'Hep iş için tartışırdık'

Onu hep 'Olacak O Kadar'ın skeçlerinde yeniden görmek istemişti gözlerimiz. Ama olmadı. Oya Başar, bugünlerde ekranlarda yine ona olan özlemimizi gideriyor. Yaşamının temel direkleri Levent Kırca'dan dostu Müjde Ar'a, hastalığına, aşka ve aldatmaya bakışına kadar pek çok şeyi paylaştık eski dostla...

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 22 Kasım 2009 Güncelleme 22 Kasım 2009, 00:00
’Hep iş için tartışırdık’

İÇİNDEKİLER

Şişli'de bir okulun bahçesinde toplanan yüzlerce anababa ve çocuk arasındaydık. İlkokulun ilk günü… Ağlayanlar, zırlayanlar, çocuklar bir türlü sınıflara girmek istemiyor. Bizimki de öyle tabii... Bir baktım kalabalığın arasında, bir köşede Oya ve elinden tuttuğu minicik oğlu Umut. Can simidi gibi sarıldık birbirimize. Rica minnet ettik yetkililere, ilk gün için ikisini aynı sıraya oturttular da rahat bir nefes aldık. Şimdi ikisi de (Umut'un affına sığınıyorum) eşek kadar herifler olmuş. Oya Başar ile Parkorman'da "Benim annem Bir Melek" dizisinin setinde buluştuğumuzda ikimizin de aklına hemen o gün geldi. Sonra muhabbet başladı tabii... Önce son oynadığı rolden açtık sözü.

Dizide sürekli didişip duruyorsun gelininle. Kötü bir kaynana mı Neriman?
Aslında kötü değil. Sadece evde her şeyi o idare etsin istiyor. Kadın aslında Türkiye'yi idare ettiğini sanıyor. Bir de çocuklarına karşı sevgi dolu ama maraz bir sevgi bu. Çoğumuzda vardır ya, oğlanı sen doyurmasan gelinin elinde aç kalır duygusu…

Sen de evde bunu Umut'a uyguluyor musun? Hani elinde tabak kazık kadar adamın peşinde koşma durumun var mı? Aynı kadından bizim evde var da bir tane.
Hak veriyorum arkadaşıma. Ne yapalım biz çocuklarımıza çok düşkün anneleriz. Özellikle bu toplumun anne profili böyledir. 'El kızının' çocuklarımıza hiçbir zaman bizim kadar iyi bakamadıklarını düşünürüz.

Sonra da gelin kız isyan eder, "Aa, yetti senin anan" diye…
Çocuk gözünü açıyor, ilk senin yemeğini yiyor ve ölçü sen oluyorsun ister istemez. Bir zaman sonra da 'Annem' demeye başlıyor haliyle. 'Annemin yemeği kadar, annemin şusu kadar…' Biz bu oyunda bunu vurguluyoruz zaten: 'Neriman' gibi maraz annelerin istemeden de olsa aile içi ilişkilerde nelere sebep olabileceklerini…

Dizide oğlunu Ali Sunal oynuyor. Babası Kemal Sunal da arkadaşın mıydı?
Çok iyi dostumdu Kemal. Karısını da çok severim, muhteşem bir kadındır. Ali de elimize doğdu. Senin oğlun Ali gibi. İşte onlar büyüdüler, şimdi birlikte oynuyoruz.

Bana kalırsa bu konuyu kapatalım, çocuklar bizi aşıp gidiyor. Geçen gün bir programda izledim, Müjde'ye (Ar) bir bavul elbise vermişsin galiba, kız çıplak mıydı ki?
Bir kere çok eski arkadaşız. Genç kızken birbirimizden hep bir şeyler alıp verirdik. O zaman da pek paramız yoktu. Müjde yeni şöhret olmuştu, film yapıyordu. Ve yeni bir filme başladı. Bir gün önce bana geldi. Oynayacağı filmin şirketi ertesi gün çekim için bir sürü elbise istemiş. "Yemek sahnesi için şu kıyafet, balo sahnesi için bu giysi.." filan demişler. Müjde panik halinde, " Ben ne yapacağım şimdi?" diye soruyor. Dolabımda ne varsa vermişim.

KANSER KEMİĞE SIÇRADI
'Yönetmen kostüm istemiş' deyince aklıma geldi. Yıllar önce Sadri Alışık'a bir gece telefon gelmiş prodüksiyondan. Diyormuş ki; "Abi yarın sete şu elbiseleri getir. Yüzünde de dört günlük sakalın olsun!"
Öyleydi o zaman Yeşilçam. Herkes kendi kostümleriyle oynardı. Tabi bir gecede çıkacak dört günlük sakalı merak ettim!

Son bölümde de konuk oyuncuydu Müjde, senin hatırın için mi geldi?
Sağolsun benim için geldi. Estetikle ilgili bir konuydu. Herkes arkadaşım olduğunu bildiği için bana soruyordu; "Müjde estetiğini kime yaptırdı, neresine yaptırdı" gibi. Dedim ben de bunu oynayayım! O da kırmadı geldi canımın içi.

