Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 24 Ekim 2018

Doğru söyleyeni…

'Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar' sözünün gerçeği yansıttığını, hepimiz biliriz. Ancak Suudi Arabistan asıllı gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın, büyük ihtimalle doğruları söylemekte kararlı olması sebebiyle başına gelenler, kovulmanın çok çok ötesinde.

Cemal Kaşıkçı'nın Takvim'de de yer alan son röportajında söyledikleri, başta Suudi Arabistan olmak üzere bölgedeki ülkelerin neler yapması gerektiği konusunda son derece doğru şeylerdi. Ancak olup bitenler gösterdi ki bunlar, Washington Post'ta da yazıları çıkan dünya çapında meşhur Suudi Arabistan asıllı bir gazeteci tarafından dile getirilmesi tehlikeli tespitlerdi…

Okyanus ötesinden esen rüzgarlara göre değil, kendi menfaatlerine göre bir çizgi takip etmeleri gereken bazı bölge ülkelerinin, bir şekilde politikalarına nüfuz eden güçlerin adeta oyuncağı haline geldikleri, cümlenin malumu.

Dış güçlerin 'derenin taşı ile derenin kuşunu vurduklarının' farkında olduğu anlaşılan Cemal Kaşıkçı, meselelere 'zararın neresinden dönülürse kardır' anlayışıyla bakıyordu belli ki. İslam ülkelerinin kötü olduğunu bilinen gidişatlarını iyiye çevirebilecek formüller üretmeye çalışması da, bununla ilgiliydi…

Türkiye'yi yeni Ortadoğu'nun temeli olarak görmek, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın 'Kudüs'ten vazgeçen Harameyn'den vazgeçmiştir' sözünü Muhammed bin Selman'ın da söylemesi gerektiğini savunmak, Kaşıkçı'nın doğru, ama olup bitenlerden anlaşıldığı kadarıyla tehlikeli görüşlerinden sadece bazıları.

Türkiye'nin Katar'a karşı sorumlulukları olduğunu ve bunun Suud'a karşı düşmanlık olarak yorumlanmaması gerektiğini de savunuyor Kaşıkçı. Suud medyasının Türkiye aleyhindeki yayınlarına ise şu sözlerle karşı çıkıyor: "İslam ümmetinin kalan iki ana devletinin ilişkilerini bu adamların bombalamasına izin vermemeliyiz."

'Türk yandaşı'…

Sürekli olarak 'Türk yandaşı' olmakla suçlandığını belirterek: "Türkiye başarılı bir ülke. Saygıyı hak ediyor" diyen Cemal Kaşıkçı'nın şu sözleri de oldukça ilgi çekici: "Türkiye ve Suudi Arabistan iki şeye karşı koymakta dayanışma içinde olabilirler. İran'ın bölgedeki yayılmacılığı. Bölgedeki kaos ve yeniden ayağa kalkamama. Ancak, biz bundan siyasal İslam bahanesiyle kaçınıyoruz."

Washington Post'ta yazan biri Suud asıllı bir gazeteci tarafından söylenen 'İslam ümmetinin kalan iki ana devleti', altı kalın çizgilerle çizilmesi gereken bir tabir. Görünüşte İran yayılmacılığı ile mücadele ettiği söylenen Suud'un ne kadar başarılı olabildiği de, ciddi bir tartışma konusu. Esas mesele ise, bölgedeki kaos ve ülkelerin yeniden ayağa kalkabilmeleri konusundaki ümitsizlik.

Kısa vadeli hesaplara dayalı olarak kurulan ve sürekli olarak tavizlerle ancak sürdürülebilen ilişkilerin, orta ve uzun vadede ayağa kalkabilme şansı sağlayabilmek bir yana, geleceği çok daha riskli hale getirdiğinin artık herkes farkında.

ABD ile Suud arasındaki ilişkilerin karşılıklı çıkarlara dayalı olduğu yorumunun ne kadar anlamsız olduğunu anlamak için ABD Başkanı Trump'un son iki ayda sarf ettiği sözlerine bakmak yeter de artar bile.

Doğru şeyler söyleyen Cemal Kaşıkçı, belli ki bu sözlerinden hoşlanmayanlar tarafından öldürüldü. Uyarmaya çalıştıkları tarafından mı, yoksa onları uyandırma gayretini engellemeye çalışanlar tarafından mı katledildiğini, bilmiyoruz…

Ama gerçeklerin er geç ortaya çıkma huyu olduğunu bildiğimiz gibi, birileri engellemeye çalışsa da Cemal Kaşıkçı'nın dile getirdiği doğruların, fertleri arasında yaygın olduğunu da biliyoruz. Bazı yöneticiler hoşlanmasa da, bu böyle…