Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 22 Ocak 2020

Yağma yok!..

Berlin Zirvesi'nde olup bitenler, 'sahibinin sesi' diyebileceğimiz içimizden birilerinin, 'Libya'da ne işimiz var?' sorusunu hangi maksatla sorduklarını anlamamıza yetti.

Anlaşılan o ki, Türkiye'nin devreye girmesi Libya üzerine yapılan hesapların çökmesine sebep oldu. Zirvenin muğlak bir şekilde geçmesi ve çözümün zamana yayılmaya çalışılması da, birilerinin planlarını revize etme ihtilacı duyduklarının göstergesi.

Arzu edilen sonuç tam olarak alınamamış olsa da, sağdan soldan topladıkları paralı askerlerle bu ülkeyi dizayn etmeye soyunan ve 'Türkiye'nin Libya'da ne işi olduğunu' içimizden birilerine bile sorgulatabilenler, ters köşe oldular...

Detaylar bir tarafa, önce deniz yetki alanları ile ilgili mutabakatı imzalayan ülkemizi yönetenlerin Libya'ya asker göndermekle ne kadar isabetli davrandıkları ayan beyan ortaya çıkmış durumda…

Özel güvenlik gücü şemsiyesi altında 2.500 Wagner mensubu yanında 5 bin civarında Sudanlıyı, belki bir o kadar da Nijerli ve Çadlı paralı askerleri Libya'ya yığanların, 'Türkiye'nin daha fazla asker gönderip göndermeyeceğini' sorgulamaları boşuna değil elbet.

Libya Ulusal Mutabakat Yönetimi ve bütün derdi onu işbaşından uzaklaştırmak olan darbeci Hafter arasındaki çatışmalara bir çözüm bulabilmek için Berlin'de düzenlenen zirve, uluslararası ilişkilerin birilerinin iddia ettikleri gibi esaslı birtakım kurallara bağlı olmadığını bir kez daha netleştirdi.

BM'nin ve Güvenlik Konseyi'nin tanıdığı bir hükümeti lejyonerler yani paralı askerler ile yıkmaya çalışan darbeci Hafter'in uyarılması ve bu maceradan vaz geçmesini sağlamak yerine süreci uzatmaya çalışmanın özeti şu: BM Kurallarının, teamüllerin, diplomasinin hakim olması gereken uluslararası ilişkilerde, çıkarlar ve bunlara dayalı kirli ilişkiler daha ağır basıyor…

HAKLIYIZ VE GÜÇLÜYÜZ DE…
Berlin Zirvesi, Türkiye dışındaki nerdeyse bütün ülkelerin ikircikli davrandıklarını ortaya koyarken, ülkelerini temsilen oraya gelen birçoklarının Cumhurbaşkanımızın söyledikleri karşısında sus-pus olmaları, işin vahametini gösteriyor.

Libya halkının yaşadıkları ve bundan sonra yaşayabilecekleri umurlarında bile olmayan ve petrolü kandan daha değerli görenlerin, bundan böyle de darbeci Hafter'e destek olmayı deneyecekleri, açık.

Meşru yönetimi devirmesine destek olacakları darbeciler sayesinde Libya'nın zenginliklerine ortak olabilme hayali, en önemli motivasyon kaynakları olan bu ülkelerin aynı zamanda Akdeniz'deki enerji kaynakları üzerine de hesapları var tabii.

Libya'da meşru yönetimi devirmek üzere toparlanan lejyonerlerin çoğunun, bazı halkı Müslüman ülkeler tarafından finanse ediliyor olması, işin dikkat çekici yanlarından. Bu ülkeleri ya da ülkecikleri yönetenlerin, kendi menfaatleri için değil, oturdukları koltuğu borçlu oldukları güçler için çabalamaları, sözün bittiği yer.

Başta CHP olmak üzere muhalefet partileri ve onlarla aynı paralelde düşünenler anlamazdan geliyor olsalar da, tarafların net olarak belirlendiği bir vasattayız.

Güya ikircikli davranıyormuş gibi yaparak Türkiye'yi haklarından mahrum etmeye yönelik dış operasyonlara içeriden destek olanların, 'kimden yana olduklarına' karar vermeleri gereken günler geldi de geçiyor.

Akdeniz'deki haklarımızı ve bölge ülkelerinin zenginliklerini sömürme hesabı yapanlara, hem de BM'ninkiler başta olmak üzere uluslararası bütün kurallara uygun bir şekilde set çeken Türkiye'den mi, yoksa bu ülkeyi köşeye sıkıştırmaya çalışanlardan yana mı olacakları, sahiplerinin sesi olanların problemi…