Eski dostluklar başkaydı be Oya…
Bizim dönemimizde duygular samimiydi. O kadar güzel günler paylaşmışız ki 20 yıl da görmesek aynı yerden başlayabiliyoruz. Düşünüyorum da ne kadar çok sevgi biriktirmişim.

Peki hastalığını sorsam üzer miyim seni?
Yoo hayır. Zaten şu anda kontrol altında. 6 haftada bir de bir ilaç alıyorum. Kemoterapi bittikten sonra ilaca başladım.

Herhangi bir yan etkisi?
Pek yok. İlaç yaşam kalitemi düşürmüyor. Ama arada bir eklem ağrısı ve ateş yapıyor. Bu da 24 saat sürüyor ve geçiyor. Almak zorundayım tabi. Yine 6 haftada bir de kan tahlilleri yaptırmak zorundayım. Tüm organlarıma bakıyorlar. Göğüsten sonra kemiğime atlama durumu oldu. Bunu aslında söylemek istememiştim. Bu ilacı da kemikte olduğu için alıyorum.

İnsan ilk öğrendiğinde ne hissediyor?
Müthiş moralin bozuluyor önce. Üstelik biz sanatçıyız. Her türlü duyguyu çok yoğun yaşayan insanlarız. Mutlaka beni de çok sarstı ama sarsılmakla da bir yere varılmıyor. Neticede tedavisi olan bir hastalık. Tedavinin şartlarını yerine getireceksin. Böyle söylüyorum ama çok ağladığım, ümitsizliğe kapıldığım günler oldu.

Hastalığın tek faydası Levent'le aranızda hoş bir ilişki başlaması galiba.
Dostça görüşmeye başladık. Çünkü ayrıldığımız zaman hiç görüşmüyorduk. Olay tazeydi. Ben hastalanınca koştu geldi ve çok üzüldü. Çocuklar zaten görüşüyorlardı.

Seni oyunlarda onun yanında görmeye alışmışız. Senin bu dizi başlayınca ne yaptı Levent?
Heyecanla seyretti, aradı sürekli. "Bravo Oya'cığım. Şahanesin" dedi. Moral verdi.

Bunca yıl bu cadı kazanında, hiçbir kötü sözcükle yan yana gelmeden o bildiğimiz Oya Başar olmayı nasıl başardın?
Bu, biraz yaşam biçimiyle, hayat görüşüyle ilgili. Hangi yolu doğru buluyorsan öyle yürüyorsun. Sizden sonra geriye 'yaptıklarınız' kalır. Geçenlerde tiyatrocu bir arkadaşım da benzer bir şey söyledi. "Seninle iftihar ediyoruz, hem saygın hem yaygın oldun!"

Oyunculukta politik bir bakışın var mı? Mesela Levent'in açık bir tavrı vardır.
Biz Levent'le hemen hemen aynı görüşü paylaşırız. Aynı çizgide olmasaydık ne yaşamımızı paylaşabilirdik, ne yaptığımız işi. Ama salt, o çizgini gösterecek şekilde yürümek ve bunu işine yansıtmak da bana pek doğru gelmiyor. Ben bir sanatçıyım. Dünya görüşüm zaten belli. Her rolü oynarım ama eğer ülkem için yapmam gereken bir şey varsa en önde ben yürürüm.

OYUN BULMAK ZOR
Bir sanatçı olarak bakarsan, neler aksıyor?

Futbola sahip çıkıldığı kadar edebiyata, şiire, heykele, sinemaya, tiyatroya sahip çıkılsa bu gün Türkiye çok başka yerlerde olurdu. Bir taraftan da düşünüyorum Müslümanlıktan kaynaklanan bir olgu. Bizde heykel yok, resim yok. Nasıl sahip çıkılacak sanata? Halbuki çok Tanrısal şeyler bunlar. Sanat insanı Tanrı'ya daha çok yaklaşılır, bunu bir idrak edebilsek…

TV'de veya medyada sinirini bozan birileri var mı? Hani şunu paralamak isterim dediğin!
İnanır mısın artık televizyon izlemiyorum. Haber bile dinlemiyorum. Hastalığımdan sonra böyle bir karar aldım. Çok duygusalım ve izlediğim şeylerden çok çabuk etkileniyorum.

Yeni projeler var mı ufukta?
Tiyatro yapmayı düşünüyorum öncelikle. Aşağı yukarı 4 yıldır sahnede değilim ve çok özlüyorum. İyi oyunlar arıyoruz bu arada. Oyun bulmak da çok zor. Geçenlerde… Hadi söylemeyeyim…

Söyle söyle…
Geçenlerde eski bir dostumuzun yazdığı oyunu oynamak istedik, tabi kızından izin almamız gerekiyordu, "Aa, yok ben oynayacağım o oyunu" dedi! Sanki babası, oyunu kızın başucu kitabın olsun diye yazmış! Bu, Türk tiyatrosu için yazılmış bir oyun! O zaman Shakespeare'in torunu da çıksın, "Hamlet'i kimseye oynatmam illa ben oynayacağım" diye diretsin. Olur mu? Ben de oynayayım, sen de oyna. Böyle dar çerçeveli düşünceler beni üzüyor.