Üsküdar Bugünkü Üsküdar'a Antik çağda Hrisopolis denmekteydi. 'Altın rengi' anlamına gelen bu kelime, Üsküdar'ın Sarayburnu tarafından altın rengi görünmesi ve halktan alınan vergilerle oldukça zengin bir yer olmasından kaynaklanıyordu. Üsküdar'da geçmiş yüzyıllarda, Scütari adlı bir askeri birliğin bulunduğu ve o birliğin adının giderek şehir adına dönüştüğü de söyleniyor. Beyoğlu Bizans döneminde, Beyoğlu'nun bulunduğu yerde yaşayan bir Venedik beyi, Beyoğlu'ndaki bütün uçsuz buçaksız arazilere sahipti. Sahibi olduğu bu arazilere, bostanlar, bahçeler ve ormancıklar kuruyordu. Hatta efsaneye göre Fatih Sultan Mehmet, şimdiki Taksim'in olduğu bölgede yaşayan Venedik beyine, misafir olur, evinde yemek yerdi. Venedik beyinin ölmesi üzerine bütün varisler arazilerini sattılar ancak İstanbul'u terketmediler. O dönem Venedik beyinin varislerine, Beyoğulları denirdi. Beşiktaş Barbaros Hayrettin Paşa'nın seferlerden dönüşte, gemilerini şimdiki Beşiktaş kıyılarına koydurduğu beş tane taşa bağladığı söylenir. Bu beş taşın, zamanla halk dilinde değişime uğrayarak, Beşiktaş kelimesine dönüştüğü rivayet ediliyor. Diğer bir rivayet ise bir papazın burada yaptığı kiliseye Kudüs'ten getirdiği beşik taşını koyduğu ve ismin buradan geldiği yönünde. Galata Galyalı göçmenlerin, milattan 270 yıl önce bu semte yerleşmesiyle bölgeye 'Galata' adı verildiği söylenir. Galata'nın o dönemlerde, incir ağaçlarıyla meşhur olduğunu da eklemekte fayda var. Kandilli Rivayete göre Osmanlı padişahları, Göksu ve Çubuklu'da eğlendikten sonra, saraya kayıkla dönerlerdi. Padişahların dönüş yolunda bahçesi olan bir papaz, padişahların övgüsünü kazanmak için geceleri onların dönüş yolunu aydınlatır, yaktığı kandillerle denizin aydınlanmasını sağlardı. Aksaray: Fatih'in sadrazamı İshak Paşa, İç Anadolu Bölgesi'ndeki Aksaray'ı ele geçirdikten sonra orada yaşayan bölge insanlarını bugünkü Aksaray semtinin bulunduğu yere gönderir. Aksaraylılar da semte adını verirler. Bakırköy: Bizanslıların 'Makri Hori' dedikleri semt, 14. yüzyılda Osmanlıların eline geçince 'Makriköy' adını aldı. 1925'te ulusal sınırlar içindeki yabancı kökenli adların değiştirilmesi sırasında Mustafa Kemal Atatürk'ün isteğiyle Bakırköy adını aldı. Taksim: Osmanlı zamanında sucuların; suyu halka taksim ettikleri yer, Taksim olarak anılmaya başlandı. Feriköy: Semt adını Sultan Abdülmecit ve Abdülaziz dönemlerinde yaşayan Madam Feri'den alıyor. Bölgede bulunan geniş topraklar padişah tarafından Madam Feri'nin eşine bağışlanmıştı. Ama eşi ölünce semt onun ismiyle anılmaya başlandı. Eminönü: Osmanlı döneminde çarşıdaki esnafı denetleme yetkisi 'Emin'lere aitti. Semt adını burada bulunan 'Gümrük Eminliği'nden alıyor. Şişli: Şiş yapımıyla uğraşan ve şişçiler diye anılan bir ailenin burada bir konağı olduğu ve 'Şişçilerin Konağı'nın zamanla değişikliğe uğrayarak 'Şişlilerin Konağı' haline gelmesiyle semtin adının Şişli olarak kaldığı anlatılır. Sütlüce: Bugün Sütlüce semtinin olduğu yerde Süt Menbat isimli bir Rum köyü vardı. Köyün bir köşesindeki bakır bir kadın heykelinin memelerinden süt akar; bu suyun, kadınların sütünü çoğalttığına inanılırdı. Bundan dolayı semt, Sütlüce oldu. Aşıyan: Günümüzdeki ismini Şair Tevfik Fikret'in burada bulunan, Farsçada kuş yuvası anlamına gelen 'aşıyan' adlı evinden alıyor. Bağlarbaşı: Semt, en ünlü bağ ve bahçelerin bir dönem burada yer almasından dolayı bu adla anılır. Arnavutköy: Önceleri Boğaziçi'nin bu sevimli semtine Arnavutlar oturduğu için buraya bu ad verilmişti. Çatladıkapı: Bizans zamanında yapılan surların Sidera adı verilen bir kapısı, 1532 tarihinde