Oruçta gizlenen sır namazla görünür

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 12 Haziran 2017 Güncelleme 12 Haziran 2017, 00:00
Oruçta gizlenen sır namazla görünür

İÇİNDEKİLER

Oruç gizli namaz görünen ibadetimizdir. Oruç tutarken gizlenen ilahi iradeye teslimiyet namazda görünür hale gelerek zahirimiz ve batınımız ilahi irade karşısında râm olur. Hiçbir ibadet teslimiyeti, namaz ibadeti kadar görünür hale getiremez ve hiçbiri cemiyeti ve şehri namaz kadar inşa edemez. Namaz, İslam'ın zamana ve mekana müdahalesidir. Bir insan oruçlu olduğunu açıklamadığı sürece oruç tuttuğunu kimse bilemez; orucu gizlemek için bir şey yapmak gerekmez. Ramazan biliniyor olsa bile, nafile tutulan oruçlar hiçbir zaman bilinemez; ilan edilmedikçe! Bir insanın namaz kıldığını dışardan bakan anlamazsa, namaz kılmış sayılmaz. Tadil-i erkan denilen ve namazı belirli bir intizam üzere kılmayı gerektiren kaide, dışardaki insanın şahitliğini de gerektirir. Sizi gören kişi namaz kılmadığınızı düşünürse, namazını bozacak şekilde namaz dışı işlerle ilgileniyorsunuz demektir. Kimsenin bilmediği bir ibadet ihlasa daha yakındır. Namazda dikkati bir niyette toplamak ve Allah'a yönelmek büyük bir mücadele gerektirir. Bu nedenle oruç, namaza hizmet eder ve gerçek bir namaz kılmamızı sağlayacak ihlası bize öğretir. Hiçbir ibadet namaz kadar mücadele-i nefs gerektirmez. Namazın her merhalesi mücadeledir. Abdest almak, namaza durmak, niyeti toplamak, sonra da namaza göre hayatı inşa etmek!

'TEMİZLİK İMANDANDIR'
Günde beş vakit kılınan namaz, zamanı vakitlere bölerek Müslümanın hayatını gayeye göre tanzim eder, zamanı mamur kılarak ömre çevirir. 'Bir ömür yaşamak' ibadetle geçen zamana işaret eder. İbnü'l-vakt (vaktin oğlu) önce namazla ortaya çıkan bir ibadet hayatı ile zamanın ve hallerimizin iç içe girmesini anlatır. Namaz önce evleri ibadethaneye çevirir; sonra onun için ibadethaneler kurulur. Bir mekan ibadethanenin etrafında şehir haline gelerek İslam şehirleri ortaya çıkar. Yeryüzünün ilk şehri olan Mekke bir mabedin etrafında teessüs etti; Hz. Peygamber'in inşa ettiği ilk şehir olan Medine ise onun mescidinin etrafında şekillendi. Namaz güzellik algımızı somutlaştırarak yeryüzünü gökyüzüyle buluşturan mabetler inşa eder. Cami mimarisi namazın ilkeleriyle uyumlu olmak zorundadır: Müslümanlar görünmeyene ibadet ederiz. İbadet ettikçe biz de cismanilik ve maddilikten tecerrüt ederek ruhani varlıklara dönüşürüz. Namaz için abdest almak ve temizlenmek lazım. Sular ibadet için temizlenmenin aracı haline gelerek hayatın merkezi olur. Hamamlar, çeşmeler bu maksatla kurularak İslam şehrinin bariz kurumları haline gelir. 'Temizlik imandandır' hadisi biraz bu anlama gelir: ferdi ve içtimai temizliğimizin sebebi namazdır. Hz. Eyyub'un Hakka niyazında 'Şeytan bana temas etti' sözüne karşılık 'ayağını yere vur, serin su bulacaksın' cümlesi temizlik- su- yakınlık ilişkisinin bir ifadesi olarak muhakkiklerin bakış açısını şekillendirdi. Namazın şartlarından birisi istikbal-i kıble yani kıbleye dönmektir. Halbuki Müslümanlar Allah'ın bir mekanda olmadığını bilir. 'Her nereye dönerseniz, Allah'ın veçhi orada' iken O'na ibadet için bir mekana yönelmek bizi derin düşüncelere sevk eder. Bir mekana yönelmek insan için bir coğrafya bilgisini iktiza eder. Yeryüzündeki Müslümanlar zihnen bir mekanda buluşarak kardeşçe ve bir safta -hep ön safta- Allah'a ibadet eder. Namaz insanlara yeryüzünün merkezi fikrini öğretmiştir. İnsan yeryüzünü önce namazla tanımak imkanı elde eder. Namaza davet ezanla yapılır. Ezan ise insan sesiyle okunur. Ezan, Müslümanlar'ın musikiyle ilişkilerinin zeminini belirleyen iki kurucu unsurdan birisidir; öteki ise Kuran'dır! Kuran-ı Kerim kıraati, ezan ve ona eklenen sala, müslümanların musikiyle ilişkilerini tesis eder. Ezan okunan şehir Müslüman şehirdir. Mehmet Akif 'Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli' derken bunu anlatır. Hz. Peygamber Bilal-i Habeşi'ye 'Ezan ile bizi rahatlat' demişti! Ezanlar ve salalar İslam şehirlerinin hayatın yoğun akışının dışına çıkarak ulvileştiği anların müjdecisi olduğu kadar müslümanların güçlüklere karşı direncinin de kaynağı olacaktı. Bir şehirde ezan ve sala sesi varsa hakkında konuşulmaya bir umut var demektir!

ZULÜM SÜNNETİ REDDETMEKTİR
■ Çağımızda yaşamış tasavvuf ehlinden birisinden aktarılır: Bir iftar vakti yoksul bir adam kendisini iftara davet etmiş. O zat da yalnız başına iftara gitmiş. Davet eden adam izbe bir kulübede yalnız yaşıyormuş. İftarı ortaya konulan bir portakal sandığı üzerinde zeytin ve kuru ekmekle yapmışlar. O zat şöyle dermiş: 'Hayatımın en güzel iftarıydı.' Medine'ye hicret edecekken Hz. Peygamber emanetleri sahiplerine ulaştırması için Hz. Ali'den yatağında yatmasını istemiş. Gerçekte bu ölümü göze almak demekti. Hz. Ali de tereddüt etmeden yatağına yatmış, insanlar Hz. Peygamber'i orada zannederken Hz. Peygamber yola çıkmıştı bile. Daha sonra Hz. Ali, bu hadiseyi 'Hayatımın en rahat uykusu' diye anlatırmış. Hayatın en güzel iftarı bir yoksulla sandık üzerinde yenilen ekmek-zeytin; hayatın en rahat uykusu da Hz. Peygamber için ölümü göze alarak yatılan uykudur! İşte İslam, böyle bir teslimiyetin adıdır.

BİR AYET

'Kuşkusuz, insanı en güzel surette yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına attık. Sadece iman eden ve salih ameller işleyenler hariç; onlar için eksilmeyen ecir vardır.' (Tin, 5-7)
Bu ayetler Tin suresinin son kısmından insanın paradoksal varlığını izah eden birkaç ayettir. Belki de Kuran-ı Kerim'in insan anlayışını en iyi özetleyen ayetler bunlardır. Müslüman düşünürler insan fikirlerini bu ayetlerden geliştirmiş, tarih boyunca farklı kırılmalardan geçse bile, temelde bu ayetlerde anlatılan ilkelere bağlı kalmıştır. Burada bir paradoks vardır. En güzel kıvamda yaratılmak ile aşağıların aşağısına atılmak! Ulvilik ve süflilik, değer ve değersizlik, iyilik ve kötülük! İnsan bu zıt niteliklere aynı zamanda sahip bir varlık olarak yaratıldı. Bu iki zıt yön insanın kaderini belirler. Bir yandan içindeki ulvilik öte yandan onu aşağı çeken süflilik. Yukarı tarafa doğru yönelirse varlıkların en üstünü, aşağıya yönelirse değersiz bir varlık haline gelecektir. Bu iki zıt gücün çekimi arasında insan sıkışır. Onu buradan çıkartacak şey aklı ve iradesidir. Aklı ve iradesine yardım eden ve ona yol gösteren ise dindir. Din, insan iradesinin ulv-i lik tarafına yönelmesini temin eden kurallar getirir. Bunlara uymazsa aşağıların aşağısına düşer.

BR HADİS

'Allah Adem'i kendi suretinde yarattı.'
Bu hadis, insanın değerini anlatan, en önemli ifadelerden birisidir. Rivayet edildiğine göre kölesini döverken onun yüzüne vuran bir adamı gören Hz. Peygamber 'Allah, Adem'i kendi suretinde yarattı' diyerek adamı köleye vurmaktan men etmiştir. Hz. Peygamber'in bu hadisi söylediği bağlam çok önemlidir, çünkü insanla ilgili en önemli hadislerden birisi Arap toplumunda hiçbir değeri olmayan kölenin hakkını ve insanlığını savunmak için söylenmiştir. Bir insana verilebilecek en büyük değer budur. Çünkü Hz. Peygamber, herhangi bir insandan söz ederek bütün insanların aynı hakka ve imtiyaza sahip olduğunu beyan etmiştir. 'Allah insanı kendi suretinde yarattı' demek, Allah insanı yeryüzünde halife olarak yarattı demenin bir tefsiridir. Burada hadisin ayeti tefsir ettiğini kabul edebiliriz. İnsanın halife olarak yaratılması aynı anda insana iki yükü yükler: Birincisi onun öteki varlıklar arasında üstün bir konuma yerleştirir. Allah göklere ve yere verilen emaneti, onların kabul etmediğini belirterek insanın onu üstlendiğini belirtir. İkincisi de bu üstünlük bir hak değil, bir sorumluluk teşkil eder. İnsanın halife olması, varlıkta dilediği gibi hareket etmemesi demektir.

SORU-CEVAP

Sadaka nedir? Sadaka verirken neye dikkat etmek gerekir?
Sadaka, insanın Allah'ın rızasını gözeterek yaptığı bütün iyiliklerin ortak ismidir. Bu bakımdan bir insana yapılan maddi yardım sadaka olduğu kadar birisine bilgi öğretmek veya birinin yükünü taşımak veya yoldan eziyet veren şeyleri kaldırmak sadakadır. İnsanların günümüzde sadaka denilince akıllarına sadece bozuk paralarla yapılan hayırları getirmeleri büyük bir hatadır. Hz. Peygamber onlarca sadaka türünden söz etmiştir ki bunlardan sadece birisi parayla ilgilidir. Tebessüm sadakadır, hayvanlara iyi davranmak sadakadır, doğru söz sadakadır, insanlarla iyi geçinmek sadakadır, arabayı yola park etmemek sadakadır, toplumsal kurallara uymak sadakadır vs. Şeriatça ve akılca doğru bulunan bütün kurallar Allah rızası gözetmek şartıyla sadakadır. Sadakanın üç temel şartı vardır. Birincisi Allah'ın rızasını gözetmek. İçinde böyle bir niyet olmayan işler iyi olsa bile sadaka sayılmaz. İkincisi, gizlilik! Sadakanın en iyisi gizli yapılan sadakalardır. Aksi halde insanın riyakar olma ihtimali yüksektir. Üçüncüsü ise başa kakmamak! Başa kakmak bir ibadeti boşa çıkartır. İnsan sadaka verdikçe kendini müteşekkir hisseder, alacaklı değil

E.Demirli danışmanlığında hazırlanmıştır.