azımsanmayacak bir kesim yapılan görüşmelere onay vermiyor.
Sessiz protestolarını sürdürüyor...
Geriye bakıldığında 30 yıldır kanayan yara ve travma var. Solup giden hayatlar, analarına kavuşamayan bedenler, ayaklarındaki botları aylarca çıkarmadan dağlarda gezen yiğitler, bayrağı dalgalandırmak için kanını döken şehitler var...
Kimse bunu inkar edemez.
Ama bir de karşında silahla yok edemediğin, akılla susturamadığın bir hareket var!
İşte biz bunu 30 yıl çözemedik...
Çözemezdik de zaten!
Neden mi?
Biraz geri gidelim... 1971 darbesine...
Ancak şunu unutmayalım;
"Darbeler ülkeyi yönetenlere karşı yapılmaz. Bizzat yönetenler tarafından yapılır!"
Anarşi, terör, yasadışı örgüt gibi oluşumlar, hep ÜLKEYİ YÖNETENLER tarafından hayata geçirilir.
Bizlerden saklanan en büyük gerçek bu!
Ne filmlerimizde, ne romanlarımızda, ne de tiyatrolarımızda bu gerçeğe kimse girdi. Giremez...
Hiçbir senaryo yazarı bunu bilmez! Bilse de eline kalem alamaz! Alsa da oynatamaz!
Etkili makamlarda oturan birçok kalem erbabı da ÜLKEYİ YÖNETEN sınıfın atadığı insanlardır...
Bunların görevi gerçeği gizlemek, illüzyonu hakikat sanmamız için kalem oynatmaktır... 60 yıldır böyle olduğu için "acı gerçeklerle" karşılaşmaya hazır değiliz.
Kafa konforumuz bozulmasın diye de MUHAKEME kabiliyetimizi çoktan devre dışı bırakmışız!
Neyse, konudan kopmayalım...
1971'de ne olmuştu? 9 Martçılar adıyla bilinen SOL CUNTA, "Bağımsız Türkiye" diyerek darbeye soyundu. Bu cunta her ne kadar SOL da olsa, arkasında Londra'nın büyük desteği vardı. Madanoğlu Paşa'nın da zaten İngilizler'le ilişkisi daha sonra ortaya çıkmıştı!
İngilizler kendilerince haklıydı. Düne kadar ellerinde oynattıkları bir ülkenin, Amerikan egemenliğine girmesine razı değildiler. Bu nedenle hem orduda, hem sivil kanatta birlikte çalıştıkları adamları harekete geçirdiler. Bu hareketin karşısında da 12 Martçılar vardı! Bunlar da Amerika'dan desteği bulan kesimdi. Amaçları Türkiye'yi, İngiltere'ye geri vermemekti!
Cumhuriyet boyunca gördüğümüz (gördüğümüz dediğime bakmayın hiç göremediğimiz) mücadele tekrar ediliyordu!
Londra ve Washington, Türkiye'yi yönetmek için kıyasıya savaşıyordu. Sonunda iki güç arasında barış ilan edildi.
Darbeyi ortaya çıkaranlar giderken, darbecilerin YOLU AÇILDI. Türkiye'yi korumaya çalışan MİT hedefe kondu. Fuat Doğu görevden alındı.
Lizbon'a gönderildi. İki güç PASTAYI paylaşmaya başlamıştı!
Bunun sonucu olarak MİT, Londra'ya düştü! Bu nedenle doğrudan Londra'ya bağlı müsteşarlar gördük!
Adı MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI olduğu halde...
Bu paylaşım olmadan önce bir RUS istihbarat yetkilisi, cuntanın beyinlerinden olan Doğan Avcıoğlu'nun ofisine giderek, "Bahçelievler'deki toplantılarınız dinleniyor!" diyordu! Yani işin içinde olmayan Ruslar, SOL CUNTAYI uyarıyordu! Bağımsızlık ve SOL yönetim isteyen CUNTA, nedense Rusya ile yani komünist Moskova ile değil, sermayenin beşiği Londra ile çalışıyordu! Ve bunu o yıllarda darbenin içinde olanların bile çoğu bilmiyordu! Aktörler kendilerine biçilen rolü oynuyordu! Türkiye'nin dış borcunun en az olduğu, yani BAĞIMSIZ TÜRKİYE'nin "hayatta" olduğu bir dönemde SOL darbe doğrusu ilginçti! Galiba sol, sadece tabelaydı. Amaç, ülkeyi Londra'ya bağlamaktı!
