Budapeşte'de İran operasyonu

Çatışmalar 'dinler savaşı' olarak gören İran, Bosna için harekete geçti. Rusya'dan alınan özel uçak silahla doldurulup önce Budapeşte'ye gönderildi. Ancak deşifre olan silahlar başka yollardan Bosnalılar'a iletildi

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 20 Ekim 2010 Güncelleme 09 Aralık 2010, 15:11
Budapeşte’de İran operasyonu

İÇİNDEKİLER

BAŞLARKEN
Eskiler, "Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür" derler. Gerçekten de insanız ve oldukça çabuk unutuyoruz. Bundan 15 yıl önce, yanıbaşımızdaki Balkanlar'da büyük bir insanlık dramı yaşandı. Yüz binlerce insan katledildi. Sayısı belli olmayan, fakat büyük miktarda kadın ve kızın ırzına geçildi. Çenelerinden çengellere geçirilen Boşnaklar'ın önünde zafer çığlıkları atıldı. 1995 ve öncesi, insanlığın rafa kaldırıldığı yıllardı. Maalesef insanlık dışı bu vahşet, "medeni" dediğimiz Batı'nın gözü önünde ve desteği ile gerçekleşti. Nemanya (Emir) Kusturica'nın Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne gelmesi sırasında yaşanan tartışmalar gösterdi ki, bu dram çoktan unutulmuş! Biz, bu yazı dizisinde, sadece Balkanlar'da yaşanan o insanlık dışı olayları hatırlatmakla kalmayacağız. Bilinmeyen ve gün yüzüne çıkmayan perde arkasındaki pek çok olayı da ortaya koyacağız... Bosna katliamına imza atan Sırplar, kimlerden ve nasıl destek aldı? Eski Roma'da olduğu gibi, tribünleri seyircilerle dolu stadyumlarda, Boşnaklar alkışlar arasında ne şekilde boğazlandı? Boşnaklar'ın yok olmasını hangi ülkeler önledi? Birleşmiş Milletler (BM) ablukası altındaki Saray Bosna'ya silahları kimler, nasıl soktu? Boşnaklar'a destek vermek için dünyanın başka ülkelerinde hangi operasyonlar yapıldı? Çetnik tetikçileri Ankara'ya gönderen Sırp yönetimi, kimleri öldürmeye çalıştı? Savaşın sonuna doğru Boşnaklar'ın eline geçen tahrip gücü son derece yüksek silahlar kimleri korkuttu? Boşnaklar'ın, Bosna içinde gayri meşru olarak ilan ettikleri Sırp Cumhuriyeti'nin başkenti Banya Luka'ya girmesini, Amerikalılar hangi tehditlerle önledi? Sizlere Bosna dramının perde arkasını anlatırken, bunlar ve benzeri pek çok sorunun cevabını da vereceğiz. İnanılmaz ve nefes kesen operasyonlarla karşı karşıya kalacaksınız. Akıllara durgunluk veren olaylara tanık olacaksınız. En önemlisi de çoğumuzun bugün gıpta ile baktığı bazı ülkelerin gerçek yüzünü daha iyi göreceksiniz.

Batı, Bosna'da katliamlara girişen Sırplar'ı alabildiğine destekledi. Boşnaklar'ı boğmak ve teslim almak amacıyla Saray Bosna'ya uygulanan ambargonun delinmemesi için her türlü tedbiri aldı. Buna karşılık, Sırplar'a para, hatta silah yardımı bile yaptı. BM Barış Gücü komutanları Sırp katillerle içki masalarında buluştular. Onlara istihbari bilgiler verdiler. Boşnaklar'a yönelik saldırılara göz yumup, burunlarının dibindeki katliamları bile görmezlikten geldiler. Batı, Sırp ve Hırvatlar'ı yönlendirmekle kalmadı. Bosna'ya dışarıdan gelen silah ve yakaladığı ilaç dahil, her türlü askeri malzemeye el koydu. Buna karşılık, Boşnaklar'ın arkasında bir "dost ülke" vardı. Bu ülkede, özel yetkilerle donatılmış bir elin parmakları kadar insan, adeta mucizeler yarattı. Dünya çapında büyük operasyonlara imza attı. Çeşitli yollarla BM ambargosu delindi. Bosna'ya ciddi miktarda silah sokuldu. İlginçtir, onlar Boşnaklar'a destek verirken, yaptıkları işlerden bir-iki üst düzey yönetici hariç, o ülkenin hükümetleri dahil, kimsenin haberi olmadı. Zaman içinde başka İslam ülkeleri de devreye girdi. Suudi Arabistan, Pakistan, Endonezya, Malezya, Sudan gibi ülkeler, Bosna Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç'e silah alıp, kendini koruması için çok ciddi para yardımlarında bulundular. Siyasi açıdan da Bosna'ya gereken her türlü desteği verdiler. İlginçtir, bir İslam ülkesi olmasına rağmen Mısır, Bosna'ya hep düşman gibi baktı. Mısır'ın Boşnaklar'a bir liralık bile faydası olmadı. Bu kadarla da kalmadı; Mısır'dan geçmek gafletinde bulunan Boşnak diplomatlar saatlerde sorgulanıp aşağılandı.

