Tarihi 23 Temmuz 2018

Kırılgan laiklik

ANITKABİR'DE cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal'a hakaret eden genç kız görüntülerin medyaya yansımasıyla savcılık süratle soruşturma başlattı, genç kız önce gözaltına alındı sonra da aynı süratle tutuklanarak cezaevine konuldu.
Malumunuz Türkiye'de Atatürk'e hakarete özel cezai düzenleme getiren bir kanun var. Açıkçası böyle bir kanunun olmasına karşıyım. Dünyanın aklı başındaki hukuk devletlerinin hiç birisinde bir kişiye özel kanun yok.
Kaldı ki Türk hukuk sisteminde de bu özel kanun olmasa bile Atatürk'e hakaret edilmesini engelleyecek ve hakaret mevzu bahis olduğunda cezalandırılmasını sağlayacak kanunlar var. Mevzubahis kanun yürürlükte olmasa da son olayın aktörü olan kişiyi mahkeme önüne çıkartıp ceza almasını sağlamak mümkün olacaktı. Ancak bununla yetinmeyip bir kişinin ismini anan özel bir kanun çıkartmak bize mahsus bir gariplik.
Bugünkü tabloya bir daha bakalım.
Özel kanunu yürürlükten kaldırmayı bir kenara bırakın, toplumun hemen her kesiminin rahatsız olduğu bu görüntüleri ve içerdiği hakareti cezalandırmak bile büyük tartışmalara neden oldu. Siyasi olarak etkileri azalsa da hemen her fırsatı değerlendirerek dindarlara hayatı zehir etmeye çalışan bir kitlenin var olduğunu biliyoruz. Son olayda da belki bir provokatör belki de ağzından ne çıktığını bilmeyecek kadar ahmak olan bir kişinin saçma sapan sözleri üzerinden fırtına kopartmaya gayret ettiler. CHP'ye müzahir kesimler bu olaydan yola çıkarak meseleyi imam hatiplere, Kuran Kurslarına kadar getirdiler. Tutuklanan şahsın imam hatipli olduğu iddiasından yola çıkarak, bu güzide kurumlarda verilen eğitim nedeniyle Atatürk'e hakaret ettiği iftirasını ortaya attılar.
Doğrusu akıllara durgunluk, dillere tutukluk verecek derecede mantıksız bir düşünce. Ama, maalesef, alıcısı var.
Tüm bunlar bize Türkiye'deki laiklik anlayışının ve uygulamasının ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor.
Aynı kitleler muhtemelen 'kırılgan' ifadesinden de rahatsızlık duyacaklardır.
Laikliğin ortadan kaldırılabileceğini, ömrünün uzun olmadığını iddia ettiğimi düşüneceklerdir. Bir de üzerine gaza gelip 'gerekirse laikliği kanımızla koruruz' diyerek hamasete başlayacaklardır. Bu içi boş lakırdıları bir kenara bırakalım. Meseleyi bu düzlemde tartışmanın bir faydası olsaydı bugün bu noktaya gelmezdik.
Evet, Türkiye'deki laiklik kırılgan!
Eğer kimsenin arkasında durmadığı, hukuk sisteminin süratle karşılığını verdiği bir hakaretten sonra da bu meseleler gündem oluyorsa; Atatürk, laiklik, irtica, çağdaşlık temalı bu sıkıcı tartışmayı aynı kısır düzlemde tekrar tekrar yapıyorsak aslında laikliğin kurumsallaşmadığını ilan ediyoruz demektir. Yani laiklik ürettiği değer, verdiği katkı, insanların hayatına yaptığı pozitif etki nedeniyle kurumsallaşmış değildir. Bunun da nedeni bu ülkede yıllara yayılmış olan ceberut laiklik uygulamalarıdır.
Bu ülkede uygulandığı haliyle laiklik din, devlet ve toplum ilişkilerini düzenleyen ve bu alanda yaşanması muhtemel çakışmalarda prensipleri belirleyen bir politika değil. Daha çok toplumun bir kesiminin diğerini hizaya sokmak için kullandığı bir araç. Daha doğrusu araçtı demek gerekiyor çünkü laikliği kullanarak siyasi gündemimizi esir almayı adet edinmiş kesimler Türkiye'nin son yıllarda yaşadığı dönüşüm neticesinde çok şükür ki güç kaybetti. Onlarla birlikte savundukları laiklik anlayışı da güç kaybetti.
Ve şimdi önümüzde güzel bir fırsat var. Etkinliğini kaybetmiş, işlevini yerine getiremeyen, çözüm değil sorun üreten eskinin ceberut, yasakçı ve kırılgan laiklik anlayışının boşluğunu daha efektif, çözüm üreten ve daha barışçıl bir laiklik anlayışı ile doldurmak.
Bu konuyu aklı selim ile, sağduyu ile konuşmaya devam...