Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 6 Mart 2018

Teslimiyetçi zihniyet!..

70'ler ve 80'lerde militanlık yapıp, bağımsızlık nutukları attıktan sonra, 90'larda intibaha gelip(!), 'tek kurtuluşumuz var, o da ABD'ye eklemlenmek', yani teslim olmak diyenleri görmüştük...
Gezi Olayları sonrası ve 17-25'ten önceki günlerde, uluslararası sistemin çok güçlü olduğunu ve eğer boyun eğmez isek başımızın derde gireceğini, zaten derde girmeye başladığını dillendirenler türemişti.
Türkiye'nin kendi ayakları üzerinde durma kararlılığı rahatsızlık veriyordu anlaşıldığı kadarıyla.
15 Temmuz'u tezgahlayan sakat zihniyetin temelinde de, esas olarak Türkiye'yi güçlü olanın emrine uygun hale getirmek yani teslim etmek olduğunu artık biliyoruz. 15 Temmuz gecesi TRT'den okutulan korsan bildirinin ana mesajı, 'Türkiye'yi uluslararası sistemin söz dinleyen, uyumlu bir üyesi haline getirmek' idi, malum.
İdeolojik yaklaşımları ve aidiyetleri ne olursa olsun, devlet ve bağımsızlık konusunda bizler gibi düşünmeyen bu kesimde, 'aman başımız derde girmesin' düşüncesindekiler vardır muhakkak.
Ancak ağırlıklı olarak batının ve özelde ABD'nin çok güçlü olduğu, istediklerini mutlaka yapabilecekleri dolayısıyla onlara kesinlikle itaat edilmesi gerektiği kanaatinde olanlarının az olduğu söylenemez.
Bu anlayışa sahip kişilerin kendiliklerinden mi yoksa ikna edilerek mi bu bakış açısına sahip oldukları, üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir konu. Antiemperyalist söylemlerle yola çıkıp, sonunda emperyalizmin istediği noktaya gelmiş olmak, ciddi bir kırılma göstergesi çünkü.
Bu girizgah, dünkü yazıda bahsini ettiğimiz Cezayir asıllı Kamel Daoud meselesine tekrar dönmek için...
İsmini Türkçe olarak Kamil olarak yazabilsek de, Daoud olan soy adını Davud mu yoksa David mi yazacağımızı bilemediğimiz bu kişinin, yukarıda bizdeki örneklerini vermeye çalıştığımız zihniyetin Cezayir versiyonu olduğunu söylemek gerek...

YAĞLI KEMİK...
Kamel Daoud'un, yakın zamanda FETÖ mensupları tarafından satın alındığı iddia edilen Huffington Post isimli sitedeki 'Erdoğan'a açık mektup' başlıklı yazısı, ilk satırından sonuna kadar, yalan ve iftiralarla dolu...
Daoud'un, kucağına oturduğu batılıların verdiği Concourt Edebiyat Ödülü'nün hakkını verebilmek için epey uğraştığını, yazısından anlamak kolay.
Cezayir asıllı olmakla beraber, ülkesinin batılılara kayıtsız şartsız teslim olması gerektiğine inandığı anlaşılan Daoud'un yazdıklarından, Cezayir'i kan gölüne çevirenlere değil maruz kalanlara fatura etmeye teşne olduğu sırıtıyor.
Sadece yazının girişinde yer alan: "Biz daha önce ülkemize halifeliklerini dayatmak isteyenler yüzünden kan ve gözyaşı döktük" cümlesi bile, sömürücüleri temize çıkarmak istediğinin göstergesi.
1830 yılında ülkeyi işgal eden Fransızların, kendilerine has bir Cezayir oluşturmak için 1962'ye kadar yapıp ettikleri, Daoud'un literatüründe hiç yer almıyor mesela.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Setif'te Fransızların 45 bin kişiyi katlederek bastırdıkları özgürlük talepli gösteriler ve sonrasında 1945'ten 1962'deki bağımsızlığa kadar 1 milyon Cezayirlinin hayatlarını kaybetmesi de bir şey ifade etmiyordur Davoud için.
Mektubunda: "Biz güçlü, bağımsız ve ecdadıyla gurur duyan bir ülke hayal ediyoruz" dese de, belli ki batılılara kul ve köle olan bir Cezayir hayal ediyor Kamel Daoud. Aksi durumda kendisine atılan yağlı kemiklerden mahrum kalabilir çünkü...
Kendi ayakları üzerinde durma kararlılığındaki ülkemizin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ziyaretinden hoşlanmaması da, Cezayir'in de aynı kararlılığı göstermesi korkusundan olsa gerek...
Teslimiyetçiler Türkiye'de de Cezayir'de de aynı!.. Yani bunlar böyledir!..