Ergün Diler

ERGÜN DİLER

Tarihi 9 Şubat 2013

Köşk

Dün gazeteleri okurken 2007 yılına gittim.
Cumhurbaşkanlığı krizine...
Büyükanıt Paşa'nın "Sözde değil özde Cumhurbaşkanı istiyoruz" açıklaması geldi gözümün önüne...Tırmanan krizin 367 ile doruğa çıkması ve 27 Nisan gecesi saat 23:30'da internete konulan e-muhtırayı hatırladım...
Sıcağı sıcağına çok şey yazılmıştı.
Ancak perde arkasındaki asıl gerçeği çok az kişi biliyordu. Muhtemelen ileride Çankaya seçimleri ve krizler diye derleme yaptığımızda 2007'deki türbülansın bilinmeyenleri ortaya saçılacaktı!
Ama şimdi değil; henüz erken!
İlk kriz, Mustafa Kemal'in vefatıyla başladı!
Aslında daha da önce! 1937'deki büyük kavgadan sonra İnönü görevi bırakıp bir yıl ortalarda görünmedi. Başbakan, Atatürk'ün güvendiği isim CELAL BAYAR'dı! Unutmayın!
Bayar, 1960 darbesini yapan İNGİLİZLER'in ipe gönderdiği bir isimdi. Asker, Atatürk'ün güvenip makam verdiği ismi asmak istiyordu! İnsan inanmak istemiyor değil mi? Neyse ki ucuz atlatmıştı!
Mustafa Kemal, hasta yatağındayken bile İnönü'nün ziyaret isteği geri çevrildi. Özellikle Şükrü Kaya, İnönü'nün İstanbul'a gelmesine şiddetle karşı çıkıyordu! Paşa vefat ettikten sonra İnönü "suikast" korkusu yüzünden gelemiyordu bu kez!
Yani Atatürk'ün Dolmabahçe'deki cenaze namazında İnönü yoktu! Olamıyordu!
Neden?
Bu uzun ve derin bir konu...
Cumhurbaşkanlığı, Türkiye'nin rejimini ve dünya üzerindeki koordinatlarını temsil eder! Bu ana iki hat üzerinde bir değişiklik olmayacaksa problem yoktur.
Bir de gelen kişi kendisinden önce kurulan düzene uyacaksa yani statükoyu koruyacaksa çatışma olmaz! Ankara'nın rejimi Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda belirlendi! Büyük paylaşım yapılırken Türkiye'ye "laik" ve "mazisine sırtını dönmüş" bir rol biçildi. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra da bunda bir değişiklik olmadı!
Türkiye laik, Müslümanlığa soğuk, Ortadoğu'ya mesafesini koymuş, Avrupa kapısında beklemeye RAZI olmuş bir ülke halindeydi! Kağıt üzerinde hep BATI'ya gidiyordu!
Bir arpa boyu yol alamasa da rotası böyleydi! Çıkma ve sapma şansı yoktu!
1960'ta İngilizler'in yaptığı darbe ile içeride İKTİDAR mücadelesi başladı. Londra ile Washington kafa göz birbirine giriyordu! İki güç de Ankara'daki iktidar koltuğuna kendilerine yakın isimlerin oturmasını istiyordu! Zaten darbeler hep bu nedenle geliyordu!
1971'de Amerika skoru eşitleyip 1960'ın rövanşını bir ölçüde almıştı!
Ama İngiltere hala içeride büyük ortaktı! Daha sonraki yıllarda gelen demokrasi arızaları da bu çekişmenin ürünüydü!
Zaman zaman yaşadığımız Köşk krizleri de böyle!
Neyse uzatmayalım...
Dün Balyoz tutuklusu Ergin Saygun'un kızı Ece'nin söylediği sözleri okuyunca etkilendim! Bir evladın ölümle pençeleşen babasının yanında olma haliydi! Çok insani bir durumdu...
Babasını bırakmak istemeyişi, twitter'da "Uysa da şu kalbimi çıkarıp sana versem, dayan canım babam" sözleri göz yaşartıcıydı!
Bunların hepsi vicdanı olan bir insanı sarıp sarmalayan cümlelerdi!
Kaçamazdınız!
Ama maalesef bir de plağın arka yüzü vardı!
İçinde ECE'nin olmadığı bir başka sahne... O sahnede baba, Genelkurmay İkinci Başkanı olarak duruyordu! 27 Nisan gecesi Abdullah Gül'ün adaylığına itiraz edip MUHTIRA veriyordu! Hem de Genelkurmay Başkanı'na sormadan...
Muhtıra'nın devamı gelebilse ve hiç istenmeyeceği kadar ileri gidilebilse belki şimdi Ece'nin yerine siyasilerin çocukları ağlıyor olacaktı! Belki şu an birçok politikacının nerede olduğu bile bilinmeyecekti!
Çünkü darbeler bunu bize göstermişti!
Aklın ve vicdanın olmadığı dönemlerdi onlar! Ne gözyaşına bakılırdı ne de atılan çığlıklara...
Herkes sağır herkes kör olurdu böyle dönemlerde...
27 Nisan gecesi de durum böyleydi! Ergin Paşa "Türkiye'nin rotasından çıkacağını" düşünüp e-muhtırayı yayınlamıştı! Asker, yetişme tarzının sonucu olarak başları kapalı hanımları tehlike olarak görüyordu! Ülke nüfusunun yüzde 99'u Müslümanken, Saygun Paşa "başörtüsünden" korkuyordu!
Oysa ortada bir kriz yoktu! Yani ülke kendine biçilen ROLDEN sapmayacaktı!
Cumhurbaşkanı'nın eşi başörtülü de olsa REJİM yoluna devam edecekti! Saygun gibi düşünen askerlerin korkusu anlamsız ve yersizdi! Ülkeden Kürtler'i silerek PKK'yı yok edeceğini düşünen kafayla, Müslümanları yok sayarak BAŞÖRTÜSÜNE çözüm bulacağını sanan kafa aynıydı! İkisi de matematikten uzaktı!
Akılcı değil refleksçiydi!
Ama dünya değişmişti! En başta Türkiye eski Türkiye değildi... Halka rağmen bir şey yapılamazdı.
Saygun'un ait olduğu kamptan aldığı emirle Gül'ü engellemeye çalışması anlaşılmayacak bir şey değildi!
Çünkü Türkiye bunun acısını çok çekmişti!
Ama artık o devir de kapanacak!
Yeni Cumhurbaşkanı seçimi bütün kampları yerle bir edecek!
Tek kamp Türkiye olacak!
Kimse ülkenin yeni rotasını belirleyen Köşk'e müdahale edemeyecek!
Şunu not edin lütfen yeni Cumhurbaşkanı Atatürk'ten sonraki en önemli kişi olacak!
Nereden mi biliyorum?
Yukarıdaki satırların arasına iyi bakın! Siz de göreceksiniz!

NOT 1:
İnönü, Amerika ile ilişkilere çok önem verse de Londra'ya hiçbir zaman sırtını dönmedi!
Atatürk belki de bu yüzden son dönemde kendisini görmek istemedi!

NOT 2:
Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Eşref Uğur Yiğit dün bir gazetede "İçerideki silah arkadaşlarıma kefilim" dedi.
Aslında söylediği en önemli şey satır arasındaydı:
"2009 Avrupa İlerleme Raporu'nda Deniz Kuvvetleri resmen hedef alındı. Gelişmelere böyle bakmakta yarar var..."
Yani Amiral "Deniz Kuvvetleri'ndeki belanın arkasında Avrupa var!" diyor! Daha ne desin!
Anlayana çok bile!