Tarihi 19 Mart 2013

His yoksulu, sırtlan kümesi

Büyük bir ihtimalle sizin ailenizde de vardır. Çünkü, Türküyle ve Kürdüyle, hepimizin ataları orada birleşti. Karşılarında da İngilizi, Fransızı, Avusturyalısı, Kanadalısı ve çeşitli sömürgeler yer alıyordu. Yeni Dünya da Eski Dünya da oradaydı.
Biz savunuyorduk, onlar saldırıyordu. "Medeni" denilen batı, Osmanlı'ya karşı yeni bir Haçlı Seferi düzenlemişti.
Mehmet Akif'in dizeleriyle gösterdikleri vahşetle "Bu bir Avrupalı" dedirtiyorlardı.
İşgalcilerin donanması kıyıyı bombalıyor, sürü halinde gökyüzünü kaplayan sayısız tayyare ölüm kusuyordu.
Özellikle de sıhhiye çadırları hedef alınıyordu.
Nedense bugün pek üzerinde durulmuyor, ama... Vahşetin her türünden örnekler veriliyordu.
Yine Mehmet Akif'in dizeleriyle karşımızda "Yırtıcı, his yoksulu, bir sırtlan kümesi" vardı.
Açın şehitlerin listesini bir bakın...
Pek çok Ermeni, Rum ve kadınla karşılaşacaksınız. Bunların çoğu ya doktordu, ya da hemşire. Hepsi de özellikle sahra çadırlarının üzerindeki Kızıl Ay'ı hedef alan "tayyarelerin" attıkları bombalar sonucu katledildi.
Haçlılar, Çanakkale'de "vahşet" adı verilebilecek son derece kirli bir savaşın altına imza attılar!

* * *
O dönemde ailem, Kırcaali'nin İğridere İlçesi'ne bağlı Alfatlı Köyü'nde yaşıyordu.
Osmanlı İmparatorluğu dağılmış, yaşadıkları bölge Bulgaristan Krallığı toprakları içinde kalmıştı.
Üstelik, Osmanlı'nın sıkıntısı devam ediyordu. Elde kalan son topraklara da göz dikilmişti. Haçlılar, dünyanın dört bir yanından topladıkları büyük bir güçle Çanakkale'ye yükleniyorlardı.
Kötü haberi alan Alfatlı Köyü toplandı...
Herkes, "İslam'ın bu önemli kalesinin" korunması gerektiğini düşünüyordu. Bunun için de Çanakkale'ye gitmek gerekiyordu. Anneler ve babalar, çocuklarını alınlarından öptüler;
"Haydi yavrum" dediler:
- Ölürseniz şehit, kalırsanız gazi olacaksınız.
Azıklar hazırlandı, kınalar yakıldı.
Alfatlı'dan 50'ye yakın genç, Çanakkale'yi savunmak için yaya olarak yola çıktı.
İçlerinde, dedemin ağabeyi Feyzullah da vardı. Bulgaristan Krallığı topraklarını geçip, Çanakkale'ye vardılar.
Dedem Şerif Efendi'nin ağabeyi Feyzullah da dahil, neredeyse tamamına yakını şehit düştü. İçlerinden sadece dördü köye geri dönebildi. Dedemin yaşı küçük olmasaydı, muhtemelen o da gidecek ve şehit düşecekti.
Sadece onlar değil...
Bulgar Krallığı'nın yanı sıra, Balkanlar'daki bütün Türkler de Çanakkale'ye aktı. Tıpkı Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da bulunan Kürtler gibi!
Avusturya'nın izin vermesiyle birlikte işgal altındaki Sancak, Karadağ, Bosna ve Kosova'dan 10.000'e yakın genç Çanakkale'ye geldi. Onlar da savaştılar ve onların büyük bölümü de kanlarıyla Çanakkale'yi suladı.
Buna, Osmanlı toprakları dışındaki İslam coğrafyasından gelen binlerce genci de eklemek lazım.
Aynen Mehmet Akif'in dediği gibi oldu:
"Girmeden bir millete tefrika düşman giremez./ Toplu attıkça yürekler, onu top sindiremez." İşgalciler de geldikleri gibi gitmek zorunda kaldılar.

* * *
Aslında dünden bu güne herhangi bir değişiklik yok. Haçlı zihniyeti de ölmedi, Türk ve İslam düşmanlığı da. Sadece şekil değiştirdi. Artık, topla tüfekle saldırmıyorlar.
Farklı metotlar uyguluyorlar. Milleti birbirine düşman edip ayrılıkları körüklemek de tarih boyunca uyguladıkları metotlardan biri.
İstiklal Marşımızın Şairi Mehmet Akif Ersoy'un dizeleri işte bu yüzden önemli!
Belki de yüzlerce, hatta binlerce defa tekrarlamamız gerekiyor:
"Girmeden bir millete tefrika düşman giremez./Toplu attıkça yürekler, onu top sindiremez."
Şehitlerimizi bir defa daha rahmet ve minnetle anıyorum. Ruhları şad olsun.