Tarihi 25 Mayıs 2013

Özge Uzun

Umutsuzluktan umut doğurabilen bir kadın o benim gözümde.
Sandığımdan daha güçlü bir kadın ama daha önemlisi bir anne.
Şu anda Kanaltürk'teki programından izne ayrıldı çünkü 8 aylık hamile.
Bacaklarını uzatıp, yatması ve mutlu edilmesi gerekirken sürekli didiniyor. Özge'nin dünyalar güzeli bir evladı var. Aslan Dağhan'ı var.
Dağhan her çocuk gibi ama gelişimi diğer çocuklara göre biraz daha geriden geliyor.
Doğduğu ilk iki yıl içerisinde 6 ameliyat geçirmiş küçücük bir can o.
Özge, eşi ve ailesi Dağhan'ın etrafında pervane.
Konumuz niye Özge niye Dağhan biliyor musunuz?
Özge insanların engelliler konusundaki samimiyetine artık inanmıyor. Annelerin çocuklarını diğer çocuklara karşı nasıl düşman yetiştirdiğini başına gelenlerle şahit olmanın şaşkınlığını ve kızgınlığını yaşıyor.
Bazı annelerin kendi çocuğunu eğitmek adına yaptırmak istediklerini diğer çocukların olumsuz ve eksik davranışlarıyla örneklendirip anlatmaya çalışması okul ve sosyal çevrede çocukların daha küçük yaşlardan başlayıp empatisiz yetişmesine zemin hazırlıyor.
Özge, 1 yıldır çocuğuna anaokulu arıyor ve kendimi "Çocuğumu pazarlamaya çalışan bir anne gibi hissediyorum" diyor!
Özel gereksinimleri olan bir çocuğu sosyal hayatın içine katmak ve eğitim hayatını bir şekilde sürdürmek için didinip duruyor fakat!..
Bizler vicdan ve merhamet sahibi bir toplum olduğumuz halde gözümüzden gönlümüzden uzak olan her şeye üzülüyoruz sanıyorum.
Buna eğitimciler, milyonlar verdiğimiz okullar da dahil. İş başa düştüğünde hemen bir kaçıvermece, kaytarmaca sorumluluk almama durumu.
Özge ile son konuştuğumda yine bir okul macerası 1 günde hayal kırıklığına dönmüştü!
Dağhan'ın hisleri ise bu sayfalara sığmaz.
Ancak onun yüreğinden bakmak gerek yaşadıklarına.
Onu da anlatmaya benim yüreğim el vermez.
Gittiği okullarda diğer velilerden duyduğu "Çocuğumu ısırır mı?
Döver mi? Çevresine zarar verir mi?"
gibi sorular karşısında artık gülüp geçen bir anne olduğunu söylese de içinde bulunduğu zorluklara bir çözüm bulamıyor olmasının yılgınlığı, kendilerine anne diyen kadınların zalimlik boyutundaki anlayışsızlıklarıyla harmanlanınca umutsuzluk çökmüş omuzlarına.
Cicilibicili anne brunchlarında annelik üzerine mangalda kül bırakmayan o bilmiş annelerin taktığı maskeler işte böyle durumlarda düşüyor. O maskelerin altında taşıdıkları yüzsüzlükleriyle yetiştirdikleri çocuklarının yüzüne şefkatle bakmayı iyi annelik bilen bu kadınlar, konu başkalarının çocukları olunca insanca yaşamanın, dayanışmanın gereği olan faziletlere yüz çeviriyorlar.
Elinizi vicdanınıza koyun ve engelli vatandaşlarımızı gerçekten büyük bir içtenlikle toplum içinde görmek istiyor musunuz?
Öyle yardım kuruluşlarında pahalı pabuçlarınız ve fönlü saçlarınızla boy göstermek değildir sosyal yardımlaşma.
Davetlerde en önde koşmak yerine bu farkındalığı önce beyninizde ve yüreğinizde gerçekleştirmek gerçek barışı getirir.
Yanıbaşınızda engelli çocuğuna yaşam alanı yaratmak için didinen bir anneye kulak verin.
Ötekileştirmeyi marifet sayıp ibretle çocuklarınızı zehirleyeceğinize şunu deneyin.
"Ben de o annenin yerinde olabilirim."
Belki o zaman vicdanınız sızlar!