Nihat Hatipoğlu

NİHAT HATİPOĞLU

Tarihi 6 Nisan 2018

Hz. Davud, Calud ve Filistin

Yıllardır Filistinli gençler, çocuklar, kadınlar hunharca bir gücün kurbanı oluyorlar. Sadece ellerindeki taşlarla büyük bir güce karşı yürüyorlar. Taş atıyorlar. Ellerinde sadece taş var.
Taşın sembolik bir anlamı var elbette. Hz. Davud, Talut'un ordusunda savaşırken sapanına koyduğu taşla Calut gibi bir canavarı, bir devi öldürdü. Kur'an bunu anlatır.
İyi de Filistinli çocuklar Davud değiller -yürekleri Davud olsa da-; karşıdaki Calut değil! Calut çift gözlü bir canavar, bugünkü modern silahlar bir sapanla gücünü yitirmez.
Hepimiz o minnacık avuçların fırlattığı taşların ne anlama geldiğini elbet biliyoruz. Davud yürekliler deyin, dilerseniz Mina'daki şeytan taşlamaya benzetin.
Sakın bu sözlerle Filistin için direnen büyük mazlumları, onurlu kahramanları küçümsediğim zannedilmesin. Bizi utandıracak bir direncin isimsiz yiğitleri onlar.
Ama daha iki gün önce 150'si şehit oldu, 1500'ü yaralı. Onlarla biz de yaralanıyoruz. Öfkeleniyoruz. Şiddet, kan, nefret ve kinle bulanmış bir coğrafyaya niçin mahkûm olalım?
Diplomasi, caydırıcı güç, teknik imkânlar, Müslümanların birliği, ortak bir irade olmadan taş ancak yaralar. Sonuç olmaz. Artık sonuca odaklanmalıyız. İnsanca, eşitçe bir yaşam hakkına...
Ahir zamandır, Malhame-i Kübra gibi gaybi okumalardan da vazgeçelim. Biz yarını beklemiyoruz. Bugünü yaşıyoruz.
Günler geçiyor. Her gün daha kötüsü oluyor. Büyük imkân sahibi olan Arap kardeşlerimiz neden çağa uygun, şartlara uygun yeni çözümler üretmek için kıllarını kıpırdatmıyorlar Filistin için. Sadece taş atmakla keşke sonuç alınsaydı.
Ama biz her gün bir Elif'in bir Abdüssamet'in cansız vücudunun sedyeyle toprağa götürülmesine şahit olmaktan utanıyoruz.

HATAY ZİYARETİ
Cumhurbaşkanımızın daveti üzerine pazar günü kalabalık bir grup ile Hatay'a geçtik. Ben, Ankara'dan İstanbul'a geçtim. Orada gruba katıldım. Sanatçılar, sporcular, alanlarında başarılı olan gençler, dizi oyuncuları, gazeteciler, köşe yazarları, TV sunucuları, programcıları gibi geniş bir yelpaze vardı.
Hatay'dan otobüslerle yaklaşık 80 km sınıra doğru gittik. Sınırı geçtik. Oradaki askerlerimizle görüştük. Sohbet ettik. Tek tek ve topluca fotoğraf çektik. Özellikle bizi gören askerlerin gözlerinin ışıltısı her şeye değerdi. Birçoğu dua istedi. Küçük videolar çektiler. Anne ve babalarına göndermek için. Merak ettikleri dini konuları bana hızlı bir şekilde sordular.
Yolculuk boyunca şehitlerin ruhuna Kur'an-ı Kerim okumayı ihmal etmedik. Yeri geldi gözlerimiz yaşardı yeri geldi gülümsedik. Faydalı, anlamlı ve manevi açıdan moral verici bir ziyaret oldu. Bu ülke için zor şartlarda sınırlarımızı koruyanların yanında olduğumuzu gösterdik. O zor şartları gördük. Bizim coğrafyamız, Ortadoğu zalim güçlerin tahrip ettikleri şanssız bir coğrafyadır. Masumların, küçük çocukların, dinine, ırkına, diline bakılmadan yok edildiği bir coğrafyadır. Bir an önce oraya sükûnet, kardeşlik, barış, esenlik gelsin diye dua ettik.
Bu samimi, masum ve anlamlı ziyareti farklı mecralara çekip tenkit etmek ise bizi hayliceüzdü. Ortada sadece Allah rızası gözetilerek yapılan bir destek ziyareti vardı. Herkesin bundan memnun olması gerekirdi. Dönüşte uçağımız ciddi ve uzun süren bir türbülansa yakalandı. Bu esnada bazı kardeşlerimizin bana dönüp 'Nihat hoca' demeleri üzerine hep beraber Yüce Allah'a dua edelim, dedim. Gecikmeli de olsa İstanbul'a vardık. Ankara uçağını kaçırınca sabaha karşı en son uçakla Ankara'ya döndüm. Bu anlamlı ziyareti planlayan herkese teşekkür ediyorum.

