Osmanlı Devleti'nin en bunalımlı döneminde tahtta bulunann 2.Abdülhamid nev-i şahsına münhasır bir karakter olarak biliniyor. Kültür-sanat dünyası oldukça geniş sayılı padişahlardan biri olan İkinci Abdülhamid'in ilgi alanları hala araştırma konusu. İşte 2.Abdülhamid'in gizemli dünyasından hayran bırakan o özelliği. Osmanlı Devleti saraylarında hayvan yetiştirmek ve bunların idaresine ilişkin çeşitli görevliler tayini oldukça eskiye dayanıyordu. Enderun teşkilatındaki doğancılar koğuşu ve has ahırda bulunan seyis, deveci, taycı gibi farklı isimlerle anılan gruplar bulunurdu. 19 yüzyılda, vahşi hayvanlara merakı olan Sultan Abdülaziz döneminde, birçok bahçede kurulan kafes ve hayvan bakım sahaları sonraki dönemlerdeki faaliyetlerin temelini oluşturdu. HAYRAN BIRAKAN HAYVAN SEVGİSİ Yıldız Sarayı'nın henüz bir köşk, bahçesinin de Çırağan Sarayı'nın dış bahçesi olduğu dönemlerde burada bir arslanhane ve arslancı odası, kuşluk, güvercinlik ve tavusluklar inşa edildiği bilinir. Aslanhanenin kafeslerin bir kısmı camlı, zeminleri mermer döşeli, açık ve kapalı odalıydı ve kuşluklarda kuşların kolayca tüneyebilecekleri alanlar bulunurdu. 1875-1876 yıllarında saray ve kasırlarda bulunan hayvanları gösteren deftere göre toplam hayvan sayısı 6.137 olup, bunların çoğunluğu sülün, tavuk, güvercin, kanarya ve kumru gibi kanatlı hayvanlardan müteşekkildi. Ender miktarlarda bulunan arslan, kaplan, zürafa, devekuşu, ceylan gibi vahşi hayvanlar Topkapı ve Beylerbeyi sarayı kafeslerinde yetiştirilirken, Dolmabahçe, Çırağan, Yıldız gibi daha sık kullanılan merkezlerde küçükbaş ve genellikle kanatlı hayvanların tercih edilirdi. Yıldız Sarayı'nda ikamet eden Sultan II. Abdülhamid, sarayın çeşitli yerinde kafes, kümes ve ağıllarda birçok türden oldukça fazla sayıda hayvan bulundurmuştu. Yıldız Sarayı'nda kuşhane başta olmak üzere, arslanhane, ceylanhane, geyikhane, sülünlük, koyun ağılı ve diğer hayvan bakım yerleri bulunuyordu. Şehzadeliğinde iyi bir çiftlik işletmecisi olan II. Abdülhamid, saltanatı boyunca Yıldız'da inşa ettiği bahçelerde geçmiş tecrübelerini tatbik etmiştir. Bu sayede, hayvan cinslerinin çokluğu ve sayılarının fazlalığı itibariyle dünyanın ender bahçelerinden biri haline dönüşen Yıldız'da etkin bir teşkilat kurmuştu. Dünyanın dört bir yanından özel araştırmalarla bu bahçede toplatılan ve çoğaltılan hayvanlar, ülkenin pek çok yerindeki çiftliklere nakledilerek türlerin Osmanlı Devleti sınırlarında yayılması ve hayvancılık sektöründe verimin artırılabilmesi için kullanılması imkânı sağlanmıştı. Şehzadeliğinden beri özellikle güvercin ve at merakı olan Sultan II. Abdülhamid, bu dönemlerini adeta bir çiftlik işletmecisi gibi sürdürerek ziraata dair tecrübe kazanmıştı. Ayşe ve Şadiye Sultanların hatıratlarında Sultan Abdülhamid'in 'Dadı Kalfa' isimli beyaz papağanı, 'Pamuk' ve 'Ağa Efendi' isimli kedileri, 'Chérie' isimli köpeği olduğun söyler. Sultan Abdülhamid hayvanlara olan sevgisinin önemli örneklerinden biri de harem-i hümâyûn kuşluğunda ayağı kırılan bir kanarya için saray doktorlarına eğreti ayak siparişi vermesiydi. Bunun üzerine kuşa platinden bir takma ayak imal edilmesi ya da müzedeki dondurulmuş kanaryalardan birinin kesilerek nakledilmesi gündeme gelmişti. Sultan Abdülhamid, çok sevdiği atı Ferhan'ın adına ithafen inşa ettirdiği yapıya özel hayvanının ismini vermesi hayvan sevgisinin önemli örneklerinden biridir. II. Abdülhamid'in en sevdiği atı Ferhan, sultan üzerine bineceği zaman onun binmesini kolaylaştırmak için her seferinde eğiliyordu. Sabahın beşinde Yıldız Sarayı'nın bahçesine çıkan Sultan, neredeyse her gün atı Ferhan'a binip geziniyordu. Sultan Abdülhamid'in çok sevdiği papağanı vardı. O papağanın bir huyu vardı ki, hiç konuşmaz sadece Sultan'ı ayak sesinden tanır ve o geçeceği zamanda 'Padişahım çok yaşa!' demeye başlardı. Padişah da yanına gider 'Aferin benim papağanım, aferin sana!' der, okşar ve yoluna devam ederdi. Sultan Abdülhamid'in şehzadeliği döneminde Ulviye Sultan adlı bir kızı vardı. O zaman genellikle Dolmabahçe Sarayı'nda bulunurlardı. Sarayda da pek de meşhur gayet iyi konuşan bir papağan vardı. Henüz 7 yaşında iken odada yalnız kaldığında kibritle oynarken etekleri tutuştu. Söndürmeye çalışırken odaya giren annesi Nazikeda Hanımefendi kızı böyle görünce hemen üstüne atladı. Bu sırada her ikisi de yanmaya başladı. Onlar böyle uğraşırken, papağan avazı çıktığı kadar bağırmaya başlamıştı. Sultan Abdülaziz döneminde kullanıldığı görülen 'kuşluk' kavramı saray bünyesinde tam teşekküllü bir teşkilat olarak II. Abdülhamid döneminde görüldü. Kuşluk-ı hümayun, sultana doğrudan bağlı birimdi. Başında kuşçubaşı unvanını olan yönetici ile ona bağlı kuşçu, avcı ve çobanlardan meydana gelen bir saray birimi olan Kuşluk-ı Hümayun, başta Yıldız Sarayı olmak üzere diğer saray ve kasırlardaki kafes, kümes, ağıl gibi bakım sahalarının idaresinden, hayvanların bakım ve beslenmesinden, ender türlerin korunması ve çoğaltılmasından sorumluydu. Papağanlarla karşı merakı olan Sultan Abdülhamid, özellikle beyaz renkli olanları birçok dairede müstakil kafeslerde bulunduruyordu. İç bahçede, önemli kuşluklardan biri de bahçe içerisindeki büyük 'Hamid Havuzu' ortasında bulunan ada üzerinde yer almaktaydı. Bugün hala ayakta olan ada kuşluğu demir kafeslerinin yanında, ahşap döşemeli keklik kümesleri inşa edilmişti. Merasim dairesinde sülünlük adı verilen kümeslerin yanında has ahırlar da yer alırdı. Yıldız'da birçok daire içerisinde de kuşluklar mevcuttu. Bunlardan en bilineni mâbeyn kütüphanesi limonluğundaki kuşluktu. Ayrıca selamlık bahçesindeki Harem-i Hümâyûn kapısı nöbet mahallinde de bir kuşluk mevcuttu. Kapalı mekânlardan sonra bu bahçelerde hayvanların bulunduğu en önemli yerler şüphesiz havuzlardı. Başta Hamid Havuzu olmakla birlikte, Çadır Kasrı önündeki havuzda, Malta Kasrı altındaki havuzda çeşitli ördek, kuğu, kaz, telli turnalar, saz tavukları ve angut gibi su kuşları bulunuyordu. Çadır Kasrı'nın bulunduğu tepeden sahildeki Mecidiye Kapısı'na kadar uzanan doğal boğaz içerisine yapılan ve Dere Havuzu olarak adlandırılan geniş sahada da birçok su kuşu doğal ortamlarında yaşamaktaydı. Doğa harikasına dönüşen Yıldız bahçelerindeki hayvanların kontrol ve tedavisi için Fransa'dan getirilen hayvanat bahçesi uzmanı D. Joumbar bahçeyi tanımlarken 'Parkta hiçbir nebatat bahçesinde emsali görülmemiş surette mevcut olan göller ve akarsular üzerlerinde siyah ve beyaz ve sorguçlu kuğular, Mısır kazları ve her cins kazlar, ördekler, yelkovanlar ve sair kuşlar gördüm. Bu hayvanların ve durdukları mevkilerin gönülleri çelen manzarası ilk anda beni hayret ettirdi. Kuşların sağlıkları istenildiği gibidir. Çünkü beslenecekleri birçok şey haricinde hasta olanlar için gerekli kum ve kurt gibi doğal ve kuru gıdaları bulabilecekleri, benim de bazı zaman içinde kaybolduğum geniş bir parka sahiptirler.' ifadelerini kullanmıştı. Sultan Abdülhamid, Japonya'dan Amerika kıtasına kadar dünyanın her yerinden saray kuşluklarına toplatmış olduğu hayvanların tür ve sayıları oldukça fazlaydı. Saltanatının ilk yıllarında şehzadeliğinden kalma güvercin merakı ve çeşitli cins güvercinlerin toplanması üzerinde yoğunlaşan Padişah, son dönemlerinde vahşi ve büyük hayvanlarla bilhassa köpek ırklarının temini için çaba harcamıştı. Hindistan, Endonezya ve Güney Asya bölgelerinden daha çok kuş türleri, Arslan ve kaplan gibi vahşi hayvanla Yemen Bölgesi'nden temin edilirdi. Arslan ve kaplan gibi vahşi hayvanların temin edildiği diğer yerler Basra, Bağdat gibi Ortadoğu coğrafyası olmuştu. Sultan II. Abdülhamid'e hediye eden Habeşistan Kralı II. Menelik, 1900 yılında da birer aslan ve kaplan yavrusunu II. Abdülhamid'e göndermişti. Kral saraya bir çift de zebra göndermişti. Afrika kıtasında hayvan temin edilen bir diğer bölge Trablusgarb'tı. Sultan II. Abdülhamid, saltanatının son döneminde özellikle köpek cinslerini toplatmaya gayret göstermişti. Çini fabrikası arkasında bir köpeklik inşa ettiren Sultan, yanından ayırmadığı ve Şadiye Sultan'ın anlatımıyla bir Cuma selamlığı sırasında II. Abdülhamid'in karşısına çıktıktan sonra saraya aldırılan Cherie isimli fox köpeği haricinde farklı maksatlarla köpek türleri aldırmıştı. Sultan Abdülhamid'in satın alınmasını talep ettiği özel cinsler, Londra'da bugün hala faaliyetini sürdüren tanınmış köpek kulübü The Kennel Club'dan temin ediliyordu. Savaşlarda, askeri hizmetlerde ve özellikle polis teşkilatında köpek kullanımı üzerine bilgiler edinen Padişah, Londra Sefareti'ne verdiği emirle orada polis hizmetinde çalışan, cinayet vakalarında ölüyü ve faili tanıyıp ölümü imkânı derecesinde bildirebilen zeki, sahibine sadık olan cinsten küçük erkek bir köpeğin bulunarak acilen İstanbul'a gönderilmesi istenmişti. Pomeranian, curly retriever, rough collie, İngiliz çoban köpeği ve irish terrier burdaki köpek cinslerinden bazılarıydı. Saray kuşluklarında çoğaltılan kıymetli güvercinlerin Padişah dışındaki güvercin meraklılarını da heyecanlandıracağı düşüncesiyle 1895 yazında ender türlerden toplam 485 çift güvercin Ankara Vilayeti'ne gönderilmişti. 60 horoz, 26 İngiliz kazı, 83 bayağı kaz ve 65 ördeğin çoğaltılmak üzere çiftliklere dağıtılması emredilmişti. Padişah yine, bu hediyelerin kendisi tarafından gönderildiğinin gizli tutulmasını isterken, bu hayvanların çoğaltılması ile açılacak şimendüfer hattı nedeniyle Ankara'da artacak olan insan trafiği karşısında çiftliklerin maddi menfaat elde edebileceklerini düşünmüştü. Asya ve Afrika'dan getirtilen çeşitli türlerde manda, sığır ve küçükbaş hayvanlar seçilirken de verimliliğe özen gösterilmişti. Böylece sarayda ortaya çıkacak tecrübe ve bilgi birikiminin ülkenin hayvancılık sektöründe de kullanılması amaçlanmıştı. Özenle yetiştirilen bu hayvanlar II. Abdülhamid'in siyasi ve diplomatik faaliyetlerinde de kullanılmıştı. Gönderdiği hayvanlar sayesinde bazı hükümdarlarla dostluk ilişkilerini pekiştiren Sultan Abdülhamid, İstanbul'daki yabancı temsilcilerle de benzer münasebetler kurmuştu. Wörtenburg Kralı'na hediye olarak gönderdiği