Tarihi 26 Ekim 2021

Yabancı!

ÇERİ domatesin kilosunun 25 liraya alıcı bulduğu bir ülkede binlerce dolarlık çantaların satışı artık haber değeri taşımıyor.
Ama ben yine de merak ediyorum, sınırlı sayıdaki çantalara sahip olmak için birbirleriyle yarışanlar bu çantaları neden kapışır? Herhalde bunlar için hiçbir malın ücreti önemli değil, parasını verir sahip olmak yeterli.
Buna insanlar da dahil.
Çünkü dünyanın yasası; "parası olmayan parası olanın kölesidir!" Esir pazarlarında satılan kölelerin kimler için üretildiğini sanıyorsunuz?
O köleleri satın alanlar da zamanın sosyetesiydi. Ama bu meselede benim öznem; dün o çantalara binlerce dolar ödeyenlerin bugün de aynı parayı gözünü kırpmadan harcayacak durumda olması. Oysa dün kolayca yedikleri zeytini ve domatesi bugün yiyemeyenler var! Binlerce dolarlık çantaların derdine düşenler içinde insanlık için ayağa kalkacak birileri var mı? Bu da yazımın gizli öznesi?

Yıllar önce de yine böyle çantalarla ilgili bir yazı yazmıştım da emekli bir öğretmen telefon edip sormuştu.
"O çantaların içinde ne vardır?" Verdiğim cevabı hatırlıyorum;
"binlerce doları bir çantaya verenlerin beyninin içinde ne varsa çantanın içinde de o vardır kuşkusuz." Emekli öğretmeni güldürmüştüm, anası ağlarken bile!

Bizim analarımızın bir çantası vardı ki içinde helalinden madeni paralar olurdu.
İçinde garip evin anahtarı, bir beyaz mendil ve en fazla baş ağrısı için bir ilaç.
O yıllarda domatesin çekirdeği kırmızıydı, öyle "çeri meri gibi" garip isimleri de yoktu. Bildiğimiz sırık domates üstelik sudan ucuzdu. Dokunsan yıkılacak gibiydi evler, evlerin duvarlarında aile büyüklerinin siyah beyaz fotoğrafları dimdik ayakta. Aileleri ayakta tutan değerler paralanmamıştı daha.
İnsanların midesinden önce beynini bilgiyle doyurmak daha anlamlı bir beslenme biçimiydi.

Onlar Yeşilçam filmlerindeki mahallelerde yaşayan yoksul ama onurlu insanlardı. "Yürüyemezsin" dedikleri yerlerde koştular, omuz omuza şarkılar söylediler şiirler yazdılar duvarlara.
Hayatlarında hiç balkon sefası yapmadılar, hiçbirinin özel otomobili olmadı ama zenginlerden güzel yaşadılar.
Adaleti de gördüler merhameti de.
Anarşiyi de gördüler demokrasiyi de.
Haram yemediler, yalan yere yemin etmediler, kimsenin parasını çalmadılar, çalanları da alkışlamadılar.
Onlar sahip oldukları onurlu hayatta sofraları ve sevgileri bölüştüler, sonra hepsi toprağa düştüler birer birer.

Bugün hayatın zorluklarını çekenler ve çeri domatesle zeytin fiyatlarına şaşkınlıkla bakanlar o güzel insanların çocuklarıdır. Her yıl lüks otomobillerini yenileyen ve bilmem kaç bin dolarlık çantaları kapışanlara gelince.
Onları tanımıyorum!

Mutluluk Takvimi
Kimsenin seni üzgün görmesine izin verme.
Talih oyunlarına para yatırma.
Ambulansa yol ver.

Dokunsun dudağın
Sebil tasına
Aldırma boş yere
Gönül yasına
Son ver bu hayatın
İhtirasına
Hayat bir komedi
Dertler bahane

Gözlerine vurur
Mumların isi
Örtmez günahları
Gecenin sisi
Son vasiyetini
Söyler birisi
Toprak olur beden
Taşlar bahane
Hakkı YALÇIN

Onurlu bir insanın el büyük düşmanı "yalan" olmalıydı.

Stres perukları!
Yıllar önce bir gazetenin magazin müdürüydüm ve peruk imalatıyla ilgili haber olarak bir arkadaşımı görevlendirmiştim.
Laleli'de bir peruk imalatçısıyla söyleşi yapmıştı da tesadüfen orada bulunan lise öğrencisi bir kız haberin kaynağı olmuştu. Sınav stresiyle nedeniyle kızın saçları dökülmüş, annesi ona peruk yaptırmak için getirmişti.
O görüntüyü hiç unutmadım.
Sokakta ne zaman küçük bir kız çocuğu görsem saçlarının peruk olma ihtimalini yok sayamam. "O yüzden mi?" derim, "çocuklar artık eskisi kadar koşmuyor!"