Galatasaray'da oldukça zor günler yaşadınız; görevi kabul ettiğinize hiç pişman oldunuz mu? Bırakıp kaçmayı düşündünüz mü?
Yıllarca üst düzey sporcu olarak, gerek milli takımda, gerekse de İtalya'da yarışmacı takımlarda sporculuk yaptım. İyi olmaya hep mecbursunuz. Hep kazansanız bile, kaybetmeye tahammül yok.
Hele ki kamuoyu baskısı, taraftar ve medya ilgisi ülkenin en üst düzey takımında çalışıyorsanız daha da fazla oluyor. Tüm bunları bilerek Galatasaray'a geldim. Gelişimi konuşmayacağım ama bu benim için bir fırsattı. Bu teklif, Galatasaray'a gelişimi tartışanların kaçına gelse 'hayır' derdi! Bütün işin odak noktası bu... Karşılıklı empati...
Yönetim, tüm tepkilere, taraftarların istifa çağrılarına karşın sizin yanınızda durdu? O süreçte neler yaşandı? Bu destek sizi, takımı nasıl etkiledi?
Gerçekten samimi, özverili ve hep yanımızda olan bir yönetime sahibiz. Dursun Özbek başkanım bugün bu birlikteliği, başarıyı kendisini hedef tahtasına koyarak başardı. Bize yöneltilen tüm tenkitleri hep göğüsledi. Sürekli, 'Daha iyisini nasıl yaparız' diye konuştuk. Beşiktaş'ın şampiyonlukları ile yakalayacağı havayı, geniş ve oturmuş kadrosunu, Fenerbahçe, Trabzonspor ve Başakşehir'in yarışın içinde ve zorlu rakiplerimiz olacağını biliyorduk. Bu nedenle sıfırdan başlama kararı aldık ve yeni bir kadro kurduk. Bugünün takımını, taraftarı heyecanlandıracak, tribünlere taşıyacak takımı planladık.
Bundan sonra bizi nasıl bir Galatasaray bekliyor? Galibiyetler devam edecek mi?
Lige iyi bir başlangıç yaptık. Bu beklediğimiz bir çıkıştı. Topladığımız puanlar bizi şımartmıyor. Sadece artık daha da arzu ve isteğimiz arttı. Çünkü kazandıkça taraftarımızın yanımıza daha çok yaklaşacağını, yalnız olmayacağımızı biliyorduk. Çok çalışıyoruz. Daha da iyi olacağız. Bundan taraftarlarımızın hiç şüphesi olmasın..