1980'de, 28 Şubat'ta, 27 Nisan'da hep benzerlerini gördük! Sahne önündekiler Türk, ancak arkadan komut veren yabancılardı!
Çünkü perde arkasındaki gücü elinde tutanlar, TÜRK değildi! Biz bunları görmezdik. Bilmezdik. Tanımazdık.
Ama vardılar! Kendi ŞATOLARINDA toplanıp 75 milyonu avuçlarının içlerine alıp yönetirlerdi! Kaderimizi onlar çizerdi!
Solcu, sağcı, gerici, ilerici, muhafazakar, ülkücü yani kim ne olmak istiyorsa önü açılırdı! Perde arkasından her türlü destek verilirdi! Ordu da onların etkisinde olduğu için "vatanı kurtarmakla" meşgul olurdu! Askerler, devleti korumanın yolunun sokaktaki "gericiyi, ilericiyi" kontrol edip, fişlemekten geçtiğini düşünürdü! Ordu kendi vatandaşının peşindeydi anlayacağınız! Dünyada bir eşi yoktu ama böyleydi! Bunun neden böyle olduğunu hiç sorgulamadık! Merkez basının attığı "Şeriat geliyor" manşetleri hepimizi korkutuyordu. Basının da ÜLKEYİ YÖNETENLERE AİT olduğunu unutuyorduk!
Sarmalı göremiyorduk... Çünkü ülkeye kan ağlatan DERİN DEVLET yabancıydı! Türk değildi! Oysa derin devlet; ülkesini seven akil adamların bir araya geldiği gizli bir yapıydı! Ama o bizde yoktu. Olmasına izin verilmedi.
Olsaydı, Cumhurbaşkanı Özal ölmezdi! Kürt sorununu kendi yöntemleriyle çözmeye kalkan Eşref Bitlis hayatta olurdu! Uğur Mumcu yaşamaya ve yazmaya devam ederdi! Ama onların kurduğu bütün oyunların içinde olduk millet olarak.
Ayrıştık, kavga ettik, küçük gördük, küstük, küfür ettik, kan akıttık ama hiç birbirimizi anlamayı denemedik!
Şimdi Ankara, Özal'dan sonra ilk kez kendi sorununu kendi çözmeye kalktı. Sınırlarımızın hemen dışında kümelenen KÜRT nüfus, Ankara'nın büyümesinin önündeki tek engel. Ya Kürtler'i kendi kaderlerine bırakıp içe gömüleceğiz ya da büyük düşünüp Kürtler'i kucaklayıp BÜYÜK olacağız...
Düne kadar bizi bölmek için aparat olarak sahneye sunulan KÜRTLER yine karşımızda...
Önümüzde iki seçenek var. İlki, "Bu topraklarda herkese yetecek kadar oksijen var" deyip kollarımızı sınırların dışına uzatacağız. İkincisi, Ankara'ya çekilip "bizim için çizilen kadere" razı olacağız...
Maalesef bir yanımızda büyük acılar, bir yanımızda büyük hayaller var!
Hayat tercihtir!
Ankara ise tercihini yaptı...
Şehitlerimizi yüreğimize gömüp BARONLARDAN akılla intikam alınacak... Kandil'e dikemediğimiz bayrağı bölgede her yere dikeceğiz...
Acı ve akıl yan yana gelmeyen iki düşmandır...
Kissenger, kendisine sorulan "ABD neden güçlüdür?" sorusuna şöyle cevap veriyordu:
"Biz aramızdaki hainleri öldürürüz. Diğer ülkelerdeki vatan hainlerini birer kahramana dönüştürüp, o ülkede önemli biri haline getiririz." İşte böyle...
Türkiye'nin hiç olmadığı kadar akılla adım atmaya ihtiyacı var. Masada sonuç almalıyız. Bir tek kurşun atmadan, Mehmetçiğin bir damla kanını vermeden büyümeliyiz... Çünkü bizden beklenmeyen bu!
Ya elele verip hepsini şaşırtacağız ya da ayrışıp kendimize güldüreceğiz...
Herkesi şaşırtacak güç bu millette fazlasıyla var... Yeter ki uyanık olalım! Aklımızı kullanalım ve sorgulayalım...
Unutmayalım, karşımızda PKK değil onun patronları var!