Madanoğu solcu değildi

Kaynak, Madanoğlu'nun solcu olmadığını, ancak öyle görünmek durumunda kaldığını anlattı. "Ben onun, o da benim komünist olmadığımızı biliyorduk" dedi...

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 15 Mart 2013 Güncelleme 16 Mart 2013, 03:38
Madanoğu solcu değildi

İÇİNDEKİLER

Mahir Kaynak, Cemal Madanoğlu'nun solcu olmadığını, sadece solun o günlerdeki potansiyelinden yararlanmak istediğini öne sürdü. Kaynak, Madanoğlu'nu şöyle anlattı: "Ben onun, o da benim komünist olmadığımızı biliyorduk. Özel konuşmalarımızda meselenin ideolojik yanını hiç tartışmadık. Darbenin başarısı için kitle desteğine ihtiyaç vardı. Bu destek, o sıralarda toplumun fırtına gibi esen aydınların, bürokratların, askerlerin önemli bir bölümünü etkisi altına alan bir kanatla sağlanabilirdi. Bu kanat, Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk, İlhami Soysal ve benzerlerinin yarattığı fikir akımı idi. Avcıoğlu'nun "Türkiye'nin Düzeni" isimli eseri neredeyse tüm aydınların başucu kitabı olmuştu. 27 Mayıs'ın güçlü ismi, eski kontenjan senatörü Cemal Madanoğlu hakkında teşkilatın nasıl bir kanaat taşıdığını ne o zaman öğrenebildim. Ne de şu anda biliyorum. 1960 darbesinde rolü ve amacı neydi? Hükümete karşı olmakla beraber, ülkeyi yöneten güçlü siyasi odaklarla her zaman uyum içinde olan bu kişi, gücünü nereden alıyordu?

ÇOK KURNAZ BİRİYDİ
'Yürekli, özü sözü bir' gibi kısa bir cümle ile tanımlanmasına rağmen, benim intibalarım tamamen farklıydı. 27 Mayıs hareketine bir erkeklik uğruna girdiğini sananları, kurnaz kişiliği ile aldattığını anlıyordum. Sade ama sağlam bir mantığı vardı. Olaylardaki çelişkileri, kolaylıkla fark ederdi. Saflığını bir maske gibi kullanır ve karşısındaki insanların bu saf köylü karşısındaki başıboş söz ve davranışlarını, çok iyi değerlendirirdi. Ayrıntıları öğrenmenin bir bilgi işi olduğunu bilir, bütünü kavramaya çalışıp hata etmek yerine, meselenin iskeletini anlamaya çalışırdı. Olayların genelini en iyi değerlendirenlerden biriydi. Hiçbir ideolojik bağlantısı yoktu. Herkesin sandığının tersine, sol düşünce onu pek fazla ilgilendirmiyordu. O anda solun ulaştığı potansyeli değerlendirmek istiyordu. Kendi içinde tutarlı ve değerli insanlara hasmı bile olsa saygılıydı. Yıllar sonra teşkilat kadrolarında memur olarak çalışırken, "Madanoğlu'nun MİT Müsteşarı olmasını tercih ederdim" derken, onun bu niteliklerini göz önünde tutuyordum. Madanoğlu'nun babası, 150'liklerdendi (*). Bunu o sıralarda, yeğen Hıfzı Kaçar'dan öğrendim. Silahlı Kuvvetler'in personelinin ailesi konusundaki hassasiyetini bildiğim için, bu konudaki toleranslarını anlayamadım. Bu konu, yeni sorular doğuran bir soru olarak kaldı. Ancak aşırı Atatürk'çü davranışlarının gerçeği ifade etmediğini sadece bu yanını örtmek için kullandığı şal olduğu ihtimalini hiç göz ardı etmedim.