birçok hayvan yanında, özellikle Alman İmparatoru ile devam eden dostluğunun göstergesi olarak 1890'da üç at, özel görevlilerle Berlin'e gönderilmişti. Gözlerinden rahatsızlanarak yatağa düşen İngiliz Büyükelçi Henry Layard'ın eşi için de Padişah sülünler hediye etmiş, Madam Layard yatak odasında yaptırdığı özel kafeslere yerleştirilen bu sülünlerden büyük memnuniyet duymuştu. Eski ABD Başkanı Grant kendisini ziyarete geldiğinde ona iki adet cins atını hediye etmişti. Sultan'ın atları özel bir gemiyle götürüldükleri Amerika'da büyük ilgi görmüştü. Gösterilere çıkarılmış, müsabakalarda birinci olmuşlardı. II. Abdülhamid aynı zamanda Avrupa'daki hayvanat bahçelerinde araştırmalar yaptırmış ve mevcut hayvan türleriyle ilgili bilgi sahibi olmuştu. Berlin'deki hayvanat bahçesinde bulunmadığını bildiği zebu isimli Afrika öküzlerinden ikisini 1902 yılında oradaki hayvanat bahçesine hediye etmişti. Gönderilen nadir türler sayesinde bahçelerinin prestijinin bir kat daha arttığını belirten hayvanat bahçesi yönetimi Sultan Abdülhamid'e teşekkürnameler göndermişti. Sultan Abdülhamid aynı zamanda çocuklarının hayvan sevgisiyle büyümesine özen gösteriyordu. Sultan saray bahçelerinin yanında daire içlerinde de hayvanlarla birlikte bulunmalarına önem atfederdi. Bunun yanında saray çalışanlarına da zaman zaman hayvanlar hediye ederek, hayvanları, onlara verdiği değeri göstermek için vasıta olarak kullanırdı. Güvercinlere olan merakının bir sonucu olarak denebilir ki ülkede posta güvercini uygulamasını yeniden canlandırmıştı. Zira bu hususta güvercin mektup mahfazaları ile ilgili yeni ürünler üreten Fransa Dijon'dan Mösyö Clark gibi isimlerle irtibat halindeydi. Son dönem merak sardığı köpeklerin, sağlık hizmetlerinde, savaşta ve polis teşkilatında kullanımı üzerine araştırmalar yaptırıyor, kaynakları inceletiyordu. Ayrıca ender bitki ve hayvan türlerine ait bir müze koleksiyonu da bulunan II. Abdülhamid, müzesinde bulundurmak istediği kuş ve hayvanları eczâhâne-i hümâyûnda tahnit ettiriyordu. Padişah, marangozhâne-i hümâyûnda inşa edilen ve Şale Köşkü'ne konulan, içlerine ise bizzat kendisi tarafından yapılan yağlı boya manzara resimlerinin önüne tahnit ettirdiği kuşları yerleştirmişti. 1909'da Sultan'ın hâlinden sonra Yıldız Sarayı'ndaki 33 yıllık birikim sahipsiz bırakıldı. Yıldız'ın tasfiyesi neticesinde kuşluk-ı hümâyûn hademeleri dağıldığından hayvanların bakımıyla ilgilenecek kimse kalmamıştı. Kıymetli eşyaların yanında e hayvanlar da talan edilmişti. 30 Haziran 1909 tarihli Tanin Gazetesi'ne göre biri Hamidiye Marşı'nı söyleyebilen ve biri de durmadan 'padişahım çok yaşa' diye konuşan iki papağan satılmıştı. Beylerbeyi Sarayı'ndaki günlerinin çoğunu marangozluk faaliyetleri, kümes yapımı ve temin ettiği Fizan tavukları ile papağanlarla meşgul olarak geçirmişti. Beylerbeyi Sarayı'nda kedisi ile birlikte yanından ayrılmayan bir de beyaz papağanı olan II. Abdülhamid, en büyük üzüntülerini 1917'de bu hayvanları kaybettiği zaman yaşamıştı. Osmanlı padişahları arasında kişiliği, karakteri ve davranışlarıyla diğerlerinden ayrılan II. Abdülhamid, tarihle ilgilenen herkesin bir şekilde dikkatini cezbeden biriydi. 93 Harbi'ne de tanıklık eden 2.Abdülhamid ayrıca en gizemli padişahlardan biriydi. Sultan 2.Abdülhamid'in arşivinden çıkan bu fotoğraflar hem onun ince kişiliğine hem de saray yaşantısına ışık tutacak cinsten. BU FOTOĞRAFLARI DAHA ÖNCE GÖRMEDİNİZ İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş.'nin yayımladığı 'Sultan II. Abdülhamid'in Aile Albümü' isimli kitap, saraydan daha önce görmediğiniz fotoğrafları gözler önüne seriyor. Mahmud Şevket Efendi Sultan II. Abdülhamid'in çektirdiği fotoğraflardan oluşan Yıldız Arşivi'nden, sultanın ailesini ve Yıldız Sarayı'nın günlük yaşamını konu alan kitap, saraya ve saray yaşamına farklı bir bakış açısı getiriyor. Mehmed Burhaneddin Efendi / 2.Abdülhamid'in oğlu 'Sultan II. Abdülhamid'in Aile Albümü'ndeki fotoğraflar Yıldız Sarayı'ndan kesitlerle başlıyor, şehzade ve sultanların fotoğraflarıyla devam ediyor. Mehmed Seyfeddin Efendi / Sultan Abdülaziz'in oğlu Kitapta, Sultan Abdülhamid'in yanı sıra Sultan Abdülaziz ve Sultan Abdülmecid'in soy ağacından şehzade ve sultanların özel fotoğrafları bulunuyor. Aslında bu, Sultan Abdülhamid'in tahtan indirilerek öldürülen amcası Sultan Abdülaziz'in çocuklarını kendi çocuklarından ayırmadığının 'resmi' bir kanıtı niteliğinde. Naile Sultan ve Naime Sultan / Sultan Abdülmecid'in kızı ve 2.Abdülhamid'in kızı Fotoğrafların dizilişinde hanedan geleneğine uygun olarak öncelik şehzade fotoğraflarına verilmiş, sultan fotoğrafları şehzadelerden sonra yer almıştır. Kitapta ayrıca içinde padişah fotoğraflarının yer aldığı iki albüm daha bulunuyor. Sultan II. Abdülhamid Han'dan önceki şecereyi içeren bu karelerin üzerine padişahların doğum tarihleri, tahta çıkış tarihleri gibi önemli ayrıntılar da not düşülmüş. Naime Sultan / 2.Abdülhamid'in kızı Kitap 'harem'e girebilen saray fotoğrafçıları Abdullah Frères (Abdullah Kardeşler) ve Vasilaki (Basile) Kargopoulo ile ilgili bilgilerle son buluyor. Nazime Sultan ve Halife Abdulmecid Sultan / Sultan Abdülaziz'in kızı ve oğlu İBB Kültür A.Ş.'nin ilk kez gün ışığına çıkardığı özel fotoğraflardan oluşan kitapta, Sultan II. Abdülhamid'in büyük oğlu Mehmed Selim'in torunu Abdülkerim Osmanoğlu'nun 'Büyük Dedem Sultan II. Abdülhamid', Gültekin Çizgen'in 'Abdülhamid ve Fotoğraf' ve Prof. Dr. Nurhan Atasoy'un 'Görsel Tarihin Tapusu' başlıklı yazıları da yer alıyor. Sale Kasrı Padişah odası Prof. Dr. Atasoy yazısında Yıldız Fotoğrafları ile ilk karşılaşmasını ve fotoğraflar üzerinde gerçekleştirdiği yıllar süren çalışmayı, emeği ve özveriyi anlatıyor. Sale Kasrı yeni daire yemek salonu Şehzadelerle sünnet edilen fakir çocuklar Sultana arz edilen mücevherler Ulviye Sultan 2.Abdülhamid'in kızı. II. Abdülhamid'in çok düşkün olduğu Ulviye Sultan, bir kaza neticesinde yanarak ölmüştür. Yıldız Sarayı merasim dairesi Yıldız Sarayı ve Yeni Köşk Yıldız Sarayı`ndan tiyatro grubu Türkiye'de yaşayan İranlı ressam Reza Hemma-Tirad, 3 yıl boyunca tarihçilerle çalıştı ve 36 padişahın portresini yaptı. Eserler, zihinlerdeki padişah görüntülerinden biraz farklı. Türkiye'de yaşayan İranlı ressam Reza Hemma-Tirad, 3 yıl boyunca tarihçilerle çalıştı ve 36 padişahın portresini yaptı. Eserler, zihinlerdeki padişah görüntülerinden biraz farklı. Osman Gazi Kanuni Sultan Süleyman Fatih Sultan Mehmet OSMANLI PADİŞAHLARININ ÖLÜM NEDENLERİ Genç Osman hadisesi altı asırlık Osmanlı tarihinin en trajik olaylarındandır ve 1622'nin 20 Mayıs'ında yaşanan hadise, asırlar boyu unutulmamıştır. 14 yaşında iken tahta çıkan İkinci Osman, yani Genç Osman, reform yapmaya çalışırken canından olmuştu. Polonya üzerine sefere çıkarken idamını emrettiği kardeşi Şehzade Mehmed “Osman, Allah’tan dilerim ki ömrün berbad olsun! Beni hayatımdan mahrum ettin, inşaallah sen de saltanat süremeyesin” diye beddua etmişti. Birinci Ahmed’in ölümünden sonra, Osmanlı tahtına devletin ileri gelenlerinin mutabakatıyla, 22 Eylül 1617 günü Birinci Ahmed’in en büyük oğlu olan Şehzade Mustafa geçirildi. Mustafa, Genç Osman’ın ağabeyi idi ve saltanat o zamana kadar babadan oğula geçerken, tahta artık hanedanın hayattaki en yaşlı erkek üyesinin oturtulması kararlaştırılmıştı. PADİŞAHI ODAYA KİLİTLEDİ 26 Şubat 1618 günü askerlere maaş dağıtıldığı sırada hükümdarı dairesine kilitledi ve tahta Birinci Ahmed’in diğer oğlu olan Şehzade Osman çıkartıldı. Böyle bir emrivaki ile tahtından olan Birinci Mustafa, sadece 97 gün padişahlık edebilmişti. Genç Osman, büyük dedeleri gibi cihangir olup şöhret kazanma hevesine düştü ve 1621 Nisan’ında Polonya üzerine sefere çıktı ama İstanbul’dan ayrılmadan önce kendisinden dört ay küçük olan kardeşi Şehzade Mehmed’i boğdurttu. İdam için gerekli fetvayı Şeyhülislâmı Esad Efendi’den alamamış ve şeyhülislâmlıkta gözü olan Rumeli Kazaskeri Kemaleddin Efendi’den elde etmişti. Şehzade Mehmed, kendisini boğmaya gelen cellâdları görünce, kardeşine “Osman, Allah’tan dilerim ki ömrün berbad olsun! Beni hayatımdan mahrum ettin, inşaallah sen de saltanat süremeyesin” diye beddua etmişti. YENİÇERİLER AYAKLANDI Yeniçeri Ocağı’na çekidüzen vermek istedi fakat kardeşinin bedduası üzerindeydi ve işleri hep ters gitmeye başladı. Yeniçeriler’i disiplin altına sokamayan hükümdar, bu defa hacca gitme bahanesiyle Suriye’den ve Anadolu’dan asker toplamayı düşündü fakat planları öğrenilince zor durumda kaldı. Askerler, padişahtan hacca gitmemesini istediler ama Genç Osman tepkilere aldırış etmedi ve Üsküdar’a geçti. Bunun üzerine yeniçerilerle sipahiler ayaklandılar. HER YERİ YAĞMALADILAR Hiçbir direnişle karşılaşmadan sarayın üçüncü kapısından geçerek avluya doldular ve devrik hükümdar Birinci Mustafa’yı buldular. Genç Osman durumun vahametini kavrayınca âsilerin taleplerini kabul etti fakat askerler Birinci Mustafa’yı çoktan padişah ilân etmişlerdi. Çaresi kalmadığını gören Genç Osman, yeniçeri ocağına sığındı ve hapsedildi. OSMANLI'DA BİR İLK Yedikule'ye hapsedilmiş olan devrik hükümdara utanç verici hareketler yapıldı ve Genç Osman kemendle boğuldu. Osmanlı tarihinde bir padişah ilk defa teb'ası tarafından öldürülüyordu ve Genç Osman, halkın kanaatine göre tahtını sağlamlaştırmak için canını aldığı kardeşi Şehzade Mehmed'in bedduasına uğramıştı. İşte dünyaya hükmeden Padişahların ölüm nedenleri... Osman Gazi Doğum: 1258 / Ölüm: 1326 / Tahta çıktığı tarih:1281 Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu olan Osman Gazi 1326′da kalp yetmezliğinden öldü. Orhan Gazi Doğum: 1281 / Ölüm: Mart 1362 / Tahta çıktığı tarih: 1326 82 yaşındayken felç yüzünden 1362′de öldü. Aynı zamanda 2. Osmanlı padişahıdır. II. Murad Doğum: Haziran 1404 / Ölüm: 3 Şubat 1451 / Tahta çıktığı tarih: 1423 Şiddetli bir baş ağrısı sebebiyle yatağa düştü ve üç gün sonra 3 Şubat 1451′de öldü. Ölüm sebebi beyin kanaması veya beyindeki bir tümördür. Aynı zamanda 6. Osmanlı padişahıdır. Yavuz Sultan Selim Doğum: 10 Ekim 1470 / Ölüm: 21-22 Eylül 1520 / Tahta çıktığı tarih: 1512 9. Osmanlı padişahıdır. 