MACARİSTAN'DA İRAN UÇAĞI
Sırp saldırıları bütün hızıyla devam ediyordu. Bosna'ya yönelik BM ambargosu ise, tavizsiz olarak uygulanıyordu. Ancak, "dost ülkenin" girişimleri sonucu Boşnaklar'a yardım taşımak için Rusya'dan helikopterler ve nakliye uçakları alınmıştı. En büyük sıkıntı, Boşnaklar için silah teminiydi. Bu amaçla İran'la temasa geçildi. İran Hükümeti, son derece cesurca bir tavır sergiledi. Çatışmaları bir "dinler savaşı" olarak gören İran, Boşnaklar için her türlü yardıma hazır olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Rusya'dan satın alınan nakliye uçaklarından biri, gizlilik içinde Tahran Havaalanı'na gönderildi. Rus nakliye uçağı, havaalanının sakin bir köşesine çekildi. İranlılar daha önceden kendilerine verilen ihtiyaç listesine göre, uçağı tıka basa silahla doldurdular. İran Hükümeti, bu silahlar için Boşnaklar'dan tek bir kuruş bile talep etmedi. Uçağın Rus pilotlarının ağırlanmasını bizzat üstlendi. Nakliye uçağının yakıtını bile İran Devleti ikmal etti. İşlem tamam olunca, nakliye uçağı batıya doğru hareket etti.

İRANLI MİLİSLERİN ÖLÜM OYUNU
Silah dolu kargo uçağı, önce Macaristan'ın başkenti Budapeşte'ye indi. Oradan Hırvatlar'ın kontrolündeki bir başka havaalanına geçecekti. Silahlar, "dost ülkenin" görevlendirdiği kişiler tarafından teslim alınacak, rüşvet karşılığı Saray Bosna'ya götürülüp, Boşnak Ordusu'na teslim edilecekti. Budapeşte'de beklenmeyen bir gelişme oldu... Macar polisi, uçağın çevresini sarıp, arama yapmak istedi. Tartışmalar sürerken uçağın kapıları açıldı. İranlı pilotlarla birlikte İran Ordusu'nun görevlendirdiği askerler ellerindeki Kaleşnikoflarla uçağın kapısında belirdiler. Macar Polisi'ne verdikleri mesaj oldukça netti: - Israr etmeyin, arama yapmak isterseniz ateş açacağız. Kararlıyız, gerekirse havaalanını kana bularız. Bunun üzerine Budapeşte ile Tahran arasında diplomatik trafik başladı. İran Hükümeti son derece net bir tavır sergiledi. Macarlar'a, uçağın aranmasında ısrar edilmesi halinde çatışma çıkmasının kaçınılmaz olduğunu bildirdi. Gerçekten de uçaktaki askerlere "gerekirse çatışmaktan çekinmeyin" talimatı verilmişti. Sonunda Macarlar geri adım attı. Deşifre olduğu için uçak tekrar Tahran'a döndü. İran'ın verdiği silahlar, başka yollardan Bosnalı Müslümanlar'a gönderildi. İran Hükümeti, Boşnaklar için çok büyük bir riske girdi. Macarlar geri adım atmayıp kararlı davransalar, Budapeşte'de büyük bir çatışma çıkacaktı. Ardından BM ambargosunu delmeye çalışan İran, milletlerarası camiada çok büyük sıkıntıya girecekti. Batı ile ilişkileri çok daha fazla gerginleşecekti. İran Hükümeti kararlı davrandı ve kazandı!

TÜRK'Ü ÖLDÜR İZLERİNİ SİL
Balkanlar'da Boşnaklar'ın çektikleri acılar, çok eskilere dayanır. Boşnaklar, İslam'ı seçmeden önce, Şamanizm'e benzeyen Bogomil ya da Pataren denilen tarikata mensuptular. Dini sebeplerle Avusturyalılar, Macarlar, Hırvatlar ve Sırplar'dan büyük zulüm gördüler. İşte bu yüzden 1464'de Fatih Sultan Mehmet'i sevinçle karşıladılar. Kitleler halinde Müslüman oldular. Osmanlı idaresinde 400 sene mutluluk içinde yaşadılar. 1878 Berlin Konferansı'nın ardından Bosna'nın elden çıkması ile acılar yeniden başladı. Balkanlar'ı Osmanlı'dan koparmak için büyük bir vahşet uygulandı. Karadağ Prensi Negoş'un yazdığı destanlarda "pislik" diye bahsettiği ve "Bu pisliğin kokusu bile kazınmalı" dediği Türk- Müslüman unsurlara karşı tam bir soykırım uygulandı. Negoş prensibi bütün Avrupa tarafından benimsendi.