27 MAYIS'ÇILARI DİNLEDİ
27 Mayıs'ın nasıl örgütlendiği, kimin son kararı verdiği hala bilinmiyor. Her anı sahibi, darbenin de sahibi olduğunu iddia ediyor. Bu konuda yazılanlar, olayları aydınlatmak yerine, daha karanlıklara gömülüyor. Ancak Madanoğlu ile 14'leri toplayan havacı subay olarak bilinen ve cuntanın da bir üyesi olan emekli hava yarbayı Necdet Düvencioğlu'nun eski günleri yad ettikleri bir konuşma çok ilginçtir: 27 Mayıs'a çok yakın günlerde, darbeciler Genelkurmay karargahında toplantı yapmaktadır. Madanoğlu, cuntanın üyesi değildir. Ancak bu toplantılar, darbecilerin odasına yerleştirilen cihazlarla Madanoğlu ve Düvencioğlu tarafından dinlenmekte ve kayda alınmaktadır. Gizli işler çevirdiğini zannedenlerin her hareketi izlenmektedir. Madanoğlu cuntaya bir davet üzerine değil, uygun gördüğü anda bileğinin hakkı ile girmiştir. Bu izlemenin hangi kurum veya kişiler adına yapıldığını bilmiyorum. Ama hükümeti temsil etmeyen bir adresin söz konusu olduğu aşikardır."

(*)150'LİKLER: Kurtuluş Savaşı sırasında düşman devletlerle işbirliği yaparak Ankara Hükümeti'ne yazı, söz ve silahlı eylemlerle karşı çıktıkları için 150 kişi, T.C vatandaşlığından çıkarıldı. Ülkeye girişleri yasaklandı.

* * *
BATI ES GEÇİLDİ!
Meşhur 1951 Komünist Tevkifatı'nın kılıç artıklarının çoğuyla tanışıp konuştuğunu belirten Kaynak, "Onların tutarlı olabilmeleri için komünizme nasıl hırsla sarıldıklarını gördüm. Ama bir şeyden hep şüphe ettim. Yaşamak için bazı yabancı servislerin güvenli koylarına demir atmışlar gibi geldi bana. Eğer teşkilat, bunların arkasında Batı'yı arasaydı bir yerlere varabilirdi diye düşündüm. TİP Genel Sekreterliği'ni yapmış bir zamanların demokrasi kahramanı rahmetli Orhan Arsal "Bizi kahraman mı sanıyorsunuz. TİP'i kurarken M. Ali Aybar'la İsmet Paşa'ya gittik, elini öptük işe başladık" diyordu. Bu sözlerin arkasından patlattığı kahkahada keder ve ironi vardı. Bir çelişkiye işaret etmek istiyorum. Teşkilattaki kimseler İsmet Paşa'ya öl dese ölecek kadar bağlıydı. Ama onun desteklediği bir harekete amansız bir biçimde karşı çıkıyorlardı. Çünkü onlara göre hareketin CHP ve İnönü ile hiçbir ilişkisi olamazdı. Böyle bir ihtimali düşün

YARIN: AJAN OLDUĞUMU AiLEM BiLMiYORDU

* * *
9 MART DARBESİ NASIL ÖNLENDİ?
Emekli
Deniz Binbaşı Erol Bilbilik, o günleri Cumhuriyet Gazetesi'nde Leyla Tavşanoğlu'na şöyle anlatmıştı: "Bu gurup, tıpkı Kurtuluş Savaşı'nda olduğu gibi askersivil birlikteliğini savunuyordu. Anayasa taslakları hazırlanıyordu. Devrim Partisi'nin tüzüğü, devrim mahkemeleri, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun çalışma biçimini ele alıyorduk. MİT'in bizi izlediğini biliyorduk. Tepede iki grup vardı. Birincisi Tağmaç, Sunay ve Eyicioğlu, yüzde yüz emperyalizme bağlıydı. İkinci gurup, Muhsin Batur ve Faruk Gürler'den oluşmuştu. Onlar biraz daha liberaldiler. Güç dengesi emperyalizme geçince, Batur ve Gürler ezilmekten korktular. İki oynadılar. Sonunda da bizim hareketi çökerttiler. Biz çalışmalarımızı sürdürdük. 9 Mart 1971 günü saat 17.00'de işi bitirme kararı aldık. Ama 10 Mart günü Muhsin Batur ve Faruk Güler, hareketi sattılar ve Amerikancı cuntaya güç verdiler. 12 Mart, 9 Mat'ın üstüne gelmiş ve yerleşmiştir..."

YARIN: MUHSiN BATUR'UN CEVABI



PROF. DR. MAHİR KAYNAK