Allah’ın rahmetinden ümit kesmek, işlenen günahtan daha kötüdür

takvim.com.tr
takvim.com.tr GAZETE
Allah’ın rahmetinden ümit kesmek, işlenen günahtan daha kötüdür
Yeis hali yani "Allah'ın rahmet ve yardımından ümidini kesmek" büyük günahlardan biridir. İnsan, dünya hayatında bazı zorluklarla karşılaşabilir, öyle bir duruma gelir ki artık bütün çıkış kapılarının kapanmış olduğunu hisseder. Ümitsizliğe kapılmak; artık çıkış yolunun olmadığını düşünmek büyük günahtır. Çünkü ümitsizlik içerisinde unutulan bir şey vardır o da Allah'tır.
ÜMİTSİZLİK
Hz. Ya'kûb, Yûsuf'u ve kardeşini bulup getirmeleri için oğullarını Mısır'a gönderirken onlara şöyle demiştir: "Allah'ın lutuf ve merhametinden ümidinizi kesmeyin, çünkü Allah'ın rahmetinden ancak kâfirler ümit keser" (Yûsuf 12/87). Hz. Peygamber'in, "benim için dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha değerli" dediği bir âyette, "Ey günah işleyerek kendilerine kötülük eden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin; çünkü Allah bütün günahları bağışlar; O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir" buyurulmuştur (ez-Zümer 39/53). Yeis hali, bir ümitsizlik veya kötümserlik halidir. İnsanın, kendisine dokunan bir zorluk, sıkıntı, istediğini elde edememesi ânında düştüğü psikolojik durumu anlatmaktadır. Şüphesiz bu durum, insana âit egoizmin, inkârcı insanların da nankörlüğünün görüntüsüdür. Çünkü hakkıyla iman edenlerde böyle bir durum, böyle bir rahatsızlık olmaz. "Hasbünallahü ve ni'mel vekil" yani "Başımıza gelecek her türlü belâ ve musibete karşı Allah bize yeter. O, ne güzel dost ve ne güzel bir vekildir" diyen bir insan, Allah'a sığınır ve "Müminlere yardım etmek, bizim üzerimize hak olmuştur" (er-Rûm 30/47) ayetini hatırlar, hadiselerin dağ gibi dalgaları da olsa engellere takılmadan yürür gider. Olayları hayra yorar, hayata iyi yönden bakar. Her güzel hedefe ulaşmanın engeli, ümitsizliktir. İlimde, sanatta, ticarette ve her alanda zirveye ulaşmanın önündeki engellerin korkusuyla bir şey yaptırmayan ümitsizliktir. Depresyonun davetçisi ümitsizlik halinin kişiyi kaplamasıdır. Hastalıkla mücadelede ümit var olan insanlar çabuk iyileşirken, ümitsiz birinin ise hastalığıyla mücadelesi zorlaşır, hastalığın artışına sebep olur. Hz. Ali, ilâhi korkunun kendisini ümitsizliğe sevk ettiğini söyleyen birisine şöyle der: "Senin Allah'ın rahmetinden ümidini kesmen işlediğin günahtan daha büyük bir suçtur.'' Kul bin günah işlese, sonra buna bin günah daha eklese, sonra da bütün samimiyetiyle tövbe etse Allah onun kalbindeki bu samimiyeti bilir ve geçmişteki bütün günahlarını bağışlar. Allah'ın kitabında öğrettiği edebe göre kendini eğiten kimse, tövbesiz ve amelsiz olsa da ne bütün günahlarının bağışlanacağı şeklinde boş bir ümide kapılır ne de Allah'ın rahmetinden ümit keser. Öte yandan günahkâr bir kulun ümitsizliğe düşmesi onun günahkârlığını iki kat arttırır. İslam alimi Gazzali bir kimsenin günahlarının çokluğu sebebiyle affedilmeyeceğini zannedip ümitsizliğe düşmesinin şeytandan gelen bir telkin olduğunu belirterek bu kimseye Allah'ın affediciliğini anlatan âyetleri hatırlayıp ümit kesmemesini öğütlemektedir Ümitsizlik, umutsuzluk (yeis) geçmişte ve çağımızda ciddî, mânevî ve ruhî bir hastalıktır. Hayattan zevk almama, kendi durumuyla ve çevresiyle ilgili endişeler ve gelecekten kaygılar içeren, kişinin kendisine kimsenin yardım edemeyeceğini düşünmesi ve çaresizlik ve güvensizlik durumuna düşülmesidir. Ümitsizlik, hayatı anlamsız yapar ve çekilmez hâle getirir. Maddî imkânları yerinde olsa da yeise düşen insanlar, ya alkol ve uyuşturucuya, ya başka bir sapıklığa veya intihara teşebbüs edebilirler. Çünkü onlara göre hayatın manası kalmamıştır artık.

