Hz. Peygamber’in Taif yolculuğu

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 21 Mayıs 2019 Güncelleme 21 Mayıs 2019, 08:01
Hz. Peygamber’in Taif yolculuğu

İÇİNDEKİLER

Peygamber Efendimiz'in hayatında en çok sıkıntı yaşadığı anlardan biri de Mekke dönemindeki Taif yolculuğudur. Tâif şehri, Mekke'nin 120 km doğusunda, Sarât dağları silsilesi içindeki bir platoda, üzüm bağları ile kaysı ve nar bahçeleri ortasında yer alır. Tâif, serin iklimiyle, Arabistan'ın Hicaz bölgesinin sayfiye yeridir. Risaletin onuncu yılının sonları... Şevval ayı... Efendimiz'in hüzün senesi... Sevgili eşi Hz. Hatice ve en zor günlerinde sırtını dayadığı amcası Ebû Tâlib gerçek aleme göçmüş, müslümanlara uygulanan işkence ve baskılar artmıştır. Allah Rasulü belki bir nefes alma imkanı doğar, mukaddes emaneti taşıyacağı bir yürek çıkar umuduyla Zeyd b. Hârise ile birlikte Tâif yolundadır... Hz. Zeyd bu yolculukta sanki hicret esnasında Hz. Ebûbekir'in üstlendiği rolü üstlenmiş gibidir.
YENİDEN TAŞLADILAR
Efendimiz Tâif'de eşraftan bazı kişileri İslâm'a davet eder ve çarşıda dolaşarak karşılaştığı kimselere Kur'an'dan ayetler okur. Daha sonra müslüman olan Hâlid b. Cebel Hz. Peygamber'in Tâif'teki faaliyetlerinin bir kısmına tanık olur. Hâlid der ki: "Ben, Resûlullah'ı Sakîf pazarında gördüm. Bir yay veya asâya dayanmış haldeydi. Târık Sûresi'nin tamamını okuduğunu işittim. Ne yazık ki Tâifliler, Mekkeliler'den aşağı kalmazlar. Rasûlullah'ın çağrısına olumlu cevap vermedikleri gibi davetini gizli tutmaları talebine de itibar etmezler. Arapların en önemli özelliklerinden biri olan misafirperverliği ayaklar altına alırlar. Edep dışı tavırlarla, hakaret ederek kovarlar Efendiler Efendisi'ni. Yüzüne karşı: 'Allah, senden başka Peygamber olarak gönderecek birini bulamadı mı?' derler. Ardından da ayak takımını, kölelerini Allâh Rasûlü'nün geçtiği yolun iki yanına dizip hakâretlerle o güzeller güzelini taşlattırlar. Mübarek vücudu ve ayakları kana bulanır. İsabet eden taşların acısından oturmak zorunda kaldığında zorla ayağa kaldırıp yaralı ayaklarını yeniden taşlarlar ve yürek parçalayan bu durum karşısında gülüp eğlenirler. Allâh Rasûlü'ne atılan taşlara kendi vücûdunu siper ederken kanlar içinde kalan fedâkâr sahâbî Zeyd bir yandan yaşlı gözlerle Rasulullah'ın yarasını sarmaya çalışır, bir yandan da "-Ey Tâif halkı! Taşladığınız kimsenin bir peygamber olduğunu biliyor musunuz?" demektedir.
