Tarihi 13 Şubat 2013

Yargı kararı ile ölüm

Haber, yürekleri dağlayacak cinsten.
Başlıkta, "Ölmemek için ağlamış" yazılı. Hemen yanındaki fotoğrafta ise, ağlayan, çırpınan, feryat eden 5 yaşındaki küçük Mehmet, annesi tarafından zorla götürülürken görülüyor.
Nereye? Ölüme!
Hem de Antalya'da verilen bir mahkeme kararı ile.
Ve bu günün fotoğrafı: 5 yaşındaki küçük Mehmet Ağar mezarda.
Anne Rahimenur cezaevinde.
Çırpınan, çabalayan, uyaran, ama yargıya derdini anlatamayan imam baba Osman Ağar ise gözyaşları içinde.

* * *
Şimdi olayı baştan alalım...
Aslında, Türkiye'de hakim olan anlayışa bakıldığında ortada yadırganacak bir durum yok. Parlamento'da da, yargıda da, üstelik halk arasında da genel bir kabul var. Karı-kocanın ayrılması halinde yaşı küçük çocuk anneye verilir.
Doğrudur, hiçbir itirazım yok.
Anneye verilir de hangi anneye? İşte, zaman zaman yaşadığımız, gazetelerde yayınlanan ve içimizi cız ettiren dramların altında hep bu soru var: Anne, ama nasıl bir anne?
Peki, biz bu sorunun cevabını bulmak için ciddi bir araştırma yapıyor muyuz?
Tabii ki hayır!

* * *
Şimdi biliyorum, hemen itiraz edecekler. Kim bilir belki de beni cahillikle suçlayacaklar. Diyecekler ki:
- Biz Aile Mahkemeleri'ne uzmanları niye koyduk?
Doğru, üzerinde uzun uzun tartışmalar yapılması ve cevabı bulunması gereken önemli sorulardan biri de bu: Sahi, siz o uzmanları oralara neden koydunuz?
Kimi psikoloji, kimi pedagoji eğitimi almış. Görevleri, mahkeme hakimine yardımcı olmak. Bu tür olaylarda, tarafların durumlarını inceleyerek, raporlar yazmak.
Raporlarını yazıp, hakimin önüne koyuyorlar. Hakim de genellikle onların tavsiyeleri yönünde karar veriyor.
Peki bu raporlar ne kadar sağlıklı?
İşte bütün sıkıntı gelip bu noktada düğümleniyor. Bu raporların sağlıklı olması mümkün değil!

* * *
Şimdi kızanlar da darılanlar da olabilir.
Ancak, gerçekleri bütün çıplaklığı ile ortaya koymak zorundayız...
Bu uzmanlar aynen şöyle çalışıyorlar:
Taraflardan randevu alıyorlar. Bir ya da iki görüşme yapıyorlar. Kimi zaman çocuk ya da çocuklarla da bir araya geliyorlar.
İsimlerinin başında "uzman" sıfatı var ya, şıp diye ne yapılması gerektiğine karar veriyorlar. Ardından oturup raporlarını yazıyorlar. Hakimin önüne koyuyorlar:
"Çocuğun anneye verilmesine..."
Adeta göz ucuyla bakıp, insanların hayatları ile oynayabiliyorlar!
Oysa öyle vakalar var ki, uzun süre araştırılması şart. Hatta, bazı durumlarda üniversiteler gibi daha yeterli kurumların da devreye girmesi gerekiyor.
Ancak, "uzman" adı verilen bu insanlara ulaşmak da bunları anlatmak da imkansız. Çoğunun telefon numarası gizli.
Hadi bir şekilde ulaştınız diyelim, dinlemiyorlar. Üstüne bir de "Nereden buldun bu numarayı" diyerek insanları fırçalıyorlar. Haklı bile olsanız, çocuğunuzu kurtarmak için attığınız her adım aleyhinize dönüyor.
Çoğunun kafasında bir şablon var, bütün olayları ona göre değerlendiriyor.
Önlerine belge bile koysanız "doğru mu yanlış mı" diye araştırılmıyor.
Araştırmak isteseler de zaten imkânları ve yetkileri yok.
İşte, Antalya'da annesi tarafından dövülerek öldürülen 5 yaşındaki Mehmet Ağar, bu sistemin kurbanı. Belli ki aile mahkemesi uzmanları babanın çırpınmasını önemsememişler, feryatlarını duymamışlar. Söylediklerini ciddiye almayıp, kulak arkasına atmışlar. Çocuğun "anneye verilmesi" doğrultusunda rapor hazırlamışlar. Hakim de o rapora bakıp Mehmet'i anneye vermiş.
Ama o anne küçük Mehmet'i döverek, ölümüne yol açmış; şimdi cezaevinde. Tek suçlu o mu acaba?
Ben hiç öyle düşünmüyorum da!