YENİ BİR SAYFA
Kur'an ayetlerinin mesajlarından anlaşıldığına göre insanın daha çok Allah'ın engin rahmetinden ümidini kesmeyerek kendisini toparlaması, yeni bir dinamizmle hayata sarılması ve hayatında yeni bir sayfa açması istenmektedir. Çünkü ümitsizlik (yeis) durumu insanı tembelliğe, rehavete ve gaflete sürükleyen ve onun mücadele ve hareket kabiliyetini yok eden psikolojik bir bozukluktur. Mümin böyle bir tehlike ile karşılaşması durumunda tövbe ederek Allah'a sığınmalı, azim, irade ve sabırla kendisini yeniden kontrol altına almaya çalışmalıdır.
YEİSE DÜŞMEMEK
Ümitsizlik aynı zamanda da bir iman sorunudur. Hatta ümitsizliğin kaynağını kişinin yaratıcısıyla olan ilişkisinin kesilmesi oluşturmaktadır denilebilir. Kişinin yaratıcısıyla olan ilişkisinin kesilmesi benliğin bir hastalığıdır. Ümitsizlik, kendisinden sonra hiçbir şey bırakmaksızın insanı felakete sürükleyen 'ölümcül bir hastalık' olarak bile görülmektedir. Çünkü bu hastalık başka herhangi bir hastalıktan farklı olarak, varlığın en saygın özüne bir saldırı olarak görülebilmektedir. Allah'a güvenmek, yeise düşmemek ve şeytanın vesveselerine aldanmamak, inanan insanların edinmesi gereken ahlâkî ilkelerdendir. "Allah'a iman ve manevî olarak kuvvetlenme", azmin çalışmaya yönlendirilmesinde ve ideale ulaşmak, gayeye erişmek üzere hırsla çalışmada en büyük etkendir. İman, insanın kalbini istemeye açar; tehdide, sıkıntılara ve musibetlere karşı koymada insana yardımcı olur.
BİR DUA
Allah'ım! Mal verdiğin zaman huzurumuzu, güç verdiğin zaman aklımızı, iktidar verdiğin zaman basiretimizi, musibet verdiğin zaman imanımızı, nimet verdiğin zaman şükrümüzü, güzellik verdiğin zaman iffetimizi, zorluk verdiğin zaman sabrımızı bizden alma. Çekişmelerimizi hayra, kırgınlıklarımızı sevgi ve dostluklara dönüştür. Kalbimizi nifaktan, amelimizi riyadan, dilimizi yalandan, gözümüzü haramdan temizle.
SEFERî İKEN KILINAMAYAN NAMAZLARIN KAZASI NASIL YAPILIR?
Namazlar, vaktinde kılındığında nasıl kılınması gerekiyor ise aynı şekilde kaza edilirler. Buna göre yolculuk hâlinde kazaya kalan dört rekâtlı namazlar, ister yolculuk (sefer) hâlinde, ister yolculuk sona erdikten sonra kaza edilsin, ikişer rekât olarak kaza edilirler. Aynı şekilde yolculuk hâli dışında kazaya kalan bir namaz, yolculuk sırasında kaza edilmek istendiğinde dört rekât olarak kılınır.
İKRİME'NİN İHLASI
Ebu Cehil'in oğlu İkrime Allah'a ortak koşanlardan birisi iken, Allah'a ihlasla yönelen ve böylece kurtuluşa eren kimselerden biridir. Hz. Peygamber Mekke'yi fethedince, İslam'ın azılı düşmanlarından olan İkrime canını kurtarmak için bir gemiye binerek kaçtı. Bir ara gemi fırtınaya yakalanınca gemidekilerin hepsi birden, "ihlaslı (ve samimi) olun. Şu anda (putlarınızın ve) ilahlarınızın hiçbirisinin size faydası olmaz." dediler. Bunun üzerine İkrime, "Vallahi, eğer beni denizde ihlas (ile Allah'a bağlanmak) dışında bir şey kurtaramazsa karada da bundan başkası beni kurtaramaz. Allah'ım! Sana söz veriyorum. Eğer beni şu anda içinde bulunduğum tehlikeden kurtarırsan, Muhammed'e gidip onun eline sarılacağım. Onu affedici ve ikram sahibi olarak bulacağımı ümit ediyorum." dedi. İkrime samimiyetle yaptığı bu duanın karşılığını aldı ve Allah onu fırtınadan kurtararak karaya ulaşmasını sağladı. O da verdiği sözü tutarak, Resülullah'a geldi ve müslüman oldu. (Nesai, Muharebe, 14).
"KİRAMEN KATİBîN" NE DEMEKTİR?
"Değerli yazıcılar" anlamına gelen "kirâmen kâtibîn", insanların yanlarında bulunan ve onların yaptıkları işleri yazmakla görevli bulunan melekler demektir. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulmaktadır: "Hâlbuki sizin üstünüzde hakiki bekçiler ve çok değerli yazıcılar (kirâmen kâtibîn) vardır ki, onlar ne yaparsanız bilirler." (İnfitâr, 82/11-12) Bu meleklerin yazma görevinden başka ahiret günü hesap sırasında yapılan işlere şahitlik edecekleri de âyetlerde şu şekilde bildirilmektedir: "Sûr'a üfürülecek. İşte bu, tehdidin gerçekleşeceği gündür. Herkes beraberinde bir sevk edici, bir de şahitlik edici (melek) ile gelir. " (Kaf, 50/20-21).
BİR HADİS
Ebu Hüreyre'den nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Kim bir Müslüman'ın dünya sıkıntılarından bir sıkıntıyı giderirse, Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim darda kalan bir kimsenin işini kolaylaştırırsa, Allah da dünya ve ahirette onun işlerini kolaylaştırır. Kim bir Müslüman'ın ayıbını örterse, Allah da dünya ve ahirette onun ayıplarını örter. Kul, kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da onun yardımcısı olur." (Ebu Davud, Edeb, 60).
BİR AYET
"O çok merhametli Allah'ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahil kimseler kendilerine laf attığı zaman (incitmeksizin) "selam" derler (geçerler)" (el- Furkân 25/63)


PROF. DR. ALİ KÖSE