İNŞALLAH'I UNUTMAYIN
Kur'an-ı Kerim, yarın şu işi yapacağım dediğinizde 'inşallah' deyiniz buyuruyor. (Kehf, 23)
İnşallah; Allah dilerse anlamına gelir. Allah dilemeden hiçbir şey yapamayız. Onun için yapmaya azmettiğimiz her şey için bu sözü bol bol kullanmalıyız.
Hz. Peygamber (s.a.v.) İnşallah kelimesini unutana şöyle buyuruyor; 'Bir yıl sonra bile olsa inşallah deyiniz.'

EFENDİMİZ ŞAKALAŞIRDI
Süheyb (r.a.) diyor ki; Efendimize gittim. Önünde hurma ve ekmek vardı. Onlardan yiyordu. Bana hadi sen de ye buyurdu. (Gözümde ağrı vardı) ben de oturup yemeğe başladım. Bana şöyle buyurdu: 'Sende göz ağrısı varken hurma yiyorsun' ben de dedim ki; Diğer yanımla çiğnerim. Efendimiz şakasına karşılık vermem üzerine tebessüm buyurdu. (İbn Mace)
Din sadece emir ve yasak olmadı hiç. Tebessüm bir sadakadır. Gönül okşamak dinin bir zarafetidir.

DİLİNİ TUT
Haset etme. Gıybet etme. Dedikodu etme. Laf taşıma. Boş konuşma. İnsanların ayıbına göz dikme. Israrcı olma. Edebini unutma. Sözüne hâkim ol. Heyecanlanıp lafı ağızdan kaçırma. Her sözünü tart. Altından kalkamayacağın sözü savurma. Çirkin sözün şehvetine kapılma. Küfretme. Hakaret etme. Her gizli ve açık sözün bir kitaba ahiret ameline yazıldığını unutma. Firavun ve Nemrut'tan daha zalim, Karun'dan daha zengin, Belam'dan daha kurnaz olamazsın. Şimdi bak; hepsi yer ile yeksan oldular. Geçmişe ibretle bak.
Sana değer verene değer ver. Sana menfaati için yanaşan senin ahiretteki yükünü hafifletmez. Yükünü taşıyacak gerçek sadıklarla yürü.
Sana bugün söz taşıyan, yarın senin sözünü taşıyacak. Bugün dostuna senin için ihanet, yarın dostu için sana ihanet edecek.
Velhasıl; dilini tut. Sevdiğini ölçülü sev. Nefret ettiğinden ölçülü nefret et.

HAYVAN DÖVÜŞTÜRMEYİN
İbn Abbas der ki; Efendimiz hayvanların arasını kızıştırıp güreştirmeyi yasakladı. (Ebu Davud, Tirmizi)
Kureyş'in gençleri canlı tavuğu ok atarak hedef etmişlerdi. İsabet ettiremeyen, diğerine para veriyordu. İbn Ömer bu iğrenç işkenceyi görünce müdahale etti. Gençler dağıldılar. Hz. Ömer'in oğlu şöyle dedi; Hz. Peygamber (s.a.v.) canlı bir şeyi hedef yapıp işkence edenler cennetten uzaklaştırılacak buyurdu. (Buhari, Müslim)
Günümüzde hayvanlara zulmediliyor. Sadistçe duygularla masumlar işkenceye tabi tutuluyor. İnsan olan, vicdan sahibi olan kişi hayvana eziyet edemez. Bilakis yaralı hayvanı taşımak, tedavi etmek, doyurmak, içirmek birer ibadettir.

MATEMATİK HEP VARDI
Ünlü matematikçi Cahit Arf'in dikkat çeken şu sözüne odaklanın; "Matematik her zaman vardı. İnsanoğlu onu buldu."
Allah varlığı yarattı. Kâinatı yarattı. Varlık ortaya çıktı. İnsan ise varlığını kâinatla bildi.
Yaratılmış olan insan; kendisinden bağımsız müthiş bir kâinatı keşfetti. Ve sahibinin farkına vardı.
Onun için tek yaratıcı mutlak hâkim olan Allah'tır. Bütün keşif, icat, buluşlar ise var olanı görebilmektir. Var olanları sentezlemedir. Onun için insanoğlu yaratan değil, yaratılandır. Arf'ın 'Matematik hep vardı. İnsanoğlu onu fark etti' sözü bunu anlatıyor.
Allah her daim vardır, hazırdır. İnsan O'nu keşfetti. Öğrendi. Vahiyle bildi.

DEİZM SAPLANTISI
Hem TV programlarında ve hem de yazılarımda niteliklerini kendilerinin belirlediği sözde bir yaratıcıyı kabul edip hiçbir kutsal tanımayan, vahyi reddeden ve peygamber nefretiyle gelişen hasta bir akımın bütün dünyada bir operasyon gereği olarak parlatıldığını belirtmiştim. Onlara göre bir garip yaratıcı var ve o yaratıcı, yaratılmışların istediği gibi, istediği kadar, istedikleri alanda konuşacak.
Son yapılan bilimsel araştırmalar bu tespitin dini alan da dahil olmak üzere yayıldığını gösteriyor. Vahim bir haldir bu.
Bunun sebebi; Peygamber otoritesini, yetkinliğini tartışılır hale getirmektir. Hz. Peygamber ve peygamberler, otorite, örnek insan, Allah ile iletişimi olan, gönderilen, melekle desteklenen, çözüm üreten, ilahi vahyi açıklayan konumdan uzaklaştırılırlarsa, onların yerinekendini peygamber vehmeden yığınla ruh hastası çıkar. İnsan sayısınca peygamber çıkar. Her biri kendini Allah'la iletişim kılan yetkililer gibi görür. Deizm'in çıkış noktası budur. Yaratıcı var, ama bizim istediğimiz kadar yaratıcı.
Dinin on dört asırlık mazisinin inkârı, mucizenin inkârı, hadisin inkârı, şefaatin inkârı, kabir azabının inkârı, sünnetin inkârı ve daha yığınla operasyon bu sonucu elde etmek için işletiliyor.

BİZE NE LAZIM?
Bize iman eder gibi görünen ikiyüzlüler değil, teslim olanlar lazım.
Bize, isyan ettik diyenler değil, iman ettik diyenler lazım.
Bize, barışa, kardeşliğe, merhamete, sevgiye çağıranlar lazım.
Bize, kem sözden, çirkin üsluptan ve saldırgan sözlerden uzak onurlu insanlar lazım.
Bize, Kitabı ve peygamberi duyduk ama kalbimizde yer açmadık diyenler değil, işittik ve kabul ettik diyenler lazım.
Bize, bırakın haramı, şüpheli olan kazancı bile evinize sokmayan lazım.
Hz. Ali kendisiyle savaşan Cemel ashabının şehitlerine; onlar bize isyan eden kardeşlerimizdir. Onların namusu ve malları dokunulmazdır demişti. Bize Hz. Ali yürekliler lazım.
Bize, riyanın, kul hakkının, hırsızlığın, arsızlığın cahili olmak yakışır.
Bize, gönül yıkmak değil, gönül yıkamak lazım.
Bize, tevazu, sabır, direnç, iyi ahlak, temiz yüz lazım.
Bize, şeytan taşlar gibi kibir, gurur, haset, kıskançlık, hazımsızlık ve şirk putlarını taşlamak lazım.
Bize Müslüman'ı -kayıtsız şartsız- sevmek lazım.
Benim cemaatimden, hizbimden, grubumdan, meşrebimden olanı desteklerim, hatta canımı veririm; başka Müslüman'ın ise canı çıksa dönüp bakmam demeyen samimi Müslüman lazım.
Kısacası; bize insan lazım. Vicdan lazım. İnsanlık lazım. Efendilik lazım. Huzur lazım. Kardeşlik lazım. Benden olmayana da tahammül ve anlayış lazım.

SONRA NAMAZI TERK ETTİLER
Meryem suresinde temiz zürriyetleriyle Peygamberler anlatılır. Hz. Adem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim ve diğer nebilerin zürriyetlerine işaret edilir. Onların Allah'ın ayetlerini duyduklarında ağlayarak secdeye kapandıkları anlatıldıktan sonra şöyle buyurulur:
- Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar. Nefislerinin arzularına uydular. İleride azgınlıklarının cezasını çekecekler.
Ancak tevbe eden, iman eden ve iyi ameller işleyenler hariç. Bunlar cennete girecekler. Ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır." (Meryem, 59-60)
Rabbim bizleri namazı terk edip nefislerine uyanlardan eylemesin. Namazın da hakikatini yakalayanlardan eylesin.