Hz. Peygamber’in Taif yolculuğu
Peygamber Efendimiz'in hayatında en çok sıkıntı yaşadığı anlardan biri de Mekke dönemindeki Taif yolculuğudur. Tâif şehri, Mekke'nin 120 km doğusunda, Sarât dağları silsilesi içindeki bir platoda, üzüm bağları ile kaysı ve nar bahçeleri ortasında yer alır. Tâif, serin iklimiyle, Arabistan'ın Hicaz bölgesinin sayfiye yeridir. Risaletin onuncu yılının sonları... Şevval ayı... Efendimiz'in hüzün senesi... Sevgili eşi Hz. Hatice ve en zor günlerinde sırtını dayadığı amcası Ebû Tâlib gerçek aleme göçmüş, müslümanlara uygulanan işkence ve baskılar artmıştır. Allah Rasulü belki bir nefes alma imkanı doğar, mukaddes emaneti taşıyacağı bir yürek çıkar umuduyla Zeyd b. Hârise ile birlikte Tâif yolundadır... Hz. Zeyd bu yolculukta sanki hicret esnasında Hz. Ebûbekir'in üstlendiği rolü üstlenmiş gibidir.
YENİDEN TAŞLADILAR
Efendimiz Tâif'de eşraftan bazı kişileri İslâm'a davet eder ve çarşıda dolaşarak karşılaştığı kimselere Kur'an'dan ayetler okur. Daha sonra müslüman olan Hâlid b. Cebel Hz. Peygamber'in Tâif'teki faaliyetlerinin bir kısmına tanık olur. Hâlid der ki: "Ben, Resûlullah'ı Sakîf pazarında gördüm. Bir yay veya asâya dayanmış haldeydi. Târık Sûresi'nin tamamını okuduğunu işittim. Ne yazık ki Tâifliler, Mekkeliler'den aşağı kalmazlar. Rasûlullah'ın çağrısına olumlu cevap vermedikleri gibi davetini gizli tutmaları talebine de itibar etmezler. Arapların en önemli özelliklerinden biri olan misafirperverliği ayaklar altına alırlar. Edep dışı tavırlarla, hakaret ederek kovarlar Efendiler Efendisi'ni. Yüzüne karşı: 'Allah, senden başka Peygamber olarak gönderecek birini bulamadı mı?' derler. Ardından da ayak takımını, kölelerini Allâh Rasûlü'nün geçtiği yolun iki yanına dizip hakâretlerle o güzeller güzelini taşlattırlar. Mübarek vücudu ve ayakları kana bulanır. İsabet eden taşların acısından oturmak zorunda kaldığında zorla ayağa kaldırıp yaralı ayaklarını yeniden taşlarlar ve yürek parçalayan bu durum karşısında gülüp eğlenirler. Allâh Rasûlü'ne atılan taşlara kendi vücûdunu siper ederken kanlar içinde kalan fedâkâr sahâbî Zeyd bir yandan yaşlı gözlerle Rasulullah'ın yarasını sarmaya çalışır, bir yandan da "-Ey Tâif halkı! Taşladığınız kimsenin bir peygamber olduğunu biliyor musunuz?" demektedir.
Efendimiz Tâif'de eşraftan bazı kişileri İslâm'a davet eder ve çarşıda dolaşarak karşılaştığı kimselere Kur'an'dan ayetler okur. Daha sonra müslüman olan Hâlid b. Cebel Hz. Peygamber'in Tâif'teki faaliyetlerinin bir kısmına tanık olur. Hâlid der ki: "Ben, Resûlullah'ı Sakîf pazarında gördüm. Bir yay veya asâya dayanmış haldeydi. Târık Sûresi'nin tamamını okuduğunu işittim. Ne yazık ki Tâifliler, Mekkeliler'den aşağı kalmazlar. Rasûlullah'ın çağrısına olumlu cevap vermedikleri gibi davetini gizli tutmaları talebine de itibar etmezler. Arapların en önemli özelliklerinden biri olan misafirperverliği ayaklar altına alırlar. Edep dışı tavırlarla, hakaret ederek kovarlar Efendiler Efendisi'ni. Yüzüne karşı: 'Allah, senden başka Peygamber olarak gönderecek birini bulamadı mı?' derler. Ardından da ayak takımını, kölelerini Allâh Rasûlü'nün geçtiği yolun iki yanına dizip hakâretlerle o güzeller güzelini taşlattırlar. Mübarek vücudu ve ayakları kana bulanır. İsabet eden taşların acısından oturmak zorunda kaldığında zorla ayağa kaldırıp yaralı ayaklarını yeniden taşlarlar ve yürek parçalayan bu durum karşısında gülüp eğlenirler. Allâh Rasûlü'ne atılan taşlara kendi vücûdunu siper ederken kanlar içinde kalan fedâkâr sahâbî Zeyd bir yandan yaşlı gözlerle Rasulullah'ın yarasını sarmaya çalışır, bir yandan da "-Ey Tâif halkı! Taşladığınız kimsenin bir peygamber olduğunu biliyor musunuz?" demektedir.
AFFINI DİLİYORUM
Nihayet Mekkelilere ait bir bahçeye sığınmak zorunda kalırlar. Efendimiz bir üzüm kütüğüne yaslanarak dinlenmeye başlar ve Rabbine sığınarak şöyle yakarır: Allahım! Kuvvetimin tükendiğini, çaresizliğimi, halkın gözünde hor ve hakir görüldüğümü ancak sana arz ederim. Ey merhametlilerin en merhametlisi, herkesin zayıf gördüğü biçarelerin Rabbi sensin. Ya Rab, huysuz ve yüzsüz bir düşmanın eline beni düşürmeyecek, hatta hayâtımın dizginlerini eline verdiğim akrabamdan bir dosta bile bırakmayacak kadar bana karşı merhametlisin. Ya Rab, eğer bana karşı gazablı değilsen, çektiğim belâ ve sıkıntılara hiç aldırmam, fakat senin esirgeyiciliğin bunları da göstermeyecek kadar geniştir. Ya Rab gazabına uğramaktan, rızandan mahrum kalmaktan, senin karanlıkları aydınlatan, din ve dünya işlerini dengeleyen nuruna sığınırım. Razı oluncaya kadar affını diliyorum. Bütün kuvvet ve kudret ancak seninledir".
Nihayet Mekkelilere ait bir bahçeye sığınmak zorunda kalırlar. Efendimiz bir üzüm kütüğüne yaslanarak dinlenmeye başlar ve Rabbine sığınarak şöyle yakarır: Allahım! Kuvvetimin tükendiğini, çaresizliğimi, halkın gözünde hor ve hakir görüldüğümü ancak sana arz ederim. Ey merhametlilerin en merhametlisi, herkesin zayıf gördüğü biçarelerin Rabbi sensin. Ya Rab, huysuz ve yüzsüz bir düşmanın eline beni düşürmeyecek, hatta hayâtımın dizginlerini eline verdiğim akrabamdan bir dosta bile bırakmayacak kadar bana karşı merhametlisin. Ya Rab, eğer bana karşı gazablı değilsen, çektiğim belâ ve sıkıntılara hiç aldırmam, fakat senin esirgeyiciliğin bunları da göstermeyecek kadar geniştir. Ya Rab gazabına uğramaktan, rızandan mahrum kalmaktan, senin karanlıkları aydınlatan, din ve dünya işlerini dengeleyen nuruna sığınırım. Razı oluncaya kadar affını diliyorum. Bütün kuvvet ve kudret ancak seninledir".