Adalet en küçük lekeyi kaldırmaz, politika kaldırır mı? Namusu ve şerefi üzerine yemin edenlerin sözlerini tutmamasında "bir gariplik" söz konusu değil mi? Kendilerinden olanı korumak, kendilerinden olana iş imkanı sağlamak ne kadar adaletlidir? Ya gazetecilik? Gazetecilik leke kaldırır mı? İktidar rahlesine diz çöküp, emir kulluğu yapmak, bir mesleğin onuruna yakışır mı? Sadece hakimlerde aramayalım adaleti... Her yerde arayalım. Öncelikle de ruhumuzda.
***
Türkiye'nin Avrupa kapılarını zorladığını görünce, umutlu bir geleceğin anahtarını arıyorum. AB Komiseri Verheugen, Diyarbakır'a bırakmış anahtarı. "Türkiye, kritik eşiği aştı" diyor. Sinsi bir beşikte, bizleri tıngır mıngır sallıyor gibime geliyor. İstila altındaki defineyiz. Bizleri almayıp, kimi alacaklar? Sadece, hangi parçamızı alacaklar, onu merak ediyorum!
***
Komiser Verheugen'den nefret edenler, şimdi yakışıklı fotoğraflar çektiriyor yanında. Ağzından çıkan kurşunlar unutuldu da, güller seriliyor yollarına. Politika bu! İnsanın kimi seveceği belli olmuyor!
***
Gönlü İran'da olanların, ayakları Avrupa'ya gider mi? Kılık Kıyafet Kanunu'nu inkar edenlerin örümcek ağlarındaki sergisine, hangi karanlık resimle katılabilirim? İstedikleri olmayınca kelimeleri neden hırçınlaşıyor, bitirim beylerimizin? Cevabını bildiğim soruları, orta yerde bırakıyorum. Birileri gözünü açsın diye... Vicdanının anahtarıyla...
***
Şimdi okul şarkıları geliyor aklıma. Teneffüslerde koşuşturan çocukların çığlıklarını özlemişim. Hala bir tutam sevda kalmışsa içimizde, çocuklar içindir. Velilere aç kurt gibi bakan okul müdürlerini hafızamdan silmek istiyorum ama nafile... Oysa cebinde kayıt parası yoksa, bir babanın çocuğunu okula kayıt ettirmeye bile hakkı yok! İşte sizlere Avrupa'nın hediyesi... Sahi ya, "Kayıt dışı" bağışları, yüreğiniz nasıl bağışlıyor?