Nihat Hatipoğlu

NİHAT HATİPOĞLU

Tarihi 13 Ekim 2017

İman edenler! İman edin

Ayet 'Ey iman edenler!' diye başlıyor. Sonra da 'Allah'a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba, önceki kitaba iman edin' (Nisa, 136) diye devam ediyor.
Medine'de inen bu sure iman edenleri, Allah'ın bildirdiklerine tam bir imanla imana davet ediyor.
İnsanlar bir an iman ediyor sonra 'kalpleriniz katılaştı.
Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha da katıdır' (Bakara, 74) ayetinde denildiği gibi katılaşıyor. Sağırlaşıyor. Hz. Nuh kavminin içinde 950 (dokuz yüz elli) yıl tebliğ etti. İman edenleri bir gemiye sığacak kadar azdı. Kendi öz oğlunu dahi kurtaramadı. Oğlu inkâr edenlerle tufanda boğuldu!
İman edenlerin kendilerini silkeleme dönemine girdik. Bizim iflahımızı kesen veya kesecek maddi - manevi saplantılarımız, akidemizin önüne geçti. Allah'ın istediği gibi değil, bizim O'ndan anlamak istediğimiz gibi iman ettik. Amelin azını, kazancın çoğunu sever olduk. Zenginleştikçe, alttakini görmez olduk. Her uzanan eli, sahtekâr zanneder olduk. Muhtacın iniltisine başka kapıyı gösterdik.
Bu hal bizim yararımıza değil, zararımıza.
Derme çatma evinde naylon perdeyle mutfak kuran teyzeyi, 75 yaşında hâlâ sırtında yük indiren hamal amcayı göremiyorsak ey himmet ehli, himmet de, nimet de kursağımızda kalır.
Mezaristan uzaktan gül ve çiçeklerle bir gülistana benzese de altında pişmanlık duyan, amelinin ağırlığıyla nedamet gözyaşı döken milyonları barındırıyor.

KALPLERİNİZ ÜRPERSİN, EMELİ AZALTIN
'İman edenlerin Allah'ı anma ve O'ndan inen Kur'an sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi?' (Hadid, 16) Ayet böyle başlıyor ve eski ümmetlerle karşılaştırılıyor 'Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı.' (Hadid, 16) Biz yer yer eski ümmetlerin hastalıklarına yakalandık. Tulu'l emel hastalığına. Tükenmez arzular, doyurulmaz iştahlar, sonsuz beklentiler.

İNSANLARA YAKINLAŞIN
Kapınıza, büronuza, evinize gelene onlardan hiçbir talep olmadan yanaşın. Onlara yardım edin. Hele, özellikle de düşkün ve mazlum olanına olabildiğince mütevazı olun.
Allah için halka yardım edene Allah yardım eder. Düşeni kaldıranı Allah kaldırır. Rahman sizden, size daha merhametlidir.

KİBİR BİZİ HELAK EDER
Müslüman'ın en büyük zafiyeti kibirdir.
Dünya bize güldü mü, insanlara gülmeyi unutuyoruz. İnsanları küçük görüyoruz.
Kendimizi aşılamaz dağ gibi görüyoruz. Sonra Allah cezayı verince de, 'Bu tokat nereden geldi' diyoruz.

İMKâNLAR BİR GÜN GEÇECEK
Dünya, gençlik, zenginlik, ömür, makam hepsi aldatıcı birer sahte resim gibidir.
Görüntüsü kandırır. Ama birgün hepsi gidecek.
Övünç değil, hasret sebebi olacak. Peki nedir bizim bu bitmez açgözlülüğümüz.

HAYATININ SONUNA GELMEDEN
sona yanaş Tevbeye, riyazata, zikre zaman ayırmıyorsun.
Teheccüdün yok. İmkânların çoğalınca namaza da eskisi gibi eğilmiyorsun. Belki uzun süredir Allah için gözlerin yaşarmamıştır.
Yeter artık biraz da nefsimi ıslah edeyim dediğin hiç yok. Biraz daha hadi biraz daha.
***
Medine'nin orta döneminde inen bir ayettir; ey iman edenler iman edin (Nisa, 136) ayeti. Efendimiz'in (s.a.v.) üzerinden 1385 yıl geçti. O'nun 63 senelik hayatının ortasında bu ayet iniyor. Bu ayet bugün de tazeliğini aynı çarpıcı mesajıyla koruyor. Bu ayet bize şunları söylüyor aslında:
Amelinizi tartın. Günahlarınızı teraziye koyun. Dostlarınızı gözden geçirin. Menfaatçilere fırsat vermeyin.
Dünyevi makamların geçici olduğunu sık sık hatırlatır. Dünyevi makamlara tutku ötesinde yapışandan hayır gelmeyeceğini unutmayın.
Ticaretinizi helal üzerine kurun.
Allah'a inanıyorsanız ve Resulüne bağlı iseniz gam ve kedere gerek yok. Din için gayret ederken Allah'a minnet etmiyorsunuz, dinin size ihtiyacı yok.
Siz, dine hizmetle kendinizi kurtarıyor ve ahiretinizi temizliyorsunuz.
Şerden ve şer insanlardan uzak durun. Öğütleri sizi, sizin kadar seven bir Müslüman'ın hasbıhali gibi kabul ediniz.


