Balkanlarda İlim Mayalayan Mektep: "Medresetü'n-Nüvvâb"! Süleymaniye Medreselerinden sonra kurulmuş en yüksek dereceli okul

İcazetnameler üzerine uzun yıllardır çalışmalarını sürdüren koleksiyoner Enver Beşinci’nin kaleme aldığı ve Bulgaristan’da bulunan Medresetü'n-Nüvvâb’tan mezun olan bir kişiye ait olan icazetname üzerinden anlattığı gerçekler, Osmanlı’daki mektep ve medrese eğitiminin nasıl sekteye uğratıldığı gözler önüne seriyor. Koleksiyoner Enver Beşinci, Osmanlı’nın hakim olduğu bir coğrafya olan Bulgaristan’da eğitim veren Medresetü'n-Nüvvâb’ın kapılarını ilmi hayata açarken; aynı tarihlerde Türkiye’de mektep ve medreselerinin kapılarını bir daha hiç açılmamak üzere kapatılmasına dikkat çekiyor. İşte Beşinci'nin o yazısı:

Giriş Tarihi 18 Mayıs 2020, 17:15 Güncelleme 18 Mayıs 2020, 17:16
Balkanlarda İlim Mayalayan Mektep: Medresetü’n-Nüvvâb! Süleymaniye Medreselerinden sonra kurulmuş en yüksek dereceli okul

İÇİNDEKİLER

Bir dönem Bulgar Milli Eğitimine önemli katkılarda bulunan devlet adamlarından Profesör Vilademir Hindalov'un, "Mısır'daki el-Ezher dünya müslümanları için ne anlama geliyorsa, Medresetü'n-Nüvvâb mektebi de bu anlamdadır" diye sözünü ettiği Medresetü'n-Nüvvâb, Bulgaristan'ın Şumnu bölgesinde bulunan, gerçek anlamda önemli bir eğitim kurumudur.

BİRÇOK KİŞİNİN YETİŞMESİNİ SAĞLADI
Süleyman Şah komutasında fethedilen bu bölge, 1370'lerden itibaren İslam kültürüyle yoğrularak beş asırdan daha fazla Osmanlı idaresinde kalmıştır. Bu süre içinde, geniş bir coğrafyada kurulan mektep ve medreseler birçok kadı, müftü, naib ve müderrislerin yetişmesini sağlamış, bütün Rumeli'yi Osmanlı yönetiminde, İslam dünyasının önemli bir parçası haline getirmiştir.

Balkanlar'ın bir başka köşesi olan Makedonya'nın eski Cumhurbaşkanlarından Prof. Gjorge İvanov'un şu ifadesi Osmanlı'nın önemli bir özelliğine dikkat çekmektedir: "Balkan halkları İslamiyet'le tanıştıktan sonra farklı siyasi görüş ve inançlara karşı daha müsamahakâr bir davranış içine girdi. Bugün Makedonya'da farklı dini gelenek ve etnik kökene sahip toplulukların bir vatan çatısı altında birleşmiş olması, gelecekte Avrupa'da ve hatta dünyada da bunun mümkün olabileceğinin en güzel örneklerindendir."

Evliya Çelebi, Seyahatname'sinde payitaht İstanbul'a yakın olan bu bölgelerde açılan mektep ve medreselerin sayısını şu şekilde vermektedir:

Sofya 40,

Filibe 71,

Silistre 40,

Eski Zağra 42,

Tırnova 20,

Vidin 11,

Şumnu 7,

Kazanlık 7,

Hasköy 3,

Hayrat 1.

Bunlar ve diğer farklı mezralarla birlikte yaklaşık 740 Sıbyan mektebi, 565 Medrese ve 135 de Rüşdiye.

"TÜRKİYE BİR DAHA HİÇ AÇILMAMAK ÜZERE KAPATIYORDU"

Bu mektep ve medreseler arasından kısaca ele alacağımız Medresetü'n-Nüvvâb, tarihi nisbeten yeni olan bir eğitim kurumudur. O, kapılarını ilmi hayata açarken, aynı tarihlerde Türkiye'de, o güne kadarki dönemlerin en önemli eğitim ve öğretim kurumları olan mektep ve medreselerinin kapılarını bir daha hiç açılmamak üzere kapatıyordu.

Bulgaristan için özel ve müstesna bir müessese olan Medresetü'n-Nüvvâb'ı ele alırken, kısaca Bulgaristan'ın o dönemde içinde bulunduğu şartlara da değinmek yerinde olacaktır.

Fetihle başlayıp Osmanlı-Rus savaşına (1878) kadar devam eden klasik eğitim dönemi, yapılan ilmî faaliyetlerin en önemli kısmını teşkil etmektedir. Bu dönemde ilk önce Sıbyan mektepleri, medreseler, daha sonra da İbtidailer ve Rüştiyeler açılmıştır.



Enver Beşinci

Bulgaristan'ın Osmanlı'dan fiili olarak koptuğu 1878 ile Sultan ll. Abdülhamid'in tahttan ayrıldığı 1908 yılları arasındaki Prenslik dönemine kadar Müslüman Türkler, ellerindeki mevcut imkânlarından bir kayıp yaşamamışlardır.

ll. Meşrutiyet'le başlayan Sultan Reşat döneminde ise Osmanlı'daki yönetim ve padişah değişimini fırsat bilen Bulgarlar, ayrı bir krallık ilan ederek Osmanlı ile yeni bir ilişki safhasına girmişlerdir. Bu aşamada yapılan "Müftülükler sözleşmesi", eldeki hakların devamını sağlamış, bölgede yaşayan Türklerin ve Müslümanların hakları garanti altında tutulmuştur.

Bu dönemden itibaren kuruluş aşamasında olan Medresetü'n-Nüvvâb, fiili olarak 1920 yılında kapılarını tâlî ve âli olmak üzere iki bölümle eğitim hayatına açmıştır.

Kuruluş amacı müftü, naib, vaiz, hatip gibi ilim adamı yetiştirmek olan mektep, diğer özellikleri yanında, 1947 yılına kadar aralıksız olarak mezuniyet belgelerini "diploma" yerine klasik İslami dönem belgesi olan "icâzetnâme" şeklinde düzenlemiştir.

Bu müessesenin klasik İslami eğitim verdiği böyle bir dönemde, yeni kurulan Türkiye'deki cumhuriyet idaresinde mektep ve medreselerin kapatılmış, saltanatın kaldırılmış olması, üzerinde durulmaya değer bir konudur.

Son devrin İslam alimlerinden, Fıkıh ve Hadis Hocası Ahmet Davutoğlu'nun Bulgaristan'da açılan bu medreseden yetişmiş olduğu da hatırlarda tutulmalıdır. 1936'da bu mektebin Âli kısmında tahsil gören Davutoğlu Hoca, daha sonra aynı mektepte müderrislik ve müdürlük de yaptıktan sonra Türkiye lehine casusluk yaptığı gerekçesiyle Bulgaristan zindanlarına atılmıştır. Serbest kaldıktan sonra Mısır üzerinden Türkiye'ye göç eden Ahmet Davutoğlu, Beyazıt camiinde hocalık yapmış, Yüksek İslam Enstitüsünün kuruluşunda bulunmuş ve daha sonra aynı okulun müdürlüğü görevinde bulunmuştur.

"HİÇ BİLENLERLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU"
"Osmanlı'dan Günümüze, İcâzetten Diplomaya" adlı koleksiyon kitabımızda bulunan mezuniyet belgeleri arasında yer alan Şumnu Medresetü'n-Nüvvâb icâzetnâmesi, bu okulun verdiği son icâzetnâme örneklerinden birisidir.

"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu" ayet-i kerimesiyle başlayan bu icâzetnâme, Bulgar tebasına mensup Ali bin Hasan oğlu Mehmet Ali Efendi'ye 1941-42 öğretim yılında tâlî kısmı için verilmiş bir icâzetnâmedir.

Yatılı ve ücretsiz olan bu mektepte tedris sürecinde Tertîl-i Kur'an-ı Kerim, Fıkıh, Kelâm, Ahlâk, Mantık ve Adâb, Türk-Bulgar-Arap lisanı ve edebiyatları, Ulûm-ı riyâziye, Târih-i tabii, Hikmet ve Kimya, Târih-i Edyân ve İslâm, Bulgar Târihi, Umûmi Târih, Vatan Coğrafyası, Umûmî Coğrafya, Pedagoji, Tedrisât Tatbikatı, Bulgar Kavânini, Resim, Terbiye-i Bedeniye, El İşleri, Musîkî ilim ve fenleri, beş yıllık bir süre içinde okutulmuştur.

Medresetü'n-Nüvvâb, Bulgaristan'ın Osmanlı yönetiminden sonraki sürecinde, devletin çeşitli çalkantılar içinde bulunmasına rağmen, faaliyetlerin sürdürmüş ve adeta ilmî bir mayalanma gerçekleştirmiştir.

1960 yılına kadar değişik adlandırmalarla devam eden mektep, devamında İmam Hatiplere ve Yüksek İslam Enstitüsü'ne ilham kaynağı olarak günümüze kadar bu mayalama görevini devam ettirmiştir.