Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 8 Ocak 2018

Yok birbirlerinden farkları...

İsmi, Laurent Richard. Adam Fransız ve anlaşıldığı kadarıyla France 2 muhabiri bir gazeteci... Ülkesine resmi ziyarete gelmiş olan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'na tam da 'FETÖ ağzı' denilebilecek şekilde sorular soruyor:
'Suriye'ye silah gönderdiğiniz için pişman mısınız' ve benzeri, saçma sapan sorular bunlar.
Suriye'ye silah göndermek ve pişmanlık... Öncelikle belki kendi ülkesini yönetenlere sorulması gereken bir soru bu: 'Binlerce kilometre ötedeki bir ülkede ne işimiz var?' gibisinden mesela...
Fransız gazetecinin bahsini ettiği MİT Tırları hadisesine 'velev ki olmuş olsun' mantığı ile yaklaşsak bile, hepi-topu üç-beş araç söz konusu.
Ve bunların terör örgütlerine değil, Suriye'deki Bayırbucak Türkmenlerine gönderildiğini çocuklar bile biliyor artık.
Ancak Fransız gazeteci bozuntusu, belli ki dünyanın değişik yerlerine dağılmak zorunda kalmış FETÖ mensuplarının teşvikiyle, neler olup bittiği ile değil birilerinin menfaatlerine olacak şekilde algı oluşturmakla ilgileniyor...
Suriye'deki terör gruplarına silah göndermekten bahsedilecekse eğer ABD'nin yakın zamanda gönderdiği 4 bin Tır dolusu silah ve malzemeye dikkat kesilmek gerek oysa. Ama gazeteci bozuntusu Türkiye'nin istihbarat teşkilatının yaptığı bir operasyon üzerinden, aklınca ortalığı bulandırıyor.
Suriye dediğimiz yer, 2011'den beri iç savaşın sürdüğü, yüz binlerce insanın hayatını kaybedip milyonlarcasının mülteci haline geldiği, birçok ülkenin askeri güç bulundurup çeşitli terör grupları ile de iş tuttuğu bir ülke...
Müdahil olan devletlerin hemen hepsi binlerce kilometre ötelerden gelmişken, Türkiye bu ülkeyle 911 kilometre sınıