Hz. İbrahim: Allah’a İman ve teslimiyet örneği

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 01 Haziran 2019 Güncelleme 01 Haziran 2019, 08:02
Hz. İbrahim: Allah’a İman ve teslimiyet örneği

İÇİNDEKİLER

Kur'an-ı Kerim'de Allah (c.c)'ın "Halil/dost" diye nitelediği ulu'lazm (büyük peygamberler) mertebesinde olan Hz. İbrahim (a.s)'in sağlam imanından, eşsiz mücadelesinden, ateşe atılmasından ve insanlık için örnek şahsiyetinden alınacak dersler vardır. Yüce kitabımız Kur'an'da ismi en çok zikredilen Hz. Musa (a.s)'dan sonra Hz. İbrahim (a.s) gelir. Yirmi beş surede yetmiş küsur defa Hz. İbrahim'in bizzat adı anılarak kendisinden bahsedilmiştir. İbrahim (a.s), putlara tapan Keldânî kavmine/Babil'e peygamber olarak gönderilmiştir. Uzun süren davetinde başta (üvey) babası Azer olmak üzere toplumun birçoğu kendisine inanmamıştır. Hz. İbrahim (a.s), babasının bu durumuna kızmamış, ona darılmamıştır. İslam'a inanmayan biri olsa bile, bir babaya nasıl davranılması gerektiğini en güzel konuşma üslubuyla bizlere göstermiştir. Hatta onun için Allah'tan rahmet dileyerek babasına karşı şöyle demiştir: "Esen kal! Senin için Rabbimden af dileyeceğim. Şüphesiz o, beni nimetleriyle kuşatmıştır." (Meryem, 19/47) O dönemde milletin başında bulunan Nemrut, sahip olduğu servet ve saltanatıyla kendini ilâh sanmaktaydı. Tek Allah inancı hakkında Hz. İbrahim ile münakaşaya girişti. Kendisinin de öldürücü ve diriltici özellikte olduğunu ileri sürüdü. Bunun için de yanına çağırdığı iki adamdan birini öldürdü, birini de serbest bıraktı. Ayette bu konu şöyle dile getirilmektedir: "Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye (şımarıp böbürlenerek) Rabbi hakkında İbrahim ile tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim, 'Benim Rabbim diriltir, öldürür.' demiş; o da, 'Ben de diriltir, öldürürüm' demişti. (Bunun üzerine) İbrahim, 'Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir' deyince, kafir şaşırıp kaldı..." (Bakara, 2/258) Bir gün Hz. İbrahim, kavminin tapmakta oldukları puthaneye gizlice girerek bütün putları paramparça etmiş, içlerinden sadece en büyüğünü sağlam bırakmıştı. Bu yaptığı öyle tehlikeli bir durumdu ki, putlara tapan bütün bir toplumu karşısına almak anlamına geliyordu. Nitekim putları bu hâle getirenin İbrahim (a.s) olabileceğini düşünmüşler, Hz. İbrahim (a.s)'i çağırıp yargılamışlardır. Korkusuzca sorulara cevap veren Hz. İbrahim; "Belki bunu şu büyükleri yapmıştır. Konuşabiliyorlarsa onlara sorun, bakalım!..." (Enbiya, 21/63) demiştir. Halk, putların cansız ve konuşamaz olduklarını bildiklerinden, Hz. İbrahim'e fikri bakımdan diyecek bir şey bulamamışlardır. Hz. İbrahim'in davasındaki samimiyetini, korkusuzluğunu ve üstün cesaretini gören kavmi, bilgi ile onu susturamayacaklarını anlayınca, ölümle hem de ateşe atarak yakmakla hak dini yok edeceklerini sanmışlar ve nitekim öylece yapmışlardır. Büyük bir ateş hazırlanmış, ateşin alevi en şiddetli ve hararetli duruma geldiğinde Hz. İbrahim (a.s)'i mancınıkla fırlatıp ateşin ortasına atmışlardır. Ancak ateşin ve her şeyin sahibi olan Allah (c.c), ateşe şöyle emir verdi: "Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve selamet/zararsız ol!" (Enbiyâ, 21/69) Hz. İbrahim (a.s), ateşe atılmak üzere iken Allah'a tevekkül ederek, "Hasbiyallah ve ni'me'l-vekil" yani "Bana Allah'ım yetişir. O ne iyi vekildir/yardımcıdır." diye dua etti. (Buharî, Tefsir, 13) Mancınıkla havaya atıldığı sırada, Cebrail; "Ey İbrahim Bir hacetin var mı?" diye sordu. Hz. İbrahim, Allah'tan başka hiçbir kimseden bir yardım beklemediğini ve her şeyini Rabbinin bildiğini söyleyerek tevekkülün en yüksek derecesinde idi. O anda Rabbine şöyle yalvardı: "Ey Allahım! Sen, göklerde Tek'sin! Yerde de, Tek'sin! Ben de, yerde bir tek'im! Yerde, benden başka, Sana ibâdet edecek kimse yoktur..." (Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, I/157) Hz. İbrahim dünya hayatında büyük bir imtihandan geçmiş, ateşle imtihan edilmiştir. Bu kolay, basit ve sıradan bir imtihan değildir. Hz. İbrahim, ateşe atılacağını ve ateşte yanacağını bile bile imanından vazgeçmemiştir. O, Allah'a güvenmiş, O'na dayanmış, yardımı ancak O'ndan beklemiştir. Bunun sonucu olarak da Allah ateşe "Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve selamet ol" (Enbiya, 21/69) diye emrederek içerisinde huzurla ibadet edilebilecek bir bahçeye dönüştürmüştür. Bu olayı gören başta Nemrut olmak üzere inkârcılar önce hayretler içerisinde kalmışlardır. Allah'a ve Hz. İbrahim'in peygamberliğine inanacakları yerde, diğer örneklerde olduğu gibi inkârlarına devam etmişlerdir. Ateşe atılarak yakılmak gibi bir işkenceye maruz kalan Hz. İbrahim, hiçbir korku duymamış, Allah'a teslim olmuştur. Nihayet böyle bir iman onu ateşten kurtarmış ve kurtuluşa ermiştir. Bizler de her zaman Allah'a güvenmeli, yardımı daima O'ndan beklemeli ve imanımızı Hz. İbrahim'in imanı gibi sağlam tutmalıyız. Bu imtihan dünyasında başımız dara düştüğü zaman, küçük bir sıkıntı ya da zorlukla karşılaştığımız zaman hemen Allah'a isyan bayrağını açmamalıyız. Her anımızla, her hâlimizle imtihan içerisinde bulunduğumuzu hatırımızdan çıkarmamalıyız. Dünya hayatında ateşin içerisine atılarak diri diri yanmaktan daha büyük imtihan ne olabilir ki. Başımıza bir bela, musibet, sıkıntı geldiği zaman sabretmeli, sıkıntımızı gidermesi için yüce Rabbimize el açıp yalvarmalıyız (Kur'an'dan Öğütler, Diyanet İşl. Bşk. yay).

HZ. ÖMER VE TEVAZU
Hz. Ömer'in halife olduğu yıllardan biriydi. Ebû Ubeyde bin Cerrâh ile birikte Suriye'ye gidiyordu. Önlerine bir dere çıktı. Hz. Ömer devesinden indi; ayakkabılarını çıkarıp omuzuna attı; devenin yularından tutup suya girdi. Bunu gören Ebû Ubeyde bin Cerrâh: "Ey mü'minlerin emiri!" diye telaşlandı. "Bunu nasıl yaparsın? Ayakkabılarını çıkarıp omzuna atıyor, devenin yularından tutup suya giriyorsun. Şehir halkının seni bu vaziyette görmesi, doğrusu beni çok üzer." Bunu duyan Hz. Ömer kulaklarına inanamadı. Ebû Ubeyde'ye şunları söyledi: "Bu ne biçim söz, Ebû Ubeyde! Eğer bu sözü sen değil de bir başkası söyleseydi, onu Muhammed ümmetine ibret olacak şekilde cezalandırırdım. Şunu unutma! Biz çok basit bir kavim idik, Allah Teâlâ bizi İslâmiyet'le yüceltti. Şan ve şerefi dinden başka yerde ararsak, Cenâb-ı Hak bizi tekrar eski halimize düşürür" (Elbânî, Sahîhu't-Tergîb ve't-terhîb, III, 100-101).