KATLİAMI SEYRETTİLER...
Avrupa'da o kadar büyük nefret tohumları ekildi ki, Türk ve Müslüman unsurlarla beraber bütün kültür varlıkları kazındı. Budapeşte, Belgrat, Sofya ve Atina gibi şehirlerde Türk-İslam izi bırakılmadı. Belgrat'ta 220 Osmanlı eserinden sadece bir tanesi ayakta kalabildi. Eski Roma İmparatorluğu'nun zulmünü ve düşmanı "yok etme" kültürünü miras alan Avrupalı milletler, hep aynı parola ile hareket ettiler: "Türk"ü öldür izlerini sil." Balkanlar'dan Türk izlerini silmek için her türlü kahpelik sergilendi.1807'de, Belgrat Muhafızı Mustafa Paşa, antlaşma sonucu şehirden çekildiğinde 3 bin askeri ile pusuya düşürülüp, kılıçtan geçirildi. Ardından Belgrat'ta Müslümanlar'la birlikte bütün Yahudiler de katledildi. 1827'de Mora İsyanı sırasında Tripoliçe Şehri'ndeki asker-sivil 8 bin Müslüman yok edildi. Kadınlar da Yunanlılar'a cariye olarak verildi. Bütün bunlar yaşanırken, İngiliz ve Rus gözlemciler, sadece seyrettiler. Boğdan'daki Özi Kalesi ele geçirildikten sonra içindeki 15 bin kişi katledildi. Bunu duyan Osmanlı Padişahı 1. Abdülhamit kahrından felç geçirip yere yıkıldı. İki gün sonra da hayatını kaybetti. 93 savaşından sonra Sofya'ya giren Bulgar çeteleri de aynı işi yaptı.

TETİĞE ALMANYA BASTI
Sonuç olarak Balkan Savaşı'nda 1,5 milyon Türk ve Müslüman, sürüldü. Bir o kadarı da katledildi. ABD'li tarihçi Prof. Justin McCarthy'e göre, 1821 ve 1922 yılları arasında Balkanlar ve Kafkasya'da tam 6,5 milyon Müslüman öldürüldü, 5 milyon Müslüman da Anadolu'ya sürüldü. Maalesef, bütün bu katliam ve iz silme operasyonunun tamamını Kilise organize etti! İslam'a karşı duyulan düşmanlık, Türk düşmanlığı ile başa baş gitti. Avrupa ve Balkanlar'da "Türk" denildiğinde İslam, "İslam" denildiğinde Türk akla geldi. 1990'lı yıllarda yaşanan Bosna katliamını da geçmişte yaşanan bu olaylardan bağımsız olarak görmemek gerekir. Tetiği, dünya komünizmi çökerken, Slovenya ve Hırvatistan'a çöp kamyonları ile silah gönderen Almanya çekti. Ardından 300 bin Boşnak'ın hayatını kaybettiği katliamlar yaşandı. Batı, Bosna'ya ambargo uyguladı. Sürekli olarak Sırplar'ın sırtlarını sıvazladı. BM Barış gücü de katliamları seyretti. Hedef, Bosna, Sancak ve Kosova'yı Müslümanlar'dan temizlemek ve ardından AB'ye almaktı. Çünkü, AB'nin Balkanlar'ın hem hammaddesine, hem de iş gücüne ihtiyacı vardı. Kısacası, Bosna'da yaşanan zulüm ve cinayetler, tesadüf değildi. Tarihin tekerrürüydü ve ilk andan itibaren planlanmıştı!

BOSNA 'BİLGE KRALI' ALİYA'YI ÖZLEMLE ANIYOR
8 Ağustos 1925'de Bosna'ya çok özel bir insan armağan edilmişti. O gün, yıllar sonra ülkesinde bağımsızlık ateşini yakacak olan Aliya İzzetbegoviç dünyaya gelmişti... 1992-1995 yılları arasında acının ve gözyaşının adresi olan Bosna, yaralarını Aliya'dan güç alarak sarmıştı... İzzetbegoviç, Sırp katliamında halkı için yaptığı fedakarlıklar ve mütevazı yaşamı ile tam anlamıyla bir örnek şahsiyet olduğunu dünyaya kanıtlamıştı. Cesaret ve kararlılığıyla hemen herkesin dikkatini üzerinde toplayan İzzetbegoviç, baskılara boyun eğmemiş ve inandığını her yerde savunmuştu. Mütevazı evinde emekli maaşıyla geçinen "Bilge Kral" Aliya, 7 yıl önce hayatını kaybetti. Halkına hürriyet bırakıp 78 yaşında bu dünyadan göçen Aliya İzzetbegoviç'in dün ölüm yıldönümüydü... İşte Bosnalılar bütün zorluklara rağmen Bosna- Hersek'i bağımsız bir devlet yapmayı başaran "Bilge Kral"larını şimdi özlemle anıyor... Bosnalılar en zor anda kendilerini kolları altına alan "Baba"ları Aliya İzzetbegoviç'i hiç unutmuyor...