21 Eylül 1520′yi 22 Eylül’e bağlayan gece kanserden vefat etti. Kanuni Sultan Süleyman Doğum: 27 Nisan 1495 / Ölüm: 6 Eylül 1566 / Tahta çıktığı tarih: 1520 10. Osmanlı padişahıdır. 1566′da Zigetvar Kuşatmasının son günü 6/7 Eylül gecesi beyin kanamasından öldü. III. Murad Doğum: 4 Temmuz 1546 / Ölüm: 16 Ocak 1595 / Tahta çıktığı tarih: 1574 12. Osmanlı padişahıdır. 17 Ocak 1595′te prostat kanserinden öldü. III. Mehmed Doğum: 26 Mayıs 1566 / Ölüm: 21 Aralık 1603 / Tahta çıktığı tarih: 1595 13. Osmanlı padişahıdır. Bir gün saraya dönerken yolda karşılaştığı bir meczub, “56 gün sonra gelecek kazadan kurtulamazsın. Gafil olma padişahım” demişti. Bu olay Üçüncü Mehmed’i derinden etkilemişti. Padişah yemeden, içmeden kesildi ve 22 Aralık 1603′te kalp krizi geçirerek öldü. I. Mustafa Doğum: 1592 / Ölüm: 20 Ocak 1639 / Tahta çıktığı tarih: 1617 15. Osmanlı padişahıdır. Osmanlı tarihinde tek “Deli” padişah olan Sultan Mustafa 1623′te tahttan indirildikten sonra 20 Ocak 1639′da bir sara nöbeti sırasında öldü. IV. Murad Doğum: 27 Temmuz 1612 / Ölüm: 8 Şubat 1640 / Tahta çıktığı tarih: 1623 17. Osmanlı padişahıdır. Ölüm nedeni üzerine iki ayrı iddia vardır. Batılı kaynaklar sirozdan, Osmanlı kaynakları ise damla hastalığından öldüğünü iddia ederler. 8 Şubat 1640 gecesi öldü. IV. Mehmed Doğum: 2 Ocak 1642 / Ölüm: 6 Ocak 1693 / Tahta çıktığı tarih: 1648 19. Osmanlı sultanıdır. 1687′de tahttan indirildikten sonra dört yıl hapis hayatı yaşadı. Yakalandığı zatürrenin ilerlemesi sonucu 6 Ocak 1693′te öldü. II. Süleyman Doğum: 15 Nisan 1642 / Ölüm: 22 Haziran 1691 / Tahta çıktığı tarih: 1687 20. Osmanlı padişahıdır. 40 yıl sarayda hapis hayatı yaşadıktan sonra 1691′de tahta çıktı. Viyana’daki bozgun yıllarında sıkıntılı geçen dört yıllık bir padişahlığın ardından, 6 Şubat 1695′te böbrek yetmezliğinden öldü. II. Mustafa Doğum: 6 Şubat 1664 / Ölüm: 29 Aralık 1703 /Tahta çıktığı tarih: 1695 22. Osmanlı padişahıdır. 1703′te bir isyan sonucu tahttan indirildi, bu olayın üzüntüsünü üzerinden atamadan 29 Aralık 1703′te prostat kanserinden öldü. III. Ahmed Doğum: 30 Aralık 1673 / Ölüm: 1 Temmuz 1736 / Tahta çıktığı tarih: 1703 23. Osmanlı padişahıdır. Eğlenceleriyle meşhur Lale Dönemi’nin padişahı olan Üçüncü Ahmed, 1730′da Patrona Halil isyanı sonucu tahttan indirildi. Yıllarca Topkapı Sarayı’nda hapis hayatı yaşadıktan sonra, şeker hastalığının vücudunda meydana getirdiği tahribatın sonucunda 24 Haziran 1736′da öldü. I. Abdülhamid Doğum: 20 Mart 1725 / Ölüm: 7 Nisan 1789 / Tahta çıktığı tarih: 1774 27. Osmanlı padişahıdır. 1787-1791 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Anapa Kalesi’nin Rusların eline geçtiği haberi üzerine beyin kanaması geçirdi ve bir süre sonra 7 Nisan 1789′da öldü. II. Mahmud Doğum: 20 Temmuz 1785 /Ölüm: 2 Temmuz 1839 / Tahta çıktığı tarih: 1808 30. Osmanlı padişahıdır. II. Mahmut yakalandığı verem hastalığından kurtulamayarak, 1 Temmuz 1839 günü dinlenmek için gittiği kardeşi Esma Sultan’ın Çamlıca’daki köşkünde, 54 yaşında vefat etti. Abdülmecid Doğum: 25 Nisan 1823 / Ölüm: 25 Haziran 1861 / Tahta çıktığı tarih: 1839 31. Osmanlı padişahıdır. Tanzimat Dönemi’ni başlatan sultan 25 Haziran 1861′de babası İkinci Mahmud gibi veremden öldü. V. Murad Doğum: 21 Eylül 1840 / Ölüm: 29 Ağustos 1904 / Tahta çıktığı tarih: 1876 33. Osmanlı padişahıdır. Tahtta en kısa süre duran Osmanlı padişahıdır. Müzmin şeker hastasydı. Bu hastalığın vücudunda meydana getirdiği tahribatın neticesinde 29 Ağustos 1904′te öldü. II. Abdülhamid Doğum: 21 Eylül 1842 / Ölüm: 10 Şubat 1918 Tahta çıktığı: 1876 34. Osmanlı padişahıdır. “Kızıl Sultan mı, Ulu Hakan mı” diye Osmanlı tarihinin en çok tartışılan padişahı olan İkinci Abdülhamid, 10 Şubat 1918′de Beylerbeyi Sarayı’nda 76 yaşındayken yakalandığı zatürrenin ilerlemesi sonucu veremden öldü. V. Mehmed Reşat Doğum: 2 Kasım 1844 / Ölüm: 3 Temmuz 1918 / Tahta çıktığı tarih: 1909 35. Osmanlı padişahıdır. Müzmin şeker hastasıydı ve şekerin vücudunda yaptığı tahribat sonucunda 3 Temmuz 1918′de öldü. VI. Mehmed Vahideddin Doğum: 2 Şubat 1861 / Ölüm: 15 Mayıs 1926 / Tahta çıktığı tarih: 1918 36. ve son Osmanlı padişahı. Vahdettin San-Remo’da 16 Mayıs 1926′da kalp krizinden öldü. OSMANLI PADİŞAHLARININ DÜNYAYI TİTRETEN SÖZLERİ Osmanlı Padişahlarının bir çok farklı konuda yetenekleri olduğu aşikar olmakla birlikte hepsinin ortak özelliklerinden biri tam yerinde sözleridir. 1. Yavuz Sultan Selim ''Devletleri yıkan tüm hatanın altında, nice gururun gafleti yatar.'' 2. 2. Abdülhamit ''Tɑrih değil, hɑtɑlɑr tekerrür ediyor'' 3. 2.Mahmut ''Kılıç kınından çıkmadıkça it sürüsü dağılmaz.'' 4. Yıldırım Bayezid ''Yeniliceğinden korkan daima yenilir.'' 5. Fatih Sultan Mehmet ''Yapmak istediğimi sakalımın bir teli bilseydi sakalımın o telini hemen koparır yakardım.'' 6. 2.Abdülhamit ''Hak arayan varsa hakkını verin.Baş kaldıran varsa başını kesin.'' 7. Fatih Sultan Mehmet ''Ey Konstantiniyye; Ya sen beni alırsın ya ben seni alırım.'' 8. Fatih Sultan Mehmet (Bizans elçisine) ''İmparatorunuza söyleyin şimdiki Osmanlı padişahı öncekilere benzemez.Bizim gücümüzün ulaştığı yerlere sizin imparatorluğunuzun hayalleri bile ulaşamaz.'' 9. Yavuz Sultan Selim ''Bu dünya 1 padişah için büyük, 2 padişah için küçüktür.'' 10. Fatih Sultan Mehmet ''Baba eğer padişah sizseniz geliniz ve ordunun başına geçiniz yok eğer padişah ben isem size emrediyorum geliniz ve ordunun başına geçiniz.'' 11. 2.Abdülhamit Filistin'in kendilerine satılması karşılığında Osmanlı'nın bütün borçlarını tasfiye etmeyi taahhüt eden Yahudilerin önderi Theodore Herzl'a; 12. Kanuni Sultan Süleyman ''Bugün para alan yarın emir alır.'' 13. Kanuni Sultan Süleyman(Fransuva'nın yardım talebine karşı yazdığı mektubun girişi) Ben ki, Sultanlar sultanı, hakanlar hakanı hükümdarlara taç veren Allah'ın yeryüzündeki gölgesi, Akdeniz'in ve Karadeniz'in ve Rumeli'nin ve Anadolu'nun ve Karaman'ın ve Rum'un ve Dulkadir Vilayeti'nin ve Azerbaycan'ın Acem'in ve Şam'ın ve Halep'in ve Mısır'ın ve Mekke'nin ve Medine'nin ve Kudüs'ün ve Diyarbekir'in ve Kürdistan'ın ve bütün Arap diyarının ve Yemen'in ve daha nice memleketlerin ki, yüce atalarımızın ezici kuvvetleriyle fethettikleri ve benim dâhi ateş saçan zafer kılıcımla fetheylediğim nice diyarın sultanı ve padişahı Sultan Bayezıd Hân'ın torunu, Sultan Selim Hân'ın oğlu, Sultan Süleyman Hân'ım. Kanuni Sultan Süleyman'ın kokması nasıl önlendi? Yıl 1566 Kanuni iyice yaşlanmış durumda. Yine sefere çıkmaya hazırlanıyor. Kanuni Sultan Süleyman'da atalarından kalma gut hastalığı vardı. İstanbul'dan Sigetvar'a tam üç ayda geldi. Padişah artık komada ve ölmek üzere... Dolaşamıyor, ayağa kalkamıyor ama hastalığı askerden saklanıyor. Yoksa askerin moreli bozulacak ve geri dönülecek, Ve beklenen oluyor. Muhteşem Süleyman 7 Eylül 1566'da ölüyor. Sokullu Mehmed Paşa ne yaptı peki? Askerlere hiç bir şey belli etmedi.Usulüne uygun, kimselere duyurulmadan yıkandı, namazı kılındı ve iç organları alınıp, hemen yatağının altındaki toprağa gömüldü. Bedeninin dış kısmı çeşitli maddelerle kaplandı, kokması önlendi, tabuta kondu. Ertesi günü Sigetvar kalesi alındı. Kanuni'nin ölümü kırk sekiz gün saklandı. Sanki Kanuni yazıyormuş gibi Hatt-ı Hümayunlar bile yazdırıldı. Dönüş yolunda Hasan Ağa, Kanuni'ye benzediği için onun giysilerini giydi, orduyu selamladı ve saltanat arabasıyla dönüş yolculuğu başladı. Bu yolculukta hiç kimsenin bilmediği, duymadığı bir de ölü vardı ki, o da Kanuni Sultan Süleyman, Muhteşem Süleyman, Büyük Türk ünvanlı koca bir padişah... Peki cesedin kokması nasıl engellendi? Bildiğiniz üzere cenazenin kokmasına engel olan bir yöntem olan mumyalama İslamiyet'te yasak, ancak zorunlu hallerde 'tahnit'e göz yumuluyor. Bunun en ünlü uygulaması ise hasta çıktığı seferde ölen Kanuni Sultan Süleyman. 1566'da çıkılan seferde Zigetvar'ın düşüşünü göremeden ordugahta son nefesini teslim eden Süleyman'ın 'zamansız' ölümüyle kurmayları alıyor bir endişe. Cesedi saklayacaklar ama çürüme kokusunu nasıl saklayacaklar? Sebebini hemen belli edecek bu kokunun önüne geçmek için sultanın vücudu önce kokulu sularla yıkanıyor ve bu yıkamadan iç organlarda nasibini alıyor. Lavman uygulamarıyla içindeki sıvı boşaltılan gövdeye öd ağacı, mürrüsafi, kafiru ve gül suyundan oluşan bir terkip pompalanıyor. Ağız, burun ve malat içinde bal, öürrüsafi ve öd ağacı bulunan cıvalı bir merhemle siliniyor ve son olarak da vücut misk ve amberle yıkanıyor. 12 kişilik küçük bir cemaatle kılınan cenaze namazını takiben gömülüyor naaş-ı şahane yatağın altında. Padişahın yatağına da onun cüssesinden biri yatırılıyor. Bu şekilde Şehzade Selim Kütahya'dan Belgrad'a gelene ve resmi açıklama yapılana kadar Kanuni'nin bedenini kokmadan muhafaza etmek mümkün oluyor. Resmi defin töreni ise neredeyse 50 gün sonra gerçekleştirilebiliyor... OSMAN PADİŞAHLARININ ÖLÜM NEDENLERİ Osman Gazi Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu olan Osman Gazi 1326'da kalp yetmezliğinden öldü. Orhan Gazi 82 yaşındayken felç yüzünden 1362'de öldü. ŞEHİD OLAN TEK PADİŞAH: I. MURAD Birinci Kosova Savaşı'nın sonunda, Sırp Kralı Lazar'ın damadı Miloş Obroneviç padişahın huzuruna çıkdığı sırada göğsünde sakladığı hançeri Birinci Murad'a saplayarak sultanı şehit etti ZEHİRLE İNTİHAR ETTİ:YILDIRIM BAYEZİD En büyük Osmanlı komutanlarından olan Yıldırım Bayezid 1402'de Ankara Muharebesi'nde Timur'a esir düşmüştü. İçine düştüğü durumu hazmedemeyen padişah, yüzüğündeki zehiri içerek 8 Mart 1403'te Akşehir'de intihar etti. II. MURAD Şiddetli bir baş ağrısı sebebiyle yatağa düştü ve üç gün sonra 3 Şubat 1451'de öldü. Ölüm sebebi beyin kanaması veya beyindeki bir tümördür. EN ESRARENGİZ ÖLÜM: FATİH SULTAN MEHMET Fatih 1481'de, Anadolu'ya doğru yeni bir sefere çıktı. Ama daha yolun başında hastalandı ve 3 Mayıs 1481'de Gebze yakınlarındaki Hünkar Çayırı'ndaki ordugâhında öldü. Gut hastalığından öldüğü sanılmakla birlikte, zehirlendiği de söylenir Gebze yakınlarında hastalanınca Başhekimi Lari müdahale etti, ancak Şehabedin Tekindağ ve başka bilim adamları da sultanın ölümünün eceliyle olduğu, zehirlenmediğini savundular. Bütün araştırmalara rağmen Fatih'in ölümündeki sır çözülemedi. II. BAYEZİD Muhtemelen Yavuz Sultan Selim ileride bir taht kavgasını çıkmasını önlemek için babasını zehirlemişti. YAVUZ SULTAN SELİM 21 Eylül 1520'yi 22 Eylül'e bağlayan gece kanserden vefat etti. KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN 1566'da Sigetvar Kuşatmasının son günü 6/7 Eylül gecesi beyin kanamasından öldü. II. SELİM 1574'te göğüs boşluğunda meydana gelen kanama yüzünden öldü. İddialara göre bir hamamda düşüp, yaralanmıştı. III. MURAD 17 Ocak 1595'te prostat kanserinden öldü. III. MEHMED 22 Aralık 1603'te kalp krizi geçirerek öldü. I. MUSTAFA Osmanlı tarihinde tek 'Deli' padişah olan Sultan Mustafa 1623'te tahttan indirildikten sonra 20 Ocak 1639'da bir sara nöbeti sırasında öldü. II. OSMAN Sadrazam Davud Paşa ve yanındakiler Yedikule'de genç padişahın bir kementle yakalayıp, boğdular. IV. MURAD Ölüm nedeni üzerine iki ayrı iddia vardır. Batılı kaynaklar sirozdan, Osmanlı kaynakları ise damla hastalığından öldüğünü iddia ederler. 8 Şubat 1640 gecesi öldü. SULTAN İBRAHİM Sultan İbrahim'i yeniden tahta çıkarmak isteyenlerin sayısı artınca, Kösem Sultan ve devlet ileri gelenleri sultanı 18 Ağustos 1648'te boğdurttular. IV. MEHMED 1687'de tahttan indirildikten sonra dört yıl hapis hayatı yaşadı. Yakalandığı zatürrenin ilerlemesi sonucu 6 Ocak 1693'te öldü. II. SÜLEYMAN 40 yıl sarayda hapis hayatı yaşadıktan sonra 1691'de tahta çıktı. Viyana'daki bozgun yıllarında sıkıntılı geçen dört yıllık bir padişahlığın ardından, 6 Şubat 1695'te böbrek yetmezliğinden öldü. II. MUSTAFA 1703'te bir isyan sonucu tahttan indirildi, bu olayın üzüntüsünü üzerinden atamadan 29 Aralık 1703'te prostat kanserinden öldü. III. AHMED Yıllarca Topkapı Sarayı'nda hapis hayatı yaşadıktan sonra, şeker hastalığının vücudunda meydana getirdiği tahribatın sonucunda 24 Haziran 1736'da öldü. I. MAHMUD 21 Yıl padişahlık yaptıktan sonra, 13 Aralık 1754'te bir cuma namazı çıkışı, saraya dönerken attan düşüp, beyin kanaması geçirip öldü. I. ABDÜLHAMİD 1787-1791 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Anapa Kalesi'nin Rusların eline geçtiği haberi üzerine beyin kanaması geçirdi ve bir süre sonra 7 Nisan 1789'da öldü. III. SELİM Alemdar Mustafa Paşa, bir orduyla İstanbul'a gelerek, Sultan Selim'i tekrar tahta çıkarmaya teşebbüs etti. Ancak tedbirli davranmadığı için Dördüncü Mustafa taraftarları 28 Temmuz 1808'de Üçüncü Selim'i öldürdüler. II. MAHMUD II. Mahmut yakalandığı verem hastalığından kurtulamayarak, 1 Temmuz 1839 günü dinlenmek için gittiği kardeşi Esma Sultan'ın Çamlıca'daki köşkünde, 54 yaşında vefat etti. ABDÜLMECİD Tanzimat Dönemini başlatan sultan 25 Haziran 1861'de babası İkinci Mahmud gibi veremden öldü. İNTİHAR MI ETTİ? ÖLDÜRÜLDÜ MÜ?SULTAN ABDÜLAZİZ Tahttan indirildikten birkaç gün sonra bilekleri kesilmiş bir halde bulunan padişahın tahttan indrilmenin üzüntüsü ile intihar ettiği söylenir. Ancak öldürülmüş olma ihtimali daha kuvvetlidir. V. MURAD Tahtta en kısa süre duran Osmanlı padişahıdır. Müzmin şeker hastası idi. Bu hastalığın vücudunda meydana getirdiği tahribatın neticesinde 29 Ağustos 1904'te öldü. II. ABDÜLHAMİD 'Kızıl Sultan mı, Ulu Hakan mı' diye Osmanlı tarihinin en çok tartışılan padişahı olan İkinci Abdülhamid, 10 Şubat 1918'de Beylerbeyi Sarayı'nda 76 yaşındayken yakalandığı zatürrenin ilerlemesi sonucu veremden öldü. V. MEHMED REŞAD Müzmin şeker hastası idi şekerin vücudunda yaptığı tahribat sonucunda 3 Temmuz 1918'de öldü. VI. MEHMED VAHİDEDDİN Son Osmanlı padişahı olan Vahdettin San-Remo'da 16 Mayıs 1926'da kalp krizinden öldü. Osmanlı padişahlarının hobileri nelerdi? Fatih Sultan Mehmed'in bahçıvanlığa özel bir merakı vardı. Bu meslekte iddialıydı ve bu yüzden boş vakitlerinin çoğunu bahçıvanlığa ayırır, bundan da büyük bir haz duyardı I. Mahmud Hilalci, mühür kazıcısı ve kuyumcuydu. Eserlerini çarşıda sattırır, eline geçen paralarla sadakalarını dağıtır, ufak tefek ihtiyaçlarını karşılar, bundan da büyük bir haz alırdı. II. Abdülhamid'in at binme, yüzme, atıcılık gibi merakları vardı. Silah kullanmakta pek mahirdi. Nişan alarak ismini yazar, madalyaları ortasından delerdi. Kakma ve süsleme işlerinde mahir olmasının yanında usta bir marangozdu. II. Beyazıt okçuluğa merakı zaaf düzeyindeydi. Öyle ki, ülkedeki ok ve yay imal eden ustaları İstanbul da toplamış ve onlara özel bir çarşı bile yaptırmıştı. II. Beyazıt okçuluğa merakı zaaf düzeyindeydi. Öyle ki, ülkedeki ok ve yay imal eden ustaları İstanbul da toplamış ve onlara özel bir çarşı bile yaptırmıştı. III. Mehmet kaşık ustasıydı. Hattatlığa meraklıydı, iddialı bir şairdi, 2si arapça,2 si farça olmak üzere 4 divanı bulunmaktadır. Kanuni Sultan Süleyman iyi giyinmeyi severdi. Babası gibi kuyumculuğa meraklıydı; ama şiir alanında, komutanlığı ve yöneticiliği kadar iddialı bir padişahtı. 'Muhibbî' mahlasını kullandığı Divan'ında tam 2.779 gazel bulunmaktadır. I. Ahmet babası gibi kaşık ustasıydı. Okçular için yaptığı fil dişi yüzükler sebebiyle 'kemankeşler loncasına' aitti. 'Çerkes kamçılar' işlemekle maharetlidir. II. Osman çocukluğundan itibaren sarraçlığa ilgi duymuş, bindiği atların eğerlerini kendisi imal etmiştir. Yeniçerilerin eline geçtikten sonraki son yolculuğunda eğersiz bir ata bindirilmiş olması, tarihin acı olaylarından biridir. Kanuni Sultan Süleyman'ın kokması nasıl önlendi? Yıl 1566 Kanuni iyice yaşlanmış durumda. Yine sefere çıkmaya hazırlanıyor. Kanuni Sultan Süleyman'da atalarından kalma gut hastalığı vardı. İstanbul'dan Sigetvar'a tam üç ayda geldi. Padişah artık komada ve ölmek üzere... Dolaşamıyor, ayağa kalkamıyor ama hastalığı askerden saklanıyor. Yoksa askerin moreli bozulacak ve geri dönülecek, Ve beklenen oluyor. Muhteşem Süleyman 7 Eylül 1566'da ölüyor. Sokullu Mehmed Paşa ne yaptı peki? Bedeninin dış kısmı çeşitli maddelerle kaplandı, kokması önlendi, tabuta kondu. Ertesi günü Sigetvar kalesi alındı. Kanuni'nin ölümü kırk sekiz gün saklandı. Sanki Kanuni yazıyormuş gibi Hatt-ı Hümayunlar bile yazdırıldı. Dönüş yolunda Hasan Ağa, Kanuni'ye benzediği için onun giysilerini giydi, orduyu selamladı ve saltanat arabasıyla dönüş yolculuğu başladı. Bu yolculukta hiç kimsenin bilmediği, duymadığı bir de ölü vardı ki, o da Kanuni Sultan Süleyman, Muhteşem Süleyman, Büyük Türk ünvanlı koca bir padişah... Peki cesedin kokması nasıl engellendi? Bildiğiniz üzere cenazenin kokmasına engel olan bir yöntem olan mumyalama İslamiyet'te yasak, ancak zorunlu hallerde 'tahnit'e göz yumuluyor. 1566'da çıkılan seferde Zigetvar'ın düşüşünü göremeden ordugahta son nefesini teslim eden Süleyman'ın 'zamansız' ölümüyle kurmayları alıyor bir endişe. Cesedi saklayacaklar ama çürüme kokusunu nasıl saklayacaklar? Sebebini hemen belli edecek bu kokunun önüne geçmek için sultanın vücudu önce kokulu sularla yıkanıyor ve bu yıkamadan iç organlarda nasibini alıyor. Lavman uygulamarıyla içindeki sıvı boşaltılan gövdeye öd ağacı, mürrüsafi, kafiru ve gül suyundan oluşan bir terkip pompalanıyor Ağız, burun ve malat içinde bal, öürrüsafi ve öd ağacı bulunan cıvalı bir merhemle siliniyor ve son olarak da vücut misk ve amberle yıkanıyor. 12 kişilik küçük bir cemaatle kılınan cenaze namazını takiben gömülüyor naaş-ı şahane yatağın altında. Padişahın yatağına da onun cüssesinden biri yatırılıyor. OSMANLI PADİŞAHLARININ BİLİNMEYEN GERÇEKLERİ IV. Mehmed ise bedeninin sağlamlığıyla meşhurdu. Öyle ki bir av sırasında, 20 saat at üstünde kaldığı ve hiç yorulmadığı söylenir. Yüz kadar kaleye hakim olan Orhan Gazi, zamanının çoğunu bu kaleleri dolaşarak geçirirdi. Bir seyyahın dediğine göre hiçbir şehirde bir aydan fazla durmazmış. Tam bir 'Bay Evet' olan III.Murad'ın ağzından neredeyse hiç 'Hayır' sözü çıkmazdı. Çağının en şık giyinenlerinden olan Kanuni Sultan Süleyman, görünümüne önem verirdi. Mücevherlere olan ilgisi had safhadaydı. Babası gibi o da kuyumculuğa meraklıydı, Fatih gibi de değerli taşlara tutkundu. Nasıl mücevherlere tutkun olmasın? Geceleri yalnızca 3-4 saat uyuyan Yavuz Sultan Selim, diğer zamanında ise bol bol okuyup yazardı. II. Abdülhamid silah kullanmakta pek mahirdi. Nişan alarak ismini yazar, havaya attığı madalyaları kurşunla ortasından delerdi. Fatih Sultan Mehmet'in uğraşmaktan aşırı keyif aldığı, tutku derecesindeki hobisi haritacılıktı. Yemeklerini ise yalnız yemeyi severdi. Bir başına yemeyi seven padişahımız, bu adeti saraya ilk getiren kişi olarak da bilinir. IV. Murad koşu halindeki bir atın üzerinden başka bir ata atlayabilecek kadar iyi bir biniciydi. Tarihçi İbn-i Kemal, Osman'ın gençliğinde 'yiğitler arasına girdiğini' ve 'vurmada tutmada ve durmada ve oturmada herkesi kendine uydurduğunu' belirtir ve kardeşlerden en küçüğü olmakla beraber 'şimşir (kılıç) ve tedbirle cümlesinden evvel olduğunu' bildirir. Satranç oynamaktan keyif alan I. Mahmud, Lale Devri'nin etkisinden midir bilinmez lale yetiştirmeye meraklıydı. Aynı zamanda tutkulu bir koleksiyoner olan Yavuz Sultan Selim'in kutsal emanetler koleksiyonu vardı. Topkapı Sarayı'ndaki çini koleksiyonunun çok önemli bir kısmının da padişaha ait olduğu söyleniyor. II. Bayezid gerçek bir bestekardı. Kaynaklarda beste yaptığından bahsedilen ilk padişahtır. Avcılığa olan merakının yanı sıra tam bir kitap kurduydu. Özel bir kütüphanesi olduğunu bildiğimiz ilk Osmanlı padişahıdır. Çelebi Mehmed de avcılığa meraklıydı. Nitekim Edirne'de bir av partisi sırasında yaban domuzu kovalarken attan düşüp vefat ettiğini biliyoruz. Yıldırım Bayezid ise gerçek bir silahşördü. Öyle ki tarihçiler, onun silah kullanmaktaki yeteneğini ve ata binmekteki ustalığını anlata anlata bitiremiyor. III. Osman yumuşak bir karaktere sahip olmasına karşın, çabuk kızar ve sinirli hareket ederdi. Sultan Vahdettin ise güvercinlere çok meraklıydı. Para basma işine oldukça meraklı olan III. Mustafa ise gerçek bir sikkezendi. Talihe fazlasıyla inanan III. Mustafa, bu nedenle astrolojiyle de ilgilendi.