meydana gelen depremde çatlayınca, hem semt hem de kapı Çatladıkapı olarak anılmaya başlandı. Şaşkınbakkal: Henüz yerleşimin olmadığı dönemlerde yaz günleri denizden yararlanmak için bölgeye gelenlere bir bakkal dükkanı açıldığını görenler, burada iş yapılamayacağını düşünerek bakkala 'şaşkın bakkal' yakıştırması yaptılar. Dolmabahçe: Daha önceleri deniz olan bu yer 1600'lü yılların başında doldurulduğu için bu isimle anılır oldu. BAĞDAT CADDESİ: Bizans döneminden bu yana varlığı bilinen yol (şimdi cadde), Osmanlılar döneminde Üsküdar'dan Şam ve Bağdat yönüne giden kervanlarca kullanılıyordu. Osmanlı ordusu, Doğu seferlerine bu yoldan çıkıyordu. Adının Bağdat Caddesi olması bu nedenledir. ALTIN BOYNUZ: Biz 'Haliç' diyorsak da Batı kaynaklarında 'Altın Boynuz' olarak geçiyor. İsminin orjinali Rumca. 'Hriso Keras' Rumca'da altın boynuz anlamına geliyor. Kağıthane ve Alibeyköy derelerinin çatal vaziyette, boynuzu andırması nedeniyle bu ismi almışdır. BAHARİYE: Osmanlı padişahları ve vezirler, özellikle bahar mevsiminde, Haliç kıyısında Eyüp Sultan'dan sonra gelen ve Bostan iskelesi ile Silahtarağa arasında uzanan bölgeye giderlermiş. Buraya köşkler yaptırılmış. Baharda yeğlenen bir bölge olduğu içinde 'baharlık' anlamına 'bahara ait' yani 'bahariyye' diye anılmış. BALAT: Rumca saray anlamına gelen 'palation' sözcüğünden geldiği sanılmakta. Önce İstanbul'un Haliç kıyısındaki kapılarından birine verilen ad, sonra bütün semtin adı oldu. BALTALİMANI: Rumeli Hisarı'nın ötesindeki eski adı 'Fadalya' olan 'Baltalimanı', adını İstanbul'un fethi sırasında Gelibolu'daki donanmayı hazırlayan ve kuşatma sırasında gemileri bu limana getirmeyi başaran Baltaoğlu Süleyman Bey'den aldı. Baltaoğlu Süleyman Bey Osmanlı Devletinin ilk Kaptan-ı Derya'sıydı. BEBEK: İsmini, Fatih'in bu bölgenin muhafazasına memur ettiği bölükbaşının 'Bebek' lakabından almıştı. Bebek Çelebi ya da Bebek Çavuş'un bu semtte bir köşkü ve sonradan hasbahçe olan bir bahçesi vardı. BELGRAD ORMANI: Ormanın adı, Kanuni Sultan Süleyman döneminde kurulan Belgrad köyünden gelmekte. Belgrad köyü 1521 Sırbistan seferinden sonra İstanbul'a getirilen Sırp tutsakların yerleştirilmesi amacıyla kurulmuştu. CERRAHPAŞA: Semt, buradaki cami-nin adını taşır. Camiyi 16'ncı yüzyılda, Sadra- zam Cerrah Mehmet Paşa yaptırmıştır. Mimar Davud Ağa'dır. Cerrah Paşa camiyle birlikte çifte hamam, çeşme ve türbe de yaptırmıştır. CİHANGİR: Kanuni Sultan Süleyman'ın, Tophane ile Fındıklı arasındaki kıyıdan 300 basamakla ulaşılan yüksekçe bir yere oğlu Cihangir'in anısına yaptırdığı cami, semte adını vermiştir. AKARETLER: Avrupa yakasında,Maçka-Dolmabahçe arasında, Beşiktaş ilçesinin bir mahallesidir. Sultan Abdülaziz Taşlık Aziziye camisinin masraflarını karşılamak için bir vakıf kurdurmuştur, Bu vakıf gelir sağlamak amacıyla kiraya verilebilecek binalar yaptırmıştır. Projenin tamamlanması II.Abdülhamit'e nasip olmuştur. Kira,irat getiren anlamındaki Akaret ismi bu binalara yakıştırılarak semte Akaretler adı verilmiştir. AYRILIK ÇEŞMESİ: Anadolu yakasında, Kadıköy'den Acıbadem'e giderken Haydarpaşa'dan gelen yolla kesiştiği yerdeki semttir. Eskiden Trakya ve İstanbul'dan hacca gidecek olanlar burada toplanırlar ve hep birlikte yola çıkarlarmış. Hacı adayları yakınları ile burada vedalaşıp yola çıktıklarından semte Ayrılık Çeşmesi adı verilmiştir. BEYKOZ: Antik çağdaki adı Amykos'dur.Beykos ismi ilk defa Bizanslılar tarafından kullanılmıştır. Bithnia Kralı ve Kocaeli valileri bu semtte ikamet etmişlerdir. Kos farsçada köy anlamındadır. Semtte oturan ünlü kişilerden dolayı yöreye Beykos