BÜLENT ERANDAÇ

BÜLENT ERANDAÇ

Tarihi 9 Ocak 2016

Türkiye'nin Katar üssü

Irak'ın merkezi yönetiminde, Suriye'de, Lübnan'da İran var. Kim rahatsız bundan? Bölgedeki, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri. İran yayılmacılığı ve bölgede İran nüfuzuna paralel bir güç olabilecekleri bir zamanda, Arap ülkelerinin stratejik zafiyet içinde bulunmaları göze batarken, maalesef Yeni Türkiye'nin de İslam dağınıklığını çözmeye yönelik jeopolitik hamlelerini anlayamadılar.
Hatta küresel devletler çemberinden dışa bakarak, Yeni Türkiye ile kol kola yürüyeceklerine, özellikle İngiliz emperyalizminin "Osmanlılar geliyor" kara propagandasına alet oldular. Nihayet, Türkiye-Katar hattının yarattığı ivme ile Katar'da üs kurmamızın arkasında, İran yayılmacılığına set çekme düşüncesi, Suudi Arabistan ve körfez ülkelerinin gerçeği görmesine yol açtı. İran'ın ABD ile anlaşmaya varmasından, arkasında Rusya ve Çin'in desteğiyle, şımarmasına elbette karşılıklar verileceği zamana yaklaşılıyordu. Arap Körfez ülkeleri, İran yayılmacılığına karşı Yeni Türkiye önderliğinde jeopolitik-stratejik bir çalışma planını devreye sokmaya mecburdur.
Bu bağlamda, BÖLGESELDEN KÜRESELE PLATFORMU Başkanı-AK PARTİ Milletvekili. Metin Külünk, "Yeni Ortadoğu haritası çiziliyor.
Oyunlar büyük" derken, TAKVİM okurları için, Suudi-İran arasındaki gerilimin perde arkasını analiz etti: "Batı dünyası Şii-Sünni, Arap-Yahudi gibi kavramsal çatışma kutuplarını sıkça kullanır. Arap-İsrail çatışması maksatlı olarak sürekli gündemde tutulur. 1500 yıla dayanan Şii-Sünni konusu halen ısıtılmaya devam edilmektedir. Nasıl ki İsrail gerginliği ile Müslüman dünyanın tehdit algısını Batı üzerinden çekip İsrail'e yönelmiştir; İran gerginliğinde de bir tehdit olarak Şia konusu sürekli diri tutulmaktadır.
Son yaşanan Suudi - İran gerginliğinin temelinde de bu politika vardır.
Geçmişte Osmanlı-İran ilişkilerinde yaşanan gerginliği Vatikan ve Avrupa daima desteklemişti. Anadolu'daki Şia propagandası nedeniyle Yavuz Sultan Selim Avrupa'ya ilerlemek yerine yönünü Doğu'ya çevirmek durumunda kalmıştır. Osmanlılar'a karşı muhalif olan grupları kışkırtan İran, tarih boyunca asla bir Avrupa devleti ile savaşmamıştır. Bu nokta çok önemlidir.
Batı ile savaşamayan İran Müslüman ülkelerleyse devamlı gerginlik içerisinde bulunmuştur. Bunun bahanesi de Şii Sünni ayrımı olarak gösterilmiştir.
İran, geçmişte Sünni bir devlet iken Şii hale getirilmiştir. Bu da bilinçli bir politikadır. İran, adeta bir duvar gibi tarih boyunca Anadolu'daki Türklerin Orta Asya'daki Türklerle bağını kesmiştir. Bu plan Batı'nın ve tarihte de Avrupa'nın Türkleri durdurmaya yönelik bölme faaliyetleri arasındadır.
Bu durum Türkler'in Avrupa'yı tümüyle fethini engelleyen önemli nedenlerinden birisidir. Tarihte Timur-Yıldırım Bayezid mücadelesinde iki Türk devleti Vatikan'ın kışkırtmalarıyla birbirine düşürülmüştür.
Oysa Orta Asya'da güçlü bir Türk devleti bir başka Türk devleti ile çarpıştırılmış ve güç bölünmesi yaşanmıştır. Batı, mezhepçiliği bir silah gibi yaygın olarak uygular.
İran'ı dünyaya bir tehdit algısı olarak yansıtırken; diğer taraftan da Müslümanları bölmek için Şii-Sünni savaşı çıkartma peşindedir. Işid konusu da bunlardan bağımsız değildir."
Müslümanlar birbirine düşürülmek suretiyle Batı, hedefi yine saptırmak istemektedir. Son 500 yılımızın özeti bu analizde saklıdır.

SONUÇ: Çeşitli mahfillerin odağında, derin yapıların yardımlarıyla sürekli kışkırtılan; tehdit algılarıyla, etnik ve mezhepçi operasyonlarla ayrışmaya maruz kalan Müslümanlar, şimdi de savaşlarla içeriden vurulmak, birbirine kırdırılarak heba edilmek istenmektedir.
BU OYUNLARA KARŞI,YENİ TÜRKİYE'NİN CIBUTİ SONRA KATAR ÜSSÜ, 21'İNCİ YÜZYIL'IN JEOPOLİTİK HAMLESİDİR.
DOĞU AKDENİZ-KIZILDENİZ BASRA HATTINDA YAYILMACILARA DERİN MESAJ ANLAMINDADIR. STATÜKOCULAR ANLAŞILDI MI!