Nihat Hatipoğlu

NİHAT HATİPOĞLU

Tarihi 29 Aralık 2017

Benim azılı bir düşmanım var

Doğduğum gün neredeydi bilmiyorum ama doğduğum günden bu yana benden hiç ayrılmadı. Hep benimle gezdi, dolaştı, yedi, içti, uyudu kalktı ikizim gibiydi.
Acıkınca ben, o da acıkırdı. Susayınca o da susardı. Kızdığımda kızdı, güldüğümde güldü, koştuğumda koştu.
Fakat ilginç bir hali vardı. Bir yandan iyi geçinen dost gibiydi, bir yandan benimle yarışan bir rakip gibiydi. Boşluğumu fırsat bilirdi. Sevincimi, üzülmemi, kızgınlığımı hiç kaçırmazdı.
Bir gün bir fakire iyilik etmek istediğimde bana şiddetle karşı geldi. Kendi alın terini bu tembelle mi paylaşacaksın dedi. Şaşırttı beni. Ama dedim, baksana haline. Bir ekmeği yok!
Senden başka adam mı yok dedi. Kandırdı beni. Vazgeçtim.
Bir gün namaz için camiye yöneldim. Niyetin ne dedi? Ben de namaz kılacağım dedim.
Aman, daha gençsin, zamanın çok, ileride ihtiyarlayınca çok vaktin olur. Kılarsın dedi. Caminin kapısından çevirdi.
Bana bir dost gibi fısıldayan bu rakibim zaman geçtikçe iyice hırçınlaştı. Artık her şeyime karışır oldu. İflahımı kesti.
Her iyiliğime, her sevabıma, her ibadetime, merhametime karışır oldu.
Beni başka bir yöne çevirmeye çabalıyordu.
Ben sustukça, üstüme üstüme geliyordu.
Bir gün dedim ki ona sen dost musun, düşman mı, rakip mi? Kim seni başıma musallat etti.
Bana dedi ki, be akılsız adam hâlâ anlamadın mı;
İyilik yapmak istediğinde düşmanınım, Kötülük yapmak istediğinde dostunum, Kötü yola düştüğünde rakibinim.
Dedim ki niyetin ne?
Dedi ki; Seni felakete sürüklemek.
Dedim ki, nasıl becereceksin bunu. Seni dinlemem ki.
Dedi ki, sana kötülükleri, günahları öylesine tatlı göstereceğim ki ister istemez arkamdan geleceksin.
Dedim ki iyi dostlar edinip senden kurtulacağım.
Dedi ki, senin dostlarına da aynı oyunu oynayacağım.
Dedim ki, dostları çağırıp sana cephe alsak!
Dedi ki, birliğinizi bozarım. Aranıza nifak sokarım.
Bir bakarsınız azılı birer düşman olmuşsunuz!
Dedim ki, en nefret ettiğin dostlarım kim?
Dedi ki; Rabbine, Kitabına, Peygamberine, ezanın sesine, zikir sesine, tövbekârların tövbe sesine, hacıların lebbeyke duasına, ilahi sesine, tekbir sesine düşmanım.
Dedim ki, ne zaman vazgeçeceksin benden?
Dedi ki hiç bir zaman.
Dedim ki ya ihtiyarlayıp da sana rakip olamaz hale gelince beni rahat bırakacak mısın?
Dedi ki; ne kadar safsın. Gençliğinde bir yoldan, orta yaşta başka yollardan, yaşlılıkta daha başka yollardan sana yanaşıyorum. Seni avlıyorum.
Arkamdan geliyorsun. Beni izliyorsun.
Oyunuma geliyorsun. Bazen sana kendini öylesine beğendiriyorum ki, sen bile kendini tanıyamıyorsun.
Dedim ki, anladım, peşimi bırak.
Dedi ki, asla!
Dedim ki ne zamana kadar arkamdan koşacaksın.
Dedi ki, ölünceye kadar. Son nefesinde bile yanında olacağım. Seni şaşırtacağım. Bana uymaya çağıracağım.
Dedim ki, namazımla sana engel olurum!
Dedi ki; abdestine vesvese vereceğim, namazına kuşku sokacağım. Hiç heveslenme; son nefese kadar yanındayım.
Dedim ki; seni tanıdım.
Ben kimim dedi.
Sen şeytansın dedim.
Doğru ama biz çoğuz dedi.
Nasıl dedim: Nefsin de artık bizimle. Baksana ben sana hiç dokunmadım. Her şeyi nefsine yaptırdım.
Ben düşmanını koynunda besledim. A gafil! Tanımadın tanıyamadın beni.
Dedim ki şimdi bildim seni!
Dedi ki geçmiş ola. Geç kaldın.
Olur mu, şimdi tövbe ederim dedim.
Dedi ki: geçti. Boşuna heveslenme.
Demin son nefesini verdin. Seni, kendinle o kadar meşgul ettim ki son nefesinde bile farkına varamadın. Birazdan sorgu melekleri gelecek. Bak kefenlenmiş mezara gidiyorsun. Dostların hayıflanıyor.
Salan okundu. Sen bana mağlup oldun.
Şimdi ben senden sonra çocuklarına da aynı şeyi yapacağım.
Dedim ki; Mel'un uzaklaş Dedi ki; tutsan da durmam.
Zira birazdan azap çekeceksin.
Sesini duymak istemem.
Dedim ki; senin Adem dedemizden sonra bize bulaşmayacağını sanırdım.
Cahil adam dedi; ben kıyamete kadar insanları saptıracağım demedim mi?
Çekti ve gitti. Sağıma baktım, soluma baktım.
Derin bir çukurun içinde yapayalnızım...
Yanımda, sağımda, solumda mezardan gelen seslerden başka her şey sağırlaşmıştı.
Meğer en büyük düşmanım şeytan nefsimi de ele almış beni öylesine kandırmış, meşgul etmiş ki mezara düşünceye kadar fark etmemişim.

MÜNAFIKLARI TANIYIN!
Münafık; ikiyüzlü insan için kullanılan bir tabirdir.
İslam inanç sisteminde; içinde iman olmadığı halde görünüşte Müslüman görünüp Müslümanları kandıran kişilere denir. Bu durumda münafıklar kâfirdirler. Bu inançta münafıklarla ilgili bir ölçüdür.

Münafıklar Müslümanların güçlü oldukları yerde ortaya çıkarlar. Gizlenirler. Sinerler. Zayıf zamanı beklerler.
Aleyhte dolap çevirirler. Allah, peygamber ve dinden nefret etseler bile, bazen camide Müslüman saflarına bile girerler. Görünüşleri caziptir. Güzel laf söylerler.
Sizden daha dindar görünürler. Kendi nefisleriyle baş başa kaldıklarında Müslümanlarla alay ettikleri için sevinirler.
Hiçbir Müslüman bu kategoride olamaz.
Ama, amelde yani ibadet ve ahlakta münafıklar arasında Müslümanlar da bulunur. Bunlar fasık, yani günahkâr olanlardır. Nefsine mağlup olanlardır. Bunların bir zaman sonra inançta münafıklığa dönüşmeleri her zaman beklenir.

Münafıklar Müslümanlarla alay ederler
Şâyet kendilerine (niçin alay ettiklerini) sorsan, "Biz sadece lâfa dalmıştık ve aramızda eğleniyorduk", derler. De ki: "Allah'la, onun âyetleriyle ve peygamberiyle mi eğleniyordunuz?" (Tevbe, 65) "Boşuna özür dilemeyin! Çünkü siz, (sözde) iman ettikten sonra küfrünüzü açığa vurdunuz. İçinizden (tövbe eden) bir zümreyi affetsek bile, suçlarında ısrar etmeleri sebebiyle, diğer bir zümreye azap edeceğiz." (Tevbe, 66)

Dinle de alay ederler
Şüphesiz günahkârlar, (dünyada) iman edenlere gülüyorlardı.
(Mutaffifun, 29) Mü'minler yanlarından geçtiğinde birbirlerine kaş göz ederek onlarla alay ediyorlardı. (Mutaffifun, 30) Ailelerine dönerken zevk ve neşe içinde gülüşe gülüşe dönüyorlardı. (Mutaffifun, 31) Mü'minleri gördükleri vakit, "Hiç şüphe yok, şunlar sapık kimselerdir" diyorlardı. (Mutaffifun, 32) Halbuki onlar, mü'minlerin başına bekçi olarak gönderilmemişlerdi.
(Mutaffifun, 33) İşte bugün de mü'minler kâfirlere gülerler.(Mutaffifun, 34) Koltuklar üzerinde (etrafı) seyrederler.(Mutaffifun, 35)

Kaypak ve fırsatçıdırlar
Sana bir iyilik gelirse, bu onları üzer. Eğer başına bir musîbet gelirse, "Biz tedbirimizi önceden almıştık" derler ve sevinerek dönüp giderler. (Tevbe, 50)

Arkada başka önde başkadırlar
İman edenlerle karşılaştıkları zaman, "İnandık" derler.
Fakat şeytanlarıyla (münafık dostlarıyla) yalnız kaldıkları zaman, "Şüphesiz, biz sizinle beraberiz. Biz ancak onlarla alay ediyoruz" derler. (Bakara, 14)

Müslüman olduklarına yemin ederler
Kesinlikle sizden olduklarına dâir Allah'a yemin ederler.
Oysa onlar sizden değillerdir. Fakat onlar korkudan ödleri patlayan bir topluluktur. (Tevbe, 56)

Kendilerini halktan üstün sayarlar
Onlara, "İnsanların inandıkları gibi siz de inanın" denildiğinde ise, "Biz de akılsızlar gibi iman mı edelim?" derler. İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler. (Bakara, 13)

Fesatçı değil, ıslah ediciyiz derler
Bunlara, "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde, "Biz ancak ıslah edicileriz!" derler.(Bakara,11) İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değillerdir. (Bakara, 12)

Görünüşleri cazip, içleri çöplük gibidir
Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider.
Konuşurlarsa sözlerine kulak verirsin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kereste gibidirler. Her kuvvetli sesi kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın! Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan) çevriliyorlar! (Munafıkun, 4)

Ahirette sevinmeyecek mutsuz olacaktır
Kim de Allah'a ve Peygamberine isyan eder ve onun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedi kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır. (Nisa, 4) Münafıklara, kendileri için elem dolu bir azap olduğunu müjdele. (Nisa, 138) Bugün artık ne sizden, ne de inkâr edenlerden bir fidye alınır. Barınağınız ateştir. Size yaraşan odur. Orası gidilecek ne kötü yerdir! (Hadid, 15) Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara hiçbir yardımcı da bulamazsın.
(Nisa, 145)