Ama şu da var ki özgürlüğün fazlası dejenerasyonu da beraberinde getirebiliyor.
Bu dejenerasyon evden mahalleye taşıyorsa ve toplumun bir bölümünü etkiliyorsa denetlemek de devlete düşüyor işte. Ama diğer yanda lafa, 'güven ve sorumluluk verilerek büyütülen çocuklar' denerek başlanıyor... 'Birey 18 yaşını aşmışsa nefsine hakim olmayı da öğrenmiştir' deniyor... 'Üniversite öğrencisi olduklarına göre kararlarına saygı göstermek gerekir' deniyor ve fakat bir tek şu unutuluyor;
O yaştaki gencin cinsel dürtülerinin de yabana atılmayacak yaptırımları olabilir!
Bu yüzden 'demokratik bir ülkede yaşamak' özel hayatların varsa başıbozukluğuna müdahale etmemek anlamına gelmiyor. Elbette müdahalenin de bir yolunu-yordamını bularak. Mesela anababanın yetemediği durumlarda devreye girmek gibi.
Ana kuzusu gençlerimiz...
Bilirsiniz bu köşede Başbakan'ımızdan söz ederken hep 'kalabalık bir evin babaannesine' benzetmişimdir. Aileye kol kanat geren, çoluğunu çocuğunu koşulsuz seven, eski ananelere uyulmasını yeğleyen, bunu ifade ederken de zaman zaman sertleşebilen ama yüreğinde şefkat taşıyan babaanneye! Bu yüzden, Tayyip Erdoğan'ın 'iki gencin ilişkisine sadece cinsel boyuttan bakıldığı izlemini yaratan' o sözlerinin altını biraz vicdanlıca eşelemek lazım.
Başbakan acaba ev içindeki münasebetlerin zedelenmesinden, uğranılacak hüsranlardan, hadi daha açık yazalım, düşünülmeden girilen ilişkilerden ve ileriki yıllara taşınacak utançlardan filan söz etmiş olamaz mı?
Ancak Tayyip beyin duygusundaysanız bu endişeyi anlarsınız O zaman da sorarsınız zaten; 'İnsani kaygılar içeren bu türden cümleler neden ille de hükümetin muhafazakarlığı ile ilişkilendiriliyor?' Oysa cevap sorunun içinde gizlidir; Gösterilen titizlik, ahlakçılık değil tam tersi ahlaklı olmayı da savunmaktır. Bunu idrak etmek için elleri biraz vicdana koymak yeterlidir.
Bu arada 18 yaşındaki gençlere mecliste seçilme hakkı verilebilir elbette... Evlenseler baba olabilirler... Suç işleseler kanun önünde yetişkin sayılır ceza alırlar... Ama sorsam size; Hepsi hala bizim için ana kuzunuz değil midir? "Bilgisayarın başında bu kadar fazla oturma gözün bozulacak oğlum, belini kapa böbreklerini üşüteceksin oğlum, sigara içme, içki içme, kola içme, şu ıspanağı ye bakiim oğlum... Hadi sırtını keseleyeyim, ver de çamaşırlarını yıkayayım sen çitileyemezsin kızım... Sağ elinin tırnaklarını ben keseyim mi? Bak üzümleri saplarından ayıkladım yemen kolay olsun diye... " Şimdi içinizi şöyle bir kurcalayın bakalım, 20 küsur yaşındaki evladınıza bunları günde kaç kere söylüyorsunuz?
Peki aynı kaygıları taşıyan ve topluma her şeyden önce bir baba duyarlılığıyla yaklaşan Başbakan söyleyince neden ayaklara kalkılıyor?
Unutulmasın ki, Tayyip Bey'in bu kadar çok oy almasının bir nedeni de babacan tavrıdır.
Ez cümle...
Diğer yanda, öğrenci yurtlarında kız ve erkek çocuklarının aynı çatı altında yatmaları, kabul ediniz ki sakıncalı bir durum. Malum o yaştayken kan deli akar. Akıl da haliyle yan odaya kaçabilir. Ama kantinde ayrı ayrı yemek yemeği şart koşmak ileri boyutta bir müdahaledir. Isparta'da Ahmet Melih Doğan Lisesi'nde, kız ve erkek öğrenciler yemeklerini ayrı yiyorlarmış.
Karşı çıkılacaksa işte buna çıkılmalı. Ama henüz netleşmemiş söylevleri irtica tehlikesi gibi göstermekten de vazgeçilmeli. Çünkü sanıldığı gibi ahlak denetçileri yollara dökülmediler. Ama şuna yürekten üzülebilirsiniz mesela; bu gibi durumların, hükümetin başardığı onca güzel şeyi bir kalemde unutturup, fırsatçıların ağzına laf verilmesine...