Her doğum aynı zamanda ölümün habercisidir

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 24 Mayıs 2019 Güncelleme 24 Mayıs 2019, 07:57
Her doğum aynı zamanda ölümün habercisidir

İÇİNDEKİLER

Ölüm insanoğlunun doğumdan sonraki tek gerçeğidir. Aslında ölüm, sadece insanoğlunun değil dünya üzerinde bulunan bütün canlıların ortak kaderidir. Varlık sahnesinde bulunan her şey, günün birinde ölmeye mahkumdur. Alemleri yaratan Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'de pek çok kez bu gerçekten bahsetmiştir. Ayet-i kerimelerde, "De ki: Kaçıp durduğunuz ölüm, muhakkak sizi bulacaktır" (Cuma 62/8) ve "Nerede olursanız olun, sağlam ve güçlendirilmiş haleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır." (Nisa 4/78). buyurularak ölümün kaçınılması mümkün olmayan bir gerçek olduğu vurgulanmaktadır. Hatta Yüce Allah, bu durumun yeryüzündeki bütün canlılar için geçerli olduğunu, "Her canlı ölümü tadacaktır." ifadeleriyle Kur'an-ı Kerim'in farklı surelerinde tekrarlamıştır. Ölüm, Yüce Yaratıcı'nın kanunudur ve bu nedenle de onu değiştirmeye O'nun dışında hiç kimsenin gücü yetmez. Allah Resulü de ölüm hakkında ümmetini her fırsatta uyarmıştır. Nitekim sahabeden İbn Ömer şöyle anlatmaktadır: "Resulullah (sav) ile birlikte idim. Ensardan bir adam gelerek Hz. Peygamber'e (sav) selam verdi. Sonra şöyle dedi: 'Ey Allah'ın Resulü! Müminlerin hangisi daha faziletlidir?' Hz. Peygamber, 'Ahlak bakımından en güzel olanları.' buyurdu. Sonra adam, 'Müminlerin hangisi daha akıllıdır?' diye sordu. Hz. Peygamber, 'Ölümü en çok hatırlayanları ve ölümden sonrası için en güzel şekilde hazırlananları. İşte onlar en akıllı olanlardır.' şeklinde cevap verdi."

HERKES ÖLÜMLE TANIŞACAK
İnsan tabiatı gereği dünyaya düşkünlük gösterme, ahireti ise hatırından uzaklaştırma eğilimindedir. İnsanoğlunun ölümden hoşlanmamasının, ondan ürküp kaçmasının pek çok nedeni vardır. Dünyaya olan aşın tamah, ahiretin unutulup hazırlık yapılmaması, ebediyet arzusu, günah ve isyan karanlığında hakikat ışığını görememe gibi birçok sebep ölümden kaçmanın nedeni olabilir. Allah Resulü'nün (sav) uyarısı çok ağırdır: " ... (Gaflete) dalan, gülüp oynayan, kabirleri ve toprak altında çürümeyi unutan kul ne bedbahttır! Azan, haddi aşan, nereden geldiğini ve nereye gittiğini unutan kul ne bedbahttır! Bazı insanlar ölümü bir yok oluş olarak görür. Ölüme, her şeyin sona ermesi, bir yok olma, çözülüp dağılma ve topraklaşma nazarıyla bakar ve bu nedenle de onunla yüz yüze gelmeyi asla arzu etmez. Oysaki ölüm O'nu gönülden tanıyıp seven ve "Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarımın arasına katıl ve cennetime gir!" (Fecr 89/27-30). şeklindeki çağrıyı alan bir ruh için asla bir yok olma ve hiçlik olmadığı gibi kabir de bir topraklaşma çukuru değildir. Zaten ölümü anlamlı kılan da ölümden sonraki ahiret hayatının varlığıdır. Ölüm gerçeğiyle herkes bir gün mutlaka karşılaşacaktır. Ölüm için genç yaşlı, kadın erkek ya da çocuk olmak gibi herhangi bir sıra da söz konusu değildir. Cenab-ı Allah'ın belirlemiş olduğu eceli gelen her insan, ruhunu Rabbine teslim edecektir. Allah Resulü ashabına birinin ölüm anına şahit olduklarında neler yapmaları gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunmuştur. Peygamberimiz (sav), öleceği anlaşılan kişilere kelime-i tevhidin hatırlatılmasını, "Ölmek üzere olanlara 'La ilahe illallah' (sözünü) telkin edin" ifadeleriyle tavsiye etmektedir. Bazı alimler Efendimizin bu tavsiyesini, "Son sözü 'La ilahe illallah' olan cennete girer." hadisiyle irtibatlı olarak değerlendirmişler ve bunun önemine işaret etmişlerdir. Yine Allah Resulü'nün Yasin suresi hakkında, 'Onu ölenlerinizin veya ölmek üzere olanların yanında okuyunuz" buyurduğu rivayet edilmektedir (İbn Mace, Cenaiz, 4).

ALAN DA ALLAH, VEREN DE
Her zaman için hayır konuşmayı tavsiye eden Allah Resulü, ölüm döşeğinde bulunan kişilerin yanında da mutlaka hayır söylenmesi gerektiğini, çünkü söylenenlere meleklerin amin dediklerini ifade etmektedir. Allah Resülü'nün bir başka uyarısı ise ölünün gözlerinin kapatılmasıyla ilgilidir. "Ölenlerinizin yanında hazır bulunduğunuz zaman, (öldüğünde) gözünü kapatınız. Çünkü göz ruhu izler..." buyurmuşlardır (İbn Mace, Cenaiz, 6). Peygamberimizin bu tavsiyesinden dolayı ölülerin gözlerini kapatma ve çenelerini bağlama adet olmuştur. Ölen kişi bir daha geri gelmeyeceğinden, bu ayrılık elbet sevenlerini ve yakınlarını hüzünlendirecektir. Zaten merhametli bir insanın böyle bir duruma hüzünlenmemesi de mümkün değildir. Ancak ölüm halinde aşırıya gitmemek, Cenab-ı Hakk'ı ve kaderi suçlayıcı tavırlardan kaçınmak gerekmektedir. Bu hususta en mükemmel örneğimiz yine Kainatın Efendisi'dir. Kızı Zeynep'den olan Ümeyme adlı torununun vefatı sırasında gözleri yaşla dolan Peygamber Efendimiz, "Alan da Allah, veren de Allah'tır ve her şeyin belli bir süresi vardır!" buyurarak hem etrafındakileri teselli etmiş hem de ağlamasına şaşıranlara, "Bu bir merhamettir ki Allah onu dilediği kullarının kalplerine koyar. Allah kullarından merhametlilere merhamet eder!" buyurmuştur (Buhari, Merda, 9). (Hadislerle İslam, Diyanet İşl. Bşk. yay.)



SORU-CEVAP
Nazardan nasıl korunulur, nazar duası var mıdır?
Bazı insanların bakışlarıyla olumsuz etkiler meydana getirebildikleri dinen de kabul edilmektedir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de, "İnkâr edenler Kur'an'ı dinlediklerinde, neredeyse seni gözleriyle yıkıp devireceklerdi." (Kalem, 68/51- 52) buyurulmaktadır. Hz. Peygamber, "Göz değmesi (nazar) haktır." (Buhârî, Tıb, 36) buyurmuştur. Resûlullah'ın (s.a.s.) nazar değmesine karşı Muavvizeteyn (Felâk ve Nâs) sûrelerini okuduğu; ashabına da bunları okumalarını tavsiye ettiği rivayet edilmektedir (Tirmizî, Tıb, 16). Bunların yanında büyüye ve nazara karşı birden çok dua okunabilir. Hz. Peygamber (s.a.s.), torunları Hasan ve Hüseyin'i nazar ve benzeri olumsuzluklardan korumak için onlara şu duayı okurdu: "Her türlü şeytan ve zehirli hayvanlardan ve bütün kem gözlerden Allah'ın eksiksiz kelimelerine sığınırım." (Buhârî, Ehâdîsu'l-enbiyâ, 10).

HZ. PEYGAMBER'İN ANNESİ HZ. AMİNE
Hem babası hem de annesi Kureyş kabilesine mensuptur. Âmine'nin doğum tarihi hakkında kaynaklarda bilgi yoktur. Ancak onun genç yaşta evlendiği konusunda şüphe yoktur. Hz. Peygamber altı yaşında iken Âmine, oğlu ve Ümmü Eymen adındaki câriyesiyle birlikte Medine'ye gitmek üzere yola çıktı. Yolculuğun amacı, Abdülmuttalib'in annesi dolayısıyla ailenin dayıları sayılan Benî Neccâr mensuplarını ve Abdullah'ın kabrini ziyaret etmekti. Ancak Âmine Medine'de bir ay kaldıktan sonra Mekke'ye dönerken çok genç yaşta Ebvâ'da öldü. Hz. Peygamber, hicretin altıncı yılında annesinin Ebvâ'da bulunan kabrini ziyaret etti ve onun rikkat ve şefkatini hatırlayarak gözyaşı döktü.

BİR HADİS
"Siz bana kendinizden altı şeyi garanti edin, ben de size cenneti garanti edeyim: Konuştuğunuzda doğru söyleyin. Söz verdiğiniz zaman onu yerine getirin. Size bir şey emanet edildiğinde onu sahibine verin. Namusunuzu koruyun. (Harama) bakmaktan sakının. Elinizi (kötü işlerden) çekin." (İbn Hanbel, V, 323).

BİR AYET
"Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor" (Nahl, 16/90)


ONBİR AYIN SULTANI RAMAZAN / PROF. DR. ALİ KÖSE'NİN KALEMİNDEN