Tarihi 2 Nisan 2012

Bidon kafalılar!

Genelleme yaptığınızda olmuyor, ama yerinde kullanıldığı zaman da "cuk" diye oturuyor. Onlara her yerde ve her zaman rastlayabilirsiniz. Sağımız da solumuz da "bidon kafalılarla" dolu. Hepsinin ortak özellikleri aynı. "Ben" duyguları fazlaca gelişmiş. Kendilerinden başka hiçbir değer tanımıyorlar. Toplum içinde yaşamayı ve paylaşmayı bilmiyorlar. Aynı zamanda alabildiğine saygısızlar.
Geçtiğimiz cuma günü Ankara'da Cumhuriyet Vergi Dairesi'ndeydim.
Vergimi yatırmak için veznede sıraya girdim.
Önümde "öf, pöf" eden, "Takside gerek yok, tamamını yatırıp kurtulayım" diyen 55 yaşlarında bir şahıs vardı. 250 lira civarında bir vergi ödedi ve ayrıldı.
İşlemlerimi tamamlayıp dışarı çıkarken yine onunla karşılaştım. Yanıma yaklaşıp, "Biz yiyemiyoruz, al sen ye diye verdik" dedi. "Anlamadım" cevabını verdim. "Vergi, vergi" açıklamasını yaptı:
- Biz yiyemedik, onlara verdik.
Benim de "Haklısın, doğru söylüyorsun" tavrı içine girmemi beklerken, hiç de tahmin etmediği bir cevapla karşılaştı. "Yahu, Allah'tan kork" dedim:
- Yemişsin yiyeceğini. Kazanmışsın, Allah daha çok versin. Şunun şurasında 250 lira bir vergi ödedin. Bu da senin vatandaşlık borcun!
Ne dese beğenirsiniz? "Öyle ama" cevabını verdi:
- Doğru yere gideceğini bilsek, sesimizi çıkarmayız. Ben bu paranın doğru yere gideceği konusunda şüpheliyim.
Ne denilebilir böyle bir tavır karşısında?
Hiç! Sesimi çıkartmadım. Muhtemelen o da arkamdan, "Deli midir nedir; hem parasını kaptırıyor, hem de alanları savunuyor" diye düşündü!
İşte size bir "bidon kafa" örneği...
Üstelik, çevremizde bunlardan o kadar çok ki. Kendilerine her türlü hizmetin verilmesini beklerler. En ufak bir kusur görürlerse ortalığı ayağa kaldırırlar. Söylemediklerini, yapmadıklarını bırakmazlar. İş vermeye geldiğinde ise ortalıkta görünmezler. Bir kuruşun hesabını yapıp, kaçırabildikleri kadar vergiyi kaçırırlar. Kalanını da elleri titreye titreye verirler.
Sülük misali yaşayıp giderler! Geçtiğimiz cuma, "kabul günü" gibiydi.
Asfalt katılım payı borcumu ödemek için Ankara Büyükşehir Belediyesi'ne gittim.
Orada da bol miktarda "bidon kafalı" ile karşılaştım...
Kuyrukta, yaklaşık 45-50 kişi vardı. İki aynı vezne yeterli olmadığı için içerideki görevliler de tahsilat işine yardımcı oluyordu.
Cam bölmenin içinde bulunduklarından bütün olan biteni görüyorduk. O tarafa kuyruktan iki-üç kişi geçiyorsa, hariçten dörtbeş kişi alınıyordu.
Sıram geldi, içeri girdim. Hariçten iki kişi önüme geçince "ayıp" dedim:
- Bakın, ben imkânım bulunmadığından değil, öyle olması gerektiğinden sırada bekledim. Yoksa, rahatlıkla birini bulur, öne geçerdim.
Hakkıma tecavüz eden ve yanında getirdiği bayanı sıraya riayet etmeden içeri sokan belediye personeli, "Ne varmış bunda" dedi:
- Herkes böyle yapıyor.
Baktım, hiç utanma yok. Adam hakka tecavüzü kendine hak görüyor. Yaptığı yanlışı savunuyor. Dayanamayıp sordum:
- Kötü misal emsal olmaz. Onların yanlışı, sizin yanlış yapmanızı gerektirmez. Bu ülkede yakınlarını geneleve satan insanlar var. Onlar yapıyor diye bu davranışı da savunabilecek misin? "Ne biçim laf bu, ayıp değil mi, olur mu öyle şey" deyince, "İşte sizin bu yaptığımız da ayıp" dedim.
İlginçtir, kurumsal işbirliği hemen devreye girdi. Tahsilatı yapan memur, arkadaşını korumak adına iftirayı konduruverdi:
- Kardeşim, sen de sırada değildin!
Baktım ki, karşımdakiler "bidon kafalı", iş iyice çirkinleşecek, uzatmadım. Parayı yatırıp ayrıldım. Yanlarından geçerken, bu defa kuyrukta bekleyen, haklarının çiğnenmesine tepki göstermeyen ve bütün olan biteni koyun gibi izleyen başka "bidon kafalılar" önüme çıktı. "Boş ver, Melih Gökçek'in belediyesi, olur böyle şeyler" dediler. Haklarını korumak için kıllarını kıpırdatmadılar, ama kaşla göz arasında istismarın en çarpıcı örneğini verdiler.
Üstelik, sağda solda o kadar çoklar ki!..