'RABBİM ERTELE' DİYENE KUR'AN'IN CEVABI
(Ey Muhammed!) İnsanları, kendilerine azabın geleceği gün ile uyar.
Zira o gün zalimler, "Ey Rabbimiz! Yakın bir süreye kadar bizi ertele de senin çağrına uyalım ve peygamberlerin izinden gidelim" diyecekler. Onlara şöyle denilecek: "Daha önce siz, sonunuzun gelmeyeceğine yemin etmemiş miydiniz?" (İbrahim, 44) "Kendilerine zulmedenlerin yerlerinde oturdunuz. Onlara ne yaptığımız ise size belli olmuştu. Size misaller de vermiştik." (İbrahim, 45) Onlar gerçekten tuzaklarını kurmuşlardı. Tuzakları yüzünden dağlar yerinden oynayacak olsa bile, tuzakları Allah katındadır (Allah onu bilir) (İbrahim, 46) Sakın Allah'ın, peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma! Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir. (İbrahim, 47) O gün yer, başka bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülür ve insanlar bir ve kahhar (her şeyin üzerinde yegâne hâkim) olan Allah'ın huzuruna çıkarlar.
(İbrahim, 48) O gün, suçluları zincirlere vurulmuş olarak görürsün. (İbrahim, 49) Gömlekleri katrandandır. Yüzlerini de ateş bürüyecektir. (İbrahim, 50) Allah herkese kazandığının karşılığını vermek için böyle yapar.
Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir. (İbrahim, 51) Bu Kur'an; kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak tek ilah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara bir bildiridir.
(İbrahim, 52)

KİMLER GAYYA'YA DÜŞECEK?
Sahabe Hz. Peygamber'i (s.a.v.) koşulsuz kabul etti. İman etti ve teslim oldu.
Onlar, Hz. Peygamber'le (s.a.v.) arkadaşlık, komşuluk, dostluk ettiler. Yanında bulundular. Zor günde, iyi günde etrafında oldular. Bu nedenle de hem inen ayetleri (Kur'an'ı) ve hem de Hz.
Mustafa'nın (s.a.v.) sözlerini iyi anladılar, bellediler ve aktardılar.
Onlardan sonra temiz bir nesil geldi. Sahabenin izinden gittiler. Suyu bulandırmadılar. Halkın diniyle oynamadılar. Takva sahibiydiler. Şeytanlık bilmezlerdi, bir ayeti yorumlarken alınlarının damarları çatlardı.
Namaz ve zikir ehliydiler.
Allah'tan ve Resulünden bir milim ayrılmadılar.
Onlardan sonra bir nesil daha geldi. Onlar da bir öncekilerin yolundan gittiler.
Kur'an'ı yaşadılar. Hz.
Resul'ü ve sözlerini nesilden nesle aktardılar. Şeytanla ve kibrin ve şımarıklığın firavunlaştırdığı nefisle hiç işleri olmadı.
Sonra kayıp bir nesil geldi ... Onlar, Rahman'ın ayetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.
Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar.
Nefislerinin arzularına uydular.
Gayyayı (içinden çıkılmaz cehennem çukurunu) boylayacaklardır.
(Meryem, 58-59) Evet Gayya çukuruna talip olan; inkârcı, ibadetsiz, çilesiz, saygısız, vefasız, ecdadının imanına hakaret eden, nefislerinin kibir şehvetine kapılmış bir nesil geldi.
Onlar Kur'an'ın her ayetini kendilerine göre oluşturdukları bir anlayışla tefsir ettiler.
Hz. Muhammed'den (s.a.v.) hiç haz almadılar.
Büyük âlimleri küçümsediler.
Kitaplarına yazdıkları bir satırını anlamaktan aciz oldukları âlimlerin ilimlerini, birikimlerini reddettiler. Nefsin ve şeytanın maskarası oldular.
Hadisleri inkâr ettiler.
Mucizeyi, kaderi, şefaati, kabir azabını, âlimleri, zikri inkâr ettiler. Batılı oryantalistlerin açtıkları çukurda boğulan üstatlarının yolundan gittiler.
Bir kısım Mısır ulemasının peşinden yalınayak koşacaklarına keşke Müslümanların içine düştükleri perişan hale çözüm getirecek hamleler yapsalardı. Kötü ve çirkin birer taklitçi olacaklarına keşke fazileti hikmet ve akıl üretselerdi. Onlar şeytanın maskaralığını tercih ettiler.
Ümmetin diniyle oynayanlar Gayya'ya düşeceklerdir.

ŞİDDET MANEVİ EKSİKLİKTENDİR
Kadına şiddet, çocuğa şiddet, trafikte şiddet, hayvana şiddet, anneye şiddet, komşuya şiddet! Bu bir hastalık belirtisi. Eğitimle ve manevi destekle bunu engelleriz.
Özellikle de aile içi şiddeti. Suçlayarak, sadece ceza vererek bunu engelleyemeyiz.
İlk eğitimden başlayarak bunu gelecek nesillere anlatmalıyız. Şiddeti engellemenin yolu, şiddete giden yolları tıkamaktır. İnancın, aklın ve vicdanın egemen olduğu bir ortamda bütün bunları engelleriz.