Gizli servisler iş başında

Giriş Tarihi 17 Ağustos 2010, 00:00 Güncelleme 17 Ağustos 2010, 15:12
Gizli servisler iş başında

İÇİNDEKİLER

12 Eylül 1980 öncesi, devletin gizli servisleri pek çok siyasi hareket içine sızmışlardı. Hatta, sağda ve solda bazı grupların yönetim kademelerini bile ellerinde tutuyorlardı. Kimin kimi yönlendirdiği, hangi olayların gerçek faillerinin kimler olduğu belli değildi! Engin Örgügören, kendisini "emekli" olarak tanıtmıştı. MHP'nin Beşiktaş İlçe Teşkilatı'na gidip geliyordu. Gençlere öğütlerde bulunuyor, onlara her türlü sıkıntıda yardımcı olacağını söylüyordu. Ülkücülere kısa sürede kendisini sevdirmişti. Herkes O'na "ağabey" diye hitap ediyordu. Elinde ilginç dokümanlar vardı. Bunları teksirle çoğaltıp, öğrenci yurtlarını geziyor, tanınmış ve öne çıkmış gençlere imza karşılığı veriyordu: - Bunlar, başkalarının eline geçmemesi gereken çok gizli bilgiler. Okuyun, gerekli notları alın. Daha sonra bana getirin. Dağıttığı teksir metninin kapağında Adolf Hitler'in bir sözü yer alıyordu. Hemen altında Benito Mussolini'nin bir sloganına yer veriliyordu. Bunları, sırasıyla Nihal Atsız, Alparslan Türkeş ve Necdet Sancar'ın bazı sözleri takip ediyordu. Metnin içinde de ancak bir istihbarat elemanının elinde bulunabilecek bilgiler yer alıyordu:
BİR PLAN HAZIRLADILAR
"Terör nedir? Teröre nasıl karşı koyulur? Anti terör nasıl yapılır? Bomba hazırlama ve bombalama teknikleri. Adam kaçırma teknikleri. Suikast gerçekleştirilirken dikkat edilecek hususlar. Gizli hücreler nasıl kurulur? Hücre kurulurken nelere dikkat edilmeli?.." Olay, İstanbul'daki MHP'nin üst düzey yöneticilerine intikal etti. Yılma Durak ile birlikte Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanı Recep Öztürk, hemen duruma müdahale ettiler. Önce, hiçbir şey yokmuş, her şey normal gidiyormuş gibi davranıldı. Ergin Örgügören, Beşiktaş'taki Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı'na davet edildi. Örgügören gayet rahattı. Yaptıklarının çok normal ve doğal olduğunu söylüyordu: - Komünistlerle mücadele etmek için bütün ülkücülere bu bilgileri aktarmalıyız. Yılmaz Durak ile Recep Öztürk bir plan hazırlamışlardı. Yanına sağlam ve güvenilir birkaç adam verip, evine gönderdiler. Örgügören, eşinden ayrı, çocuğu ile birlikte yaşıyordu. Evde hemen sorguya alındı ve evi hallaç pamuğu gibi atıldı. Böyle bir muamele ile karşılaşacağını hiç beklemeyen Örgügören, son ana kadar soğukkanlılığını muhafaza etti.

RAPORLARIN KOPYALARI

Bunun üzerine çocuğu okuldan alınarak eve getirildi. Sorgu giderek sertleşmeye başladı. İçerideki gençler, konuşmamakta direnen Örgügören için son çareye başvurdular. "Sen bilirsin" dediler: - Biz de çocuğunla ilgileniriz. Tehdit etkili oldu. Örgügören MİT elemanı olduğunu itiraf etti. Ardından gençleri tehdit etmeye başladı: - Yanlış yapıyorsunuz. Benim ya da çocuğumun başına bir iş gelirse, sizin bütün sülalenizi yok ederler. Bu arada evdeki arama da tamamlanmıştı. O dönemde meşhur Yenice sigaralarının üzerine işlenen bir arşiv ortaya çıktı. En üstte "olay" yazıyordu. Eğer failleri yakalanmışsa, kartta isimleri sıralanmıştı. Faili yakalanmayan olaylarla ilgili olarak da "muhtemel failler" yazılmıştı. Bunlar, aslını MİT'e verdiği raporların kopyalarıydı! Hemen Ankara ile temasa geçildi. Ülkü Ocakları Genel Başkanı Selahattin Sarı'ya gelişmeler ayrıntıları ile iletildi. Selahattin Sarı da aldığı bu bilgileri Alparslan Türkeş'e aktardı. Evde ele geçen evrakların hemen Ankara'ya gönderilmesi istendi. Örgügören'in evindeki evraklar büyük gizlilik içinde bir çantaya yerleştirildi. Güvenilir bir kuryeye verildi. Ankara'ya götürmesi istendi. Bu evraklara öylesine önem veriliyordu ki, kurye bile ne yaptığını, Ankara'ya ne götürdüğünü bilmiyordu. Kurye, otobüsle Ankara'ya hareket etti. Tam İstanbul yakasından Anadolu'ya geçilmişti ki, polisler yolu kestiler. Aracın içine giren istihbaratçılar, kurye gence adıyla hitap ettiler: - Bu çantayı Ankara'ya götüremeyeceksin, bize vereceksin. Çanta alındı, içindeki evraklar kontrol edildi ve kuryeye, "şimdi gidebilirsin" denildi. Bu olay, devletin gizli servislerinin MHP ve Ülkü Ocakları'nın en kritik noktalarına kadar sızdıklarını gösteriyordu. En tepede alınan kararlardan bile MİT'in bütün ayrıntıları ile haberi oluyordu. Alparslan Türkeş, gelişmeler üzerine 6 Temmuz 1979'da bir basın toplantısı düzenledi. MHP'lileri kanunsuzluğa itmek için parti içine MİT ajanlarının sokulduğunu söyledi. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'e bir çağrı yaptı:

'SANIK' SIFATIYLA TUTUKLANDI
- Bizim tespit ettiğimiz ve henüz isimlerini açıklamadığımız diğer ajanları Ecevit derhal geri çekmelidir. Başbakan Bülent Ecevit, Türkeş'in bu suçlamasına anında cevap verdi. Muğlak ifadeler kullanarak konuyu geçiştirmeye çalıştı. Olayı yalanlamadı, ama Örgügören için "Devlet görevlisi değil" sözlerini kullandı. Temmuz 1979'da yaşanan bu olay, Türkiye'yi 12 Eylül'e sürükleyen olaylarda istihbarat örgütlerinin ne kadar etkili olduklarını ortaya koyuyordu! Aradan bir yıl kadar geçtikten ve 12 Eylül 1980 darbesi yapıldıktan sonra, "MHP ve Ülkücü Kuruluşlar" hakkında dava açıldı. Başlangıçta Engin Örgügören de "sanık" sıfatıyla tutuklandı. Aradan kısa bir süre geçtikten sonra serbest bırakıldı ve bir anda "tanık" oluverdi. Belli ki birtakım gizli güçler devreye girmişti! Örgügören, ortadan yok oldu olmasına da… Düzenlediği sohbetler, dağıttığı metinler ve içinde bulunduğu provakasyonlar, Askeri Savcı Nurettin Soyer tarafından hazırlanan "MHP ve Ülkücü Kuruluşlar İddianamesi"nde bütün ayrıntıları ile yer aldı. MİT'le irtibatlı olduğu açıkça belli olan Örgügören'in yürüttüğü bütün faaliyetler MHP'nin üzerinde kaldı!


"AÇILIM DİYEN HERKES TEK TEK ÖLDÜRÜLDÜ" HABERİ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN!

"İSA VE MUSTAFA'YI MUHSİN YAZICIOĞLU KAÇIRDI" HABERİ İÇİN TIKLAYIN!

"ASKERLER COPLARKEN HIÇKIRARAK AĞLIYORDU" HABERİ İÇİN TIKLAYIN

"ERKEKLİĞİNDEN OLDUN, AMA SENİ ZEVKTEN MAHRUK ETMEYECEĞİZ" HABERİ İÇİN TIKLAYIN!


"ÜLKÜCÜ VE SOLCU GENÇLER BİLE BİRBİRİNE GİRDİ" HABERİ İÇİN TIKLAYIN!