Hasan Basri Yalçın

HASAN BASRİ YALÇIN

Tarihi 22 Temmuz 2018

Genelkurmay Bakana bağlandı

BAZEN bu ülkeye haksızlık ediyoruz. Hâlbuki her şey adım adım oluyor. Teker teker gerçekleşiyor.
Koskoca ülkenin yüzlerce yıllık mevzularını hemen çözmek çözüvermek istiyoruz. Her şeyin zamana ihtiyacı olduğunu her şeyin bir yeri ve zamanı olduğunu unutuyoruz.
Bu konudaki en iyi örneklerden biri başörtüsü meselesidir. AK Parti iktidara 2002 yılında geldi. Hemen herkes başörtüsü ve katsayı gibi çok can yakıcı sorunların hemen çözülüvermesini istedi. Fakat hatırlayacağınız gibi hiç de kolay olmadı.
Yıllar geçti. Öyle uzun zaman geçti ki, herkes şüphe dolu sorular sormaya başlamıştı. Hatta hiç unutmam kendine liberal diyen bir köşe yazarı provokasyon dolu ifadelerle "AK Parti bu işi çözsün. Neden çözmüyor?" diyordu.
AK Partinin başörtüsü meselesinden nemalandığını ima ediyordu. Bunu bir mağduriyet konusu yapmak ve oya tahvil etmek için çözmediğini iddia ediyordu. Bizler de onca zamanlık bir AK Parti iktidarı olmasına rağmen bu can alıcı meselelerin çözülmemiş olmasına üzülüyorduk.
Hâlbuki görmüyormuş.
Bilmiyormuşuz. Vesayet mekanizmaları falan gibi beylik laflar ediyormuşuz ama o vesayet mekanizmalarının bu kadar çok ve bu kadar derin olduğunu hiç anlamamışız.
O zamanların Türkiye'sinde sadece Meclis'te çoğunluk elde etmekle iktidar olunmadığını biliyorduk ama unutuyorduk. Nasıl olmaz anlamıyorduk. Anlamak istemiyorduk.
Bugün geriye dönük baktığımızda ben artık en azından kendi adıma anlıyorum neden zamana ihtiyaç olduğunu.
Gördük çünkü kaç tane vesayet engelinin teker teker aşıldığını. Meclis'te kanun yapmakla olmuyormuş. Kanun yapıvermek o kadar da kolay değilmiş.
Anayasa Mahkemesi engel çıkarırmış.
Üniversitelerarası Kurul meydan okurmuş.
Gazeteler "411 el kaosa kalktı" diye manşet atarmış. Parti kapatma davaları açılırmış. Anlı şanlı liberaller (daha doğrusu kendini liberal gibi sunanlar) başörtüsü söz konusu olduğunda hemen aslına rücu edermiş. İçlerinden aydınlanmacı faşistler çıkarmış.
Bunların hepsini gördük. Toplumun üzerinde en çok uzlaştığı meselelerde dahi ne kadar kıyamet koparıldığını, ne kadar zor olduğunu ve kadar zaman aldığını gördük. Fakat aynı şeyler tekrar tekrar olmasına rağmen biz aceleciliği bir türlü atamıyoruz içimizden.
Güvenlik kurumlarındaki son düzenleme de bunlardan. Yıllarca konuştuk. Genelkurmay Başkanlığı'nın Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanması gereğini çok söyledik çok yazdık.
Darbe sonrası Türkiye'de birçok düzenleme yapıldı. Askeri kurumlar da elden geçti. Ama bu beklenti gerçekleşmemişti.
Son Kabine atamaları ve hemen ardından çıkan kararnameler sayesinde bu mesele de kendiliğinden ve tertemiz çözüldü. Hayaldi gerçek oldu.
Sivil-asker ilişkilerini gelişmiş ülkeler ve demokratik teamüllere uygun hale getirecek en önemli kurumsal adımlardan biri daha tamamlandı.
Hem de askerin hassasiyetlerini de göz önünde bulundurarak.
Önce bir asker emekli olarak Milli Savunma Bakanı oldu. Sonra Genelkurmay ertesi gün Milli Savunma Bakanlığına bağlandı. Böylece hem asker kurumsal olarak sivil siyasetin kontrolüne alındı hem de askerin itibarı korunmuş oldu.
Kıyamet de kopmadı.
16 yıl önce bu olabilir miydi? Tabii ki olamazdı. Bu noktaya gelmek 16 yıl aldı. 16 sancılı yıl.
Darbe girişimleriyle, terör saldırılarıyla ve bin türlü melanetle boğuşa boğuşa geçen mitinglerle, seçimlerle ve referandumlarla adım adım çözüm üretilen 16 yıl. Bunca hengamenin içinde fark etmemiş olabilirsiniz. Dönün bakın. Nereden nereye geldik. İşte evrim budur. İşte gelişme budur.