İSLAM KOLAYLIK DİNİDİR
Allah Teâlâ bizden gücümüzün yettiği kadarını istemektedir. Çünkü süratli giden çabuk yorulur; insanın ruhu ve bedeni aşırı ibadete tahammül edemez, o zaman da yaptığı ibadetleri bırakmak zorunda kalır. Efendimizin genç sahâbîsi Abdullah İbni Amr İbni Âs namaza, oruca ve Kur'an okumaya pek düşkündü. Bu yüzden eşini bile ihmâl ederdi. Onun bu halini haber alan Resûl-i Ekrem kendisini uyardı ve âdeta onunla daha az ibadet etmesi için pazarlık yaptı. İnsan bedeninin aşırı ibadetleri kaldıramayacağını söyledi. Abdullah ise "Ben gencim, daha fazlasını yapabilirim. Ne olur daha çok ibadet etmeme izin veriniz" diye Efendimiz'e yalvardı. Aradan yıllar geçti. Abdullah'ın gençliği gitti, saçlarına ak düştü. İşte o zaman, insanı ve insan tabiatını çok iyi bilen Resûlullah Efendimiz'in ne kadar haklı olduğunu anladı, onun sözünü dinlemediğine üzüldü; bununla beraber Allah'ın elçisine verdiği sözü hiç unutmadı, canını dişine takarak ibadetlerini aynı hızla yürütmeye gayret etti.

EVİNİ İLK MÜSLÜMANLARA AÇAN SAHABİ: ERKAM B. EBU'L-ERKAM
Mekke'nin nüfuzlu ve zengin ailelerinden Benî Mahzûm'a mensuptu. Annesi İslâm'a ilk giren kadın sahâbîlerdendi. On yedi on sekiz yaşlarında İslâmiyet'i kabul eden Erkam'ın ilk Müslümanlar arasında yedinci veya on ikinci sırayı aldığı belirtilmektedir. Hz. Peygamber'e sadakatle bağlanarak evini onun emrine verdi. Resûl-i Ekrem, İslâm tarihinde Dârülerkam diye anılacak olan bu evi tebliğ faaliyeti için çok elverişli bularak merkez haline getirdi. Medine'ye ilk hicret edenler arasında yer alan Erkam, Bedir, Uhud, Hendek gibi önemli gazvelerin hepsine katıldı. Okuma yazma bildiği için Hz. Peygamber'in vahiy kâtipleri arasında yer alan Erkam Resûl-i Ekrem tarafından zekât memurluğuna tayin edildi. Erkam Medine'de vefat etti ve cenaze namazını vasiyeti üzerine Sa'd b. Ebû Vakkas kıldırdı.​

Hz. Peygamber'in yatağa yatarken okuduğu dua:
"Allahım! Kendimi Sana teslim ettim. Yüzümü Sana çevirdim. İşimi Sana ısmarladım. Sırtımı Sana dayadım. Ümit bağladığım Sen, korktuğum yine Sensin. Senden kaçıp sığınacak ve Senin elinden kurtulacak bir yer varsa yine Sensin. İndirdiğin kitabına, gönderdiğin Peygamberine iman ettim" (Buhârî, Daavât 6).

KADİR GECESİ COŞKUSU
İslam dininde 'bin aydan daha hayırlı olan' Kadir Gecesi, dün tüm yurtta idrak edildi. Günahların bağışlandığı gecede vatandaşlar, camilere akın etti. Özellikle İstanbul'da Eyüp Sultan, Sultanahmet, Süleymaniye ve Çamlıca Camii'ne yoğun ilgi vardı. Ramazan Bayramı'nın müjdecisi olan gece, okunan Kur-an'ı Kerim ve dualarla yad edildi.​

PROF.DR. ALİ KÖSE