AFFINI DİLİYORUM
Nihayet Mekkelilere ait bir bahçeye sığınmak zorunda kalırlar. Efendimiz bir üzüm kütüğüne yaslanarak dinlenmeye başlar ve Rabbine sığınarak şöyle yakarır: Allahım! Kuvvetimin tükendiğini, çaresizliğimi, halkın gözünde hor ve hakir görüldüğümü ancak sana arz ederim. Ey merhametlilerin en merhametlisi, herkesin zayıf gördüğü biçarelerin Rabbi sensin. Ya Rab, huysuz ve yüzsüz bir düşmanın eline beni düşürmeyecek, hatta hayâtımın dizginlerini eline verdiğim akrabamdan bir dosta bile bırakmayacak kadar bana karşı merhametlisin. Ya Rab, eğer bana karşı gazablı değilsen, çektiğim belâ ve sıkıntılara hiç aldırmam, fakat senin esirgeyiciliğin bunları da göstermeyecek kadar geniştir. Ya Rab gazabına uğramaktan, rızandan mahrum kalmaktan, senin karanlıkları aydınlatan, din ve dünya işlerini dengeleyen nuruna sığınırım. Razı oluncaya kadar affını diliyorum. Bütün kuvvet ve kudret ancak seninledir".
EMRİNE AMADEYİM
Bundan sonrasını Buhârî'nin naklettiği bir hadis-i şerif'den takip edelim: Bu yakarış anında göklere ulaşıverir. Allah Rasulü o sırada bir bulutun kendisini gölgelendirdiğini ve içinde Cebrail'in bulunduğunu farkeder. Cebrail Allah'ın herşeyden haberdar olduğunu, kendisine dağlardan sorumlu olan meleği gönderdiğini ve her türlü isteğini ona iletebileceğini söyler. Dağlarla ilgili melek de şöyle hitap eder: "Ey Muhammed! Emrine amadeyim. Dilersen Mekke veya Tâif şehirlerinin her iki tarafındaki dağları birbirine kavuşturayım ve içindekileri helak edeyim". O şefkat ve rahmet peygamberi kendisine eziyet edenler için "kahır" değil "kurtuluş" diler ve mübarek dudaklarından merhamet dolu şu sözler dökülür: 'Hayır bunu istemem, belki nesillerinden Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayan tevhide gönül vermiş biri çıkar!' (Tecrid-i Sarîh 1333 nolu hadis).
GÖNÜLLERİN YANINDADIR
Hz. Peygamber'in sığındığı bahçede aslen Irâk'ta Musul civarındaki Ninova şehrinden Hıristiyan bir köle olan Addâs, efendisinin emriyle Hz. Peygamber'e bir tabak üzüm sunar. Allah Resulü "Bismillah" diyerek üzümü yemeye başlayınca bu Addâs'ın dikkatini çeker. Ve bu sözlerin buralarda söylenmediğini ifade eder. Hz. Peygamber, Addâs'ın Ninovalı olduğunu öğrenince orasının Hz. Yunus'un memleketi olduğunu ve kendisinin de onun gibi bir peygamber olduğunu bildirdi. Bu konuşmadan etkilenen Addâs, efendilerine rağmen müslüman olur. Taif yolculuğunda çok değerli dersler vardır. Müslüman olmak kimi zaman kolay olsa da kimi zaman da çok sıkı bir kalp disiplini gerektirir. Efendimiz'in Tâif'de çektiği sıkıntı ve oradaki yakarışının karşılığı olarak ikram edilen lütuflar arasında İsrâ ve Mir'âc da vardır. Bu da gösteriyor ki Allah, mahzun gönüllerin yanındadır.
HZ. PEYGAMBER'İN KIZI HZ. ZEYNEB
HZ. MUHAMMED'in Hatice'den doğan ilk kızıdır. Annesi ve kardeşleriyle birlikte müslüman oldu. Teyzesi Hâle bint Huveylid'in oğlu Ebü'l-Âs ile evlendi. bü'lÂs, Zeyneb'in müslüman olması yönündeki teklifini kabul etmese de onun dinî inancına karışmadı. Resûl-i Ekrem ve diğer çocukları Medine'ye hicret edince Zeyneb kocası izin vermediği için Mekke'de kaldı. Kocası Bedir Gazvesi'ne müşriklerin safında katılıp esir düştü. Resûl-i Ekrem, damadını Mekke'ye vardığında Zeyneb'i Medine'ye göndermesi şartıyla serbest bıraktı. Ebü'l-Âs da dönüşünde Zeyneb'in Medine'ye hicretine izin verdi. Kocası daha sonra müslüman oldu ve Medine'ye hicret etti. Hz. Zeyneb henüz otuz bir yaşında iken Medine'de vefat etti; cenazesini Hz. Peygamber'in hanımları Sevde ve Ümmü Seleme ile sahâbîlerden Ümmü Atıyye ve Ümmü Eymen yıkadı. Resûlullah kızı Zeyneb'i sever ve överdi. Resûl-i Ekrem, Mekke'de İslâm'ı tebliğ ederken müşrikler tarafından üzerine toprak atıldığında yetişip babasının yüzünü yıkamış, babası da kendisine, "Babam kötü duruma düşecek diye korkma!" demiştir. Resûlullah, Zeyneb ve çocuklarıyla yakından ilgilenir, zaman zaman çok sevdiği torunu Ümâme omzunda olduğu halde namaz kılardı.
SORU-CEVAP
Anne babasının yaşadığı beldeye giden kişi seferî olur mu? Yetişkin bir kimse doğup büyüdüğü, ya da sürekli yaşamak üzere temelli yerleştiği aslî vatanını terk edip herhangi bir sebeple sürekli yaşamak üzere bir başka yere yerleşirse burası onun aslî vatanı olur ve bu durumda önceki yer vatan-ı aslî olmaktan çıkar. Eski aslî vatanında anne-babasının veya yetişkin çocuklarının bulunması durumu değiştirmez. Buna göre bir kimse sürekli yaşamakta olduğu yerden ayrılıp, ziyaret vb. amaçlarla 90 km. ve daha uzak yerde yerleşik olan annebabasının yanına giderse, seferîlik hükümlerine tabi olur. Dolayısıyla gittiği yerde 15 günden az kalmaya niyet ederse seferi olur.
SORU-CEVAP
Bir kimse namaz kılmayan eşinden dolayı sorumlu mudur? İslam'a göre her fert, kendi yaptıklarından sorumludur. Başkalarının yaptıklarından sorumlu değildir. Bir Müslüman, ibadetlerini yerine getirmezse bunun hesabını Allah'a verecektir. Diğer müslümanlara düşen ise ona nasihat etmek ve telkinlerde (emr-i bi'lma'ruf) bulunmaktır. Eşlerin birbirlerine ve çocuklarına karşı, manevî alanlarda da sorumlulukları vardır. Bu itibarla, bir kimse, namaz kılmayan eşine, namazın maddî ve manevî faydalarını güzellikle anlatmalı, namaz kılmaya iknaya çalışmalıdır. Güzellikle yapılacak tavsiyelere rağmen, namaz kılmayan eşin sorumluluğu tamamen kendisine aittir.
BİR HADİS
"ALLAH rahmeti yüz parçaya ayırdı, doksan dokuz parçasını yanında tuttu, bir parçasını ise yeryüzüne indirdi. İşte bu bir parça (rahmet) sayesinde bütün mahluklar birbirlerine merhametli davranırlar. Hatta kısrak (yavrusunu emzirirken) basıp da ona zarar verme korkusuyla ayağını (bu rahmetin eseriyle) kaldırır." (Buhari, Edeb , 19)
BİR DUA
"ALLAH'IM! Hidayet ettiğin kimselerle birlikte bana da hidayet et, âfiyet verdiğin kimselerle birlikte bana da âfiyet ver, yüz çevirdiğin kimselerden benim de yüz çevirmemi nasip et, bana verdiğin nimetleri bereketli kıl, hükmettiğin şeylerin şerrinden beni koru, şüphesiz hükmü Sen veriyorsun, Sana karşı hüküm verilemez. Şüphesiz ki Senin dost edindiğin kimseler rezil olmaz. Sen, eksikliklerden münezzehsin ve şanı yüce olansın.


ONBİR AYIN SULTANI RAMAZAN / PROF. DR. ALİ KÖSE'NİN KALEMİNDEN