Ergün Diler

ERGÜN DİLER

Tarihi 19 Mayıs 2012

Mehmet Amca...

Acı haber Amanoslar'dan yola çıkmıştı...
Çok geçmeden KIRIKKALE'ye ulaştı.
Yarbay Türker Bayar resmi makam otomobilinin içinde ter döküyordu. Nefes alışverişi hiç sağlıklı değildi. Neyle karşılaşacağını bilmiyordu. Araç giderek yavaşlayınca ŞEHİDİN evine yaklaştığını anladı. Soğukkanlılığını korumalıydı. Öyle de yaptı. Sağ arka kapıdan inerek KIRMIZI boyalı, BEYAZ pencereli iki katlı evin kapısına doğru yürümeye başladı.
Mehmet Amca, kendi elleriyle yetiştirdiği SARDUNYANIN başındaydı yine...
Oğlunu özlemişti. Bu ayak seslerini onunkine benzetti. İrkildi. Ayağa kalktı.
Kafasındaki gri yün takkesini düzeltti.
Heyecandan elini nereye götüreceğini bilemiyordu. Bastonunu peş peşe yere vurmaya başladı.
İçi titriyordu...
Kapının aralığından gelenlerin SUBAY olduğunu görünce kalbi atmayı bıraktı.
ERHAN içlerinde yoktu. Dayanamadı.
Olduğu yere yığıldı.
72 yaşındaki Mehmet Amca'nın düşmesi bütün KIRIKKALE'den duyuldu. Acı şehri kaplamıştı. Anaların feryadı gökyüzüyle buluşuyordu. Çocuklar oynamıyor, acıya eşlik ediyordu. Hüzün herkesi esir almıştı.
Tek sorunu oğul hasreti olan AMCA, birden hiç birşey olmamış gibi ayağa kalktı.
Bastonuna yüklenerek yetiştirdiği kırmızı sardunyayı hiç olmadığı kadar içten kokladı.
Belli ki evlat kokuyordu. İki eliyle sevdi. Eğilip goncasına dudaklarını götürdü. Öylece kalakaldı...
Herkes birbirine bakarken birden döndü...
Acısını kalbine gömmeye karar vermişti.
Gözyaşlarıyla kimseyi sevindirmek istemiyordu. "Vatan sağolsun" dedi...
Sesini yükselterek içerideki yarım asırlık hayat arkadaşı Erhan'ın anasına seslendi. Sarıldılar.
Gözyaşlarını kalplerine akıtırken sessiz çığlıkları Amanoslar'dan duyuluyordu...
Yarbay'ın başını eğdiğini görünce ona dönerek "Bir Erhan gitti, bin Erhan geldi" dedi. Kenetlendiler...
En zor geceydi Mehmet Amca için.
Çok uzun oldu!
Oğulla veda zamanı gelmişti. İki torununu öpüp kokladıktan sonra askerlerin kollarında camiye doğru yürümeye başladı. Ayakta duracak hali yoktu aslında. Bıraksalar düşüp bayılacaktı. Ama "Erhan'ım istemezdi" diyerek gururla ayakta kaldı. Türk Bayrağı ile sarılı tabutta yatan oğluyla son kez konuştu.
Ama ne konuştuklarını kimse duymadı.
Kahramanı son yolculuğuna çıkarken kendisi dimdik ayaktaydı. Bakışları boşlukta kaybolurken artık Erhan'ını göremiyordu.
Elinden bir şey gelmiyordu.
Gelse dünyayı yerinden oynatırdı...
Çaresizce bastonuna yüklendi. Evlerine geri döndü. Oğlunu büyüttüğü evin her köşesini tek tek gezdi. Anılarda seyahat etti. Dönüp bahçeye indi. Kimseye el sürdürmediği saksıya yanaştı. Gözünden kıskandığı sardunyaya eğildi. Birkaç damla gözyaşını akıttı. Büyük acısını sardunya ile paylaşıyordu.
Ne de olsa onun da feryadını kimse duymazdı!
Bu acı ikisi hayatta olduğu sürece yaşayacaktı! Anlaşma böyleydi... Oğlunun aldığı ceketi sırtından çıkartırken gözlerinden esirgediği yaş tüm SIRTINI kaplamıştı.
Dinlenmek istedi. Odasına çekildi. Kimseye yük olmadan...
Acısıyla üstünü örttü.
Oğlunun kokusunu yanına alarak...
Erhan Binbaşı'nın ardından yıkılan sadece Mehmet Amca değildi... Cami avlusunda içi yanan biri daha vardı. Gözyaşlarını usulca silen ÖZEL PAŞA...
Asıl hedef oydu... Ondan hiç hoşlanmadılar. Aynı Hakan Fidan'dan hoşlanmadıkları gibi... Artık istedikleri koltuğa kendi adamlarını koyamıyorlardı! Kalbinde TÜRKİYE olduğu için rahatsızlık veriyordu.
Peygamber Ocağı'nın geri gelmesini istiyordu..
Bu yüzden ANLAMSIZ bulduğu kılıkkıyafet yasağına "HAYIR" diyordu.
Oğlunu şehit verse de Mehmet Amca'nın YASAKLARA takılmasına isyan ediyordu!
O bu APTALLIĞA son vermek istedikçe de köşelerden, manşetlerden topa tutuluyordu! Hakaretleri göğüslüyordu.
Cenazede gözyaşı dökerken belki de şehidine "Erhan'ım bu topraklar ne çok hain yetiştirmiş" diye sesleniyordu...
Belki de "Dışarıdakilerle baş ederiz de içeridekiler ne olacak?" diye dert yanıyordu!.
Ama Mehmet Amca'nın metanetini görünce şehidin cenazesinin kalktığı NOKTA Camii'nde son NOKTAYI koyuyordu:
ORDU MİLLET EL ELE...