denildiği ismin zamanla Beykoz'a dönüştüğü sanılmaktadır... CİBALİ: Burada bulunan sur kapısı,İstanbul'un fethine katılan komutanlardan Cebe Ali Bey adıyla anılmaya başlanmıştır. Cebe Ali Bey kapısı zamanla Cibali kapısına dönüşmüştür ve semt de Cibali ismini almıştır... DOLMABAHÇE: Yunan mitolojisine göre Arganut ların kralı İason Karadeniz seferi dönüşünde burada karaya çıkmıştır, bundan dolayı antik çağdaki adı İason'dur. Burada Bizans döneminde gezinti yeri olan küçük bir koy vardı. Osmanlıların İstanbul'u almasından sonra, I. Ahmet döneminde Kaptanı Derya Halil Paşa bu koyu doldurmakla görevlendirildi ve dol-durma işleri II. Osman döneminde tamamlandı.(1614) Park haline getirilen koy Hünkar bahçesi adıyla anılmaya başlandı ismi zamanla Dolmabahçe'ye dönüştü... EMİRGAN: IV Murat yöreyi,Revan kalesini çarpışmadan kendisine teslim eden (1635) Safevi valisi Emirgüneoğlu'na bağışlamıştır. Bir konak yaptıran Emirgüneoğlu burada yaşamış ve semt Emirgün yada Mirgün olarak anılmış zamanla Emircan daha sonraları Emirgan şekline dönüşmüştür. FLORYA: Reşat Ekrem Koçu'ya göre İskender efendi namlı bir kişi burada yaptır- dığı bahçeye doğduğu kasabanın ismini vermiş (Forina Arnavutluk'ta küçük bir kasabadır) isim zamanla Florya'ya dönüşmüş ve semtin ismi olarak benimsenmiştir... İSTİNYE: Bizans dönemindeki adı Stenia zamanla İstinye şekline dönüşmüştür. KALAMIŞ: Eski ismi yunanca sazlık ve kamışlık anlamında Kalamis iken zamanla Kalamış şeklini almıştır. KANDİLLİ: Antik çağdaki adı Ekhaia'dır. Zaman zaman Göksu'dan deniz yolu ile saraya dönen padişahlar için yakılan kandillerden yada IV Murat'ın Revan seferinden dönüşünde bu semtteki köşkte doğan şehzadesi Mehmet için yedi gece yakılan kandillerden dolayı semte Kandilli köy adı verilmiş, zamanla Kandilli şeklini almıştır. KARTAL: Bizans dönemindeki adı Kartalimen dir. Semt zamanla Kartal ismiyle anılmaya başlanmıştır. Bir başka söylentiye göre de küçük bir balıkçı köyü olan semtte yaşayan ve çok sevilen Kartelli isimli balıkçıdan dolayı önceleri Kartelli'nin köyü olarak anılan semtin adının zamanla Kartal a dönüştüğüdür. KAZLIÇEŞME: Burada bulunan bir çeşme semte ismini vermiştir. Bu çeşmenin üzerinde alçak kabartma olarak kaz figürleri vardır. Bir söylentiye göre, İstanbul un fethi sırasında baş gösteren su sıkıntısın- da uçuşan kazlar takip edilmiş ve buradaki su kaynağı bulunmuştur. Sonraları bu su kaynağı üzerine bir çeşme inşa edilmiştir. Günümüze kadar birçok yenilemeler gören çeşme halen semtte bulunmaktadır. LEVENT: Osmanlı Padişahı III Selim döneminde, Nizam-ı Cedid askerleri için kurulan Levend kışlası semte adını vermiştir. MAÇKA: Adının Farsça Masgah (Nişangah) tan geldiği söylenmektedir. Zamanla Maçka ya dönüşmüştür. Bir diğer söylentiye göre de Fatih Sultan Mehmet in 1461 yılında Trabzon'u fethinden sonra Trabzon'dan buraya gönderilen Maçkalılardan dolayı OKMEYDANI: İstanbul'un fethi sırasında Fatih Sultan Mehmet in otağ kurduğu yerdir. 1490 yılında Fatih'in burada on dokuz sınır taşıyla sınırları belirlenen çok geniş bir alana Tekke-i Tirendezan (Okçular tekkesi ) yaptırmasıyla semt Okmeydanı olarak UNKAPANI: Kapan Osmanlı döneminde pazaryeri, satışyeri, kontrol yeri anlamına gelmekteydi. İstan- bul'un alınmasından sonra kente gelen gıda maddeleri belirli yerlerde teslim alınır ve İstanbul kadısı temsilcisi, esnaf temsilcisi tarafından denetlenirdi. Çeşitli gıda maddelerinin bu tür trafiğinin yoğun olduğu yerlere Kapan denirdi.(Yağ kapanı, Bal kapanı gibi)Şehre gelen unların bu semte indirilip depolandığı için yöreye Unkapanı isminin verildiği sanılmaktadır.