Tarihi 5 Haziran 2012

Skandalın "gizli" belgesi

"Gizli" damgalı ve üzerine "Çok İvedi" kaydı düşülen resmi yazının altında Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürü'nün imzası var. 7 sayfalık belgenin "Bakan adına" yazıldığı belirtiliyor. Savcılara açıkça talimat veriliyor. Sanıklar hakkında hangi kanunun hangi maddesinden dava açılması gerektiği belirtiliyor.
Tam bir ibret vesikası...
Türkiye'nin hangi karanlık dehlizlerden geçerek, bugünlere geldiğini göstermesi açısından son derece önemli! "Gizli" damgalı yazı, darbenin ardından 16 Nisan 1982'de yazılmış. Altında, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürü sıfatı ile Yıldırım Türkmen'in imzası var. Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı'na gönderiliyor.
Abdullah Çatlı'nın, İsviçre'den Türkiye'ye iadesini konu alıyor...
Çatlı hakkında, o günlerde gıyabi tutuklama kararı verilmiş. Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 numaralı Askeri Mahkemesi'nde, Ankara'nın Bahçelievler Semti'nde 7 kişiyi öldürmekten yargılanıyor.
Suçu ise, Türk Ceza Kanunu'nun 149/2 Maddesi'ne muhalefet etmek.
Yazıda, "olmaz" deniyor.
Abdullah Çatlı'nın, TCK'nın bu maddesinden yargılanması durumunda, İsviçre adalet makamlarının kendisini iade etmesinin imkânsız olduğu belirtiliyor. Türkiye'nin Bern Büyükelçiliği'nin gönderdiği bir telgrafa dayanılarak, sıkıyönetim savcılarına talimatlar veriliyor:
"Adı geçen hakkında Türk Ceza Kanunu'nun 448, 450.
Maddelerinden tutuklama istenirse işimiz kolaylaşacaktır.
Ancak, 149/2'den iade mümkün olmaz.
Dolayısıyla, ilk iade talebimiz yok sayılarak, yeni bir nota ile adı geçenin tutuklanmasını isteyebilirsiniz.
Zürih polisi, sizden cevap alınana kadar tevkif müzekkeresi çıkarmayacaktır. Aksi halde yapılacak itirazla, Federal Mahkeme usul yönünden bunu bozabilir."
Bu yazının anlamı çok açık... "Bırakın kanunların neyi öngördüğünü" deniliyor:
-Siz bizim talimatımızı yerine getirin!

* * *
Abdullah Çatlı'
nın kim olduğu, ne yaptığı ayrı bir tartışma konusu. Ancak, sonuçta herkes gibi o da bir sanık. Kanunlar ne diyorsa, hakkında onların uygulanması gerekir.
Ama 12 Eylül döneminde hiç de öyle yapılmıyor. Hukuk dışı uygulamalara imza atılıyor.
Kişiye ve duruma göre kanun maddeleri seçiliyor!
Mahkemeler, talimatla yönlendirilmeye çalışılıyor.
Bugünkü karmaşa ve tartışmaların altında da işte o uygulamalar yatıyor.
12 Eylül döneminde "sağcıydı", "solcuydu" ayrımı yapmadan bütün davalar TCK'nın 149. Maddesi'nden açıldı. 587 sanıklı "MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası"nda da başlangıçtaki suçlama bu maddeye dayandırıldı.
Askeri Savcı Nurettin Soyer, TCK'nın 149.
Maddesi
'ni ihlal ettikleri gerekçesiyle 220 kişi hakkında idam cezası istedi.
Sonra suçlama değişti, sanıklara TCK'nın 313.
Maddesi
'nden cezalar verildi. Abdullah Çatlı'nın da sanıkları arasında bulunduğu Bahçelievler'deki 7 TİP'linin öldürülmesinde de aynı madde uygulandı.
Cezalarda büyük bir adaletsizlik ortaya çıktı! "Solda", 10 kişinin katiline 149. Madde'den tek bir idam cezası verildi. "Sağda", 3 kişiyi öldürmekle suçlanan üç idam cezası aldı.
1991'deki aftan bütün "solcular" dışarı çıktı.
Aradan 20 yıldan fazla bir zaman geçti. "Sağ" görüşlülerin bir kısmı halen cezaevlerinde yatıyor.
Türkiye, 12 Eylül'ün yaralarını sarmaya ve bu adaletsizliği temizlemeye çalışınca da bazı kesimler feryadı basıyor!

* * *
Skandalın belgesi, son derece açık ve net olarak gösteriyor ki, o dönemde mahkemeler bağımsız değildi. 1980-1985 yılları arasında, Milli Güvenlik Konseyi ne istediyse, mahkemeler onu yaptı. Kurunun yanında bol miktarda yaş da yandı.
Şimdi düşünüyorum da...
Adalet Bakanlığı, Abdullah Çatlı için değil de "soldaki" bir isim için böyle bir yazı yazsaydı...
O isimle ilgili yönlendirme yaptığı bugün ortaya çıksaydı... Hiç şüphe yok ki, ortalık ayağa kalkardı!
Şimdi, "katiler serbest bırakılıyor" diyenlere sormak lazım:
-Abdullah Çatlı ve arkadaşları katildi de, Dev-Yol'cu, THKC'ci ve PKK'lı diğerleri katil değil miydi?
İşte bu yüzden bırakın yaygarayı...