Peygamberimiz ve çocuk sevgisi

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 11 Mayıs 2019 Güncelleme 11 Mayıs 2019, 07:57
Peygamberimiz ve çocuk sevgisi

İÇİNDEKİLER

Sahip olduğumuz bu güzel varlıklardan biri de çocuktur. Rabbimiz çocuğu dünyanın süsü, ziyneti saymıştır. Sevgi Peygamberi, çocuğun ilahî bir armağan olduğunu söyledi; onların evimize, gönlümüze cennet kokuları getirdiğini öğretti. Öncelikle korunmaya muhtaç çocuklara kucak açtı. Yetimleri, öksüzleri bağrına bastı. Herkesin hem kendi yetimlerini hem de başkalarına ait yetimleri aynı şekilde bağrına basmasını tavsiye etti.

ÜMAME'Yİ ÇOK SEVERDİ
Peygamber efendimizin en büyük kızı Zeyneb'in Ümâme adında bir yavrusu vardı. Peygamber efendimiz Ümame'yi çok severdi. Onu omuzuna alıp gezdirirdi. Bir gün bu vaziyette Mescid'e geldi ve mihraba geçti. Herkes O'nun namaza durmadan önce çocuğu yere bırakacağım zannediyordu. Peygamberler Sultanı efendimiz öyle yapmadı. Ümame omuzunda olduğu halde namaza durdu. Secdeye varınca çocuğu yere bırakarak, ayağa kalkarken onu tekrar omuzuna alarak namazını tamamladı. Efendimizin çocuğu yanına veya omuzuna alıp camiye getirmesinde bize önemli bir mesaj vardır. Büyüklerinin yanında kendi ibadethanesine gelen çocuk, camiye, cemaate ve namaza ısınır. Efendimiz bir gün Mescid-i Nebevi de o üç basamaklı minberine çıkmış hutbe okuyordu. O sırada çok hoş bir olay cereyan etti: O günlerde henüz yürümeye başlayan "cennet gençlerinin iki efendisi", Hz. Hasan'la Hz. Hüseyin, sırtlarındaki kırmızı gömleklerle dedelerine doğru düşe kalka gelmeye başladılar. Dedesinin ciğerparesi ve müminlerin iki damla gözyaşı olan o iki kuzunun düşüp kalkmasına Resülullah sallellahü aleyhi ve sellem dayanamadı. Minberden aşağı indi. Torunlarım kucağına aldıktan sonra tekrar minbere çıktı ve ashab-ı kirama şunları söyledi: "Mallarınız ve çocuklarınız imtihan vesilesidir" buyurmakla Allah Teala doğru söylemiştir. Bu çocukların gömleklerine basarak yürüdüklerini görünce dayanamadım. Konuşmayı kesip onları kucağıma almak zorunda kaldım." Resül-i Ekrem efendimiz, "çocuklara merhamet etmeyen bizden değildir" buyurmak suretiyle, dünyanın en güzel süsü olan yavrulara duyduğu muhabbetin derinliğini göstermiştir. Hz. Aişe'nin belirttiği gibi, hayatında hiç bir çocuğu dövmemesi, kendisine dokuz yaşından on dokuz yama kadar on yıl süreyle hizmet eden Enes b. Malik'i hep hoş görmesi, ona kızmaması, azarlamaması, hatta yanlışım gördüğü zaman, "niye böyle yaptın?" veya "niye böyle yapmadın?" diye çıkışmaması, aynı zamanda Efendimizin çocuğa verdiği değeri göstermektedir. Ümmü Seleme annemizin ilk kocasından olma oğlu Ömer, dokuz yaşına kadar Resülullah efendimizin himayesinde büyümüştür. Bu bahtiyar insan, bize bir çocukluk hatırasını anlatmaktadır. Diyor ki: – Hz. Peygamberle birlikte yemek yerdik. Fakat benim elim yemek kabinin her tarafında dolaşırdı. İstediğim parçaları alır yerdim. Resül-i Ekrem birgün beni uyardı. Buyurdu ki: – "Yavrucuğum! Besmele çek! Sağ elinle ve hep önünden ye!"

DEĞER VERMELİYİZ
Çocuğu dünyaya gelen sahabîler, yavrularını sarıp sarmalayıp Efendimize getirirlerdi. O Şefkat Abidesi, mini mini yavruyu kucağına alır, ona dua ederdi. Hurma ağaçlarını taşlayan çocuğa yaptığı uyarı pek zariftir. Bu çocuğu bahçesinde yakalayan sahabî, onu kolundan tutup Efendimize getirdi. Hurmalarımı taşladı, cezasını verin, diye şikayette bulundu. O Sevgi çağlayanı Efendimiz, çocuğa dönerek hurma ağacını niçin taşladığını sordu. Çocuk da aç olduğunu, karnım doyurmak için öyle yaptığını söyledi. Peygamber aleyhisselam o şefkat dolu sesiyle çocuğu şöyle uyardı: – "Oğlum! Hurma ağaçlarını taşlama! Yere düşen hurmaları al, ye!" Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır, demişler. Ashab-ı kiram çarşıda turfanda bir meyve görünce, hemen onu alıp. İki Cihan Güneşi'ne sunmaktan derin bir haz duyarlardı. O Güzeller Güzeli, arkadaşlarının getirdiği meyvayı kendilerine lütfeden Cenabı Hakk'a şükrettikten sonra, gördüğü ilk çocuğa seslenir ve meyvayı ona verirdi. Sahip olduğumuz bütün güzellikleri bizden sonra aynen yaşatacak olan yavrularımıza değer vermeliyiz. Onları bir gül gibi yetiştirmeliyiz.

BİR HADİS
"İNSANOĞLU kıyamet günü beş şeyden hesaba çekilmedikçe yerinden kımıldayamayacaktır: Ômrünü nasıl tükettiğinden, gençliğini nasıl yıprattığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından ve öğrendiği bilgilere göre davranıp davranmadığından." (Tirmizi, Sıfatü'l-kıyâme, 1).

BİR DUA
"ALLAH'IM! Hidayet ettiğin kimselerle birlikte bana da hidayet et, âfiyet verdiğin kimselerle birlikte bana da âfiyet ver, yüz çevirdiğin kimselerden benim de yüz çevirmemi nasip et, bana verdiğin nimetleri bereketli kıl, hükmettiğin şeylerin şerrinden beni koru, şüphesiz hükmü Sen veriyorsun, Sana karşı hüküm verilemez. Şüphesiz ki Senin dost edindiğin kimseler rezil olmaz. Sen, eksikliklerden münezzehsin ve şanı yüce olansın." (İbn Hıbbân, Ed'ıye, No: 945)

PROF. DR. ALİ KÖSE