Ergün Diler

ERGÜN DİLER

Tarihi 21 Mart 2013

Kaos

Ergenekon davasında sanıklar için istenen cezalar açıklanınca kıyamet koptu. Kimileri "Darbe yapacaklardı.
Az bile!"
derken bazıları da "İmralı'ya heyet, Silivri'ye müebbet" naraları attı!
Yani her zaman olduğu gibi yine ortadan ikiye bölündük!
Ezeli rekabet yine kendini gösterdi ve AKIL devre dışı kaldı...
Televizyonlara ve yazılanlara bakarsanız hiçbir şey anlama şansınız yok! Bir sürü ne dediği belli olmayan insan sallıyor! Hem de nefes almadan...
Peki neden böyle?
Defalarca yazdım. Bilerek ya da bilmeden dışarı çalışan o kadar çok isim var ki! Genetik olarak bozulmuşlar! Onlar için yazılacak bir reçete yok! Doktor kontrolünde yaşamlarını ve mesleklerini tamamlamalarını beklemekten başka bir çare henüz bulunmuş değil!
Neyse... Konumuza dönelim...
Ergenekon davasında Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ ve diğer komutanlar için "Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek'' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis istendi. Hukuk, önündeki dosyalarla, bilgilerle hareket eder. Bu noktada kimseye sözümüz olamaz...
Ama AKLI bir kenara atmadığınız zaman işin perde arkasını görebiliyorsunuz!
Nasıl mı?
Biraz geri gidelim... Günlük düşünmeyip geçmişe seyahat edelim.
AK Parti'yi kapatma davası açılmış, hatta bazı bakanlar bavullarını toplamaya başlamıştı!
Hükümetin içinde bile, "Bu kez işimiz çok zor!" diyen isimler vardı. GOOGLE'dan toplanan delillerle AK Parti kapatılacaktı! Ama söylenmeyen ve dile getirilmeyen önemli bir husus vardı! Aslında hedef parti değil ERDOĞAN'dı! Bütün hesaplar Deniz Baykal'ın açtığı siyaset yolunu mahkeme kararıyla kapatmak üzerine kuruluydu!
Her zaman olduğu gibi Cumhuriyet Başsavcısı da bunu bilmiyor ve göremiyordu! O da dosyaya konulan bilgilerle hareket ediyordu! KAPATMAYI isteyen güç Türkiye'de BAŞBAKAN olarak başka bir isim görmek istiyordu!
Erdoğan onların oyun planına uymuyordu! O güç, Ankara'ya sıkışmış, kaderine razı olmuş, bırakın büyümeyi mümkünse küçülmeye bile "evet" diyecek birilerini istiyordu!
İşte tam da o dönemde Kara Kuvvetleri Komutanı olan İlker Başbuğ, Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt'le Karargah'ta buluştu! Başbuğ, görüşmenin gizli kalmasını istediği için kameraları kapattırmıştı! Kimse PAKSÜT'ün "geldiğini görmesin" diye...
Ama Türkiye'de hiçbir şey gizli kalmazdı! Zaten gerçeklerin zamanla ortaya çıkma gibi kötü bir huyu vardı! Bu görüşme de içeriden sızdırıldı!
Kime?
O dönem İNGİLTERE hesabına çalışan gazeteye!
Tarihin akışını değiştiren bütün büyük haberler aslında hep SIZMAYDI! Bunda şaşılacak bir şey yoktu! Ama görüşmenin çarpıtılması ilginçti! Çünkü söylenenlerin aksine PAŞA, Paksüt'e "Partiyi kapatın" demiyor, aksine "Demokrasiye hizmet edin!" ricasında bulunuyordu!
Peki bunu nereden anlıyorduk!
Çünkü, Anayasa Mahkemesi'nde KARA KUVVETLERİ KONTENJANI olarak yer alan isim kapatılma talebine "HAYIR" oyu veriyordu! Yani İlker Başbuğ'un doğrudan telkinde bulunabileceği bir ismin oyu ile AK Parti yoluna devam ediyordu! Hem Erdoğan hem Türkiye yeni bir maceraya sürüklenmekten kurtuluyordu!
Unutmadan söyleyelim, Paksüt ise "kapatılsın" diye el kaldırıyordu!
Yani İlker Başbuğ şiddetle hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmiyor, aksine destek veriyordu!
Bütün bunlar ne anlama geliyordu?
Zaten asıl mesele de bu!
Ortada hem Ergenekon hem de Balyoz olmak üzere iki DARBE davası var! Biraz kafası çalışan biri Osmanlı'dan bu yana bu topraklarda DARBE olacaksa bunun iki, bilemediniz üç kişi tarafından kotarıldığını bilir! Sonuçta askerde emir demiri keser!
Kenan Paşa "Yürüyün" dediğinde, hareket etmeyen bir komutan bile var mıydı? Olamazdı! Dış desteği biri sağlar ona yardım edecek en fazla bir-iki kişi de düğmeye basardı!
Bu yüzden Ergenekon ve Balyoz'da onlarca ismin geçmesinin başka bir anlamı vardı!
Ortada tek ordu ama darbe yapmaya meraklı ve birbirinden habersiz iki kanattan sözediliyordu! AKLI devre dışı bırakıp soru sormayınca perde arkasını bir türlü anlamıyorduk! O zaman sahne ya AVRUPA adına hareket edenlere ya da AMERİKA'nın sesi olanlara kalıyordu!
Milli kesim mi? İnanın o çok kalabalık değil!
Bütün bu davaların temelinde Türkiye'nin büyümesine, ordunun ideolojisinin değişmesine, laikliğin esnemesine karşı çıkanların tasfiyesi yatıyor!
Devlet yani Ankara'daki AKIL "Büyümezsek küçüleceğiz" dediği için ülke kabuk değiştiriyor! Bütün "UR"lardan kurtulmak için çaba harcıyor!
Bu fırtınanın içinde de hem Avrupa hem Amerika yanlıları tasfiye ediliyor! Zaten bu yüzden İKİYE AYRILIYORUZ!
Ayrılmanın temelinde yatan, içerideki güçlerin iki kanada yaslanması.
Milliyetçilik, din, laiklik gibi kavramlar LONDRA kaynaklı olduğu için perde arkasını göremiyoruz! "Ülke bölünecek!", "Laiklik elden gidiyor!" denildiğinde korkuyoruz! Yani bizi hareketsiz bırakmak için üretilen kavramların esiri oluyoruz!
Bunun adı da o ülkeyi kontrol etmek oluyor! İşte adamlar yıllardır bizi böyle yola getirdiler...
Şimdi de Ergenekon ve Balyoz'a masum askerleri katarak içeride kaos çıkarmak istiyorlar! Amaç KÜRT meselesini çözüp büyüyecek olan Türkiye'nin önüne geçmek! Başka hiçbir dertleri yok!
İlker Paşa neden mi içeride?
Bir gün, "Orduya daha fazla psikolojik operasyon yaptırmam" dediği için...
Yani askerin bütün bölgeyi kapsayacak bir esneme içine girmesini istemediği için...
Bence Başbuğ ve ondan önce aynı koltuğu paylaşan komutanlar bu noktada ayrı düştü!
Dönelim başa... İlker Paşa darbeci mi?
Olmadığını PAKSÜT görüşmesiyle anlattım! Peki neden, "Çete lideri olarak tutuklanıp DARBE suçundan ceza istendi?" Çünkü yakında salıverileceği için...
Bir yerlerde o kararlar bozulsun diye...
Daha önce yazmıştım! Belki 29 Ekim'de...
Kim bilir!

NOT: Sayın Devlet Bahçeli grup toplantısında bu kez eline kağıt almadan konuştu ve çok da güzel oldu... Hem etkileyici bir görüntü ortaya çıktı hem de özlenen bir performans...
Şimdi sıra Sayın Bahçeli'nin Kürt sorununu anlaması ve destek vermesinde... Eminim o da en az bizim kadar Türk Bayrağı'nın her yere gitmesini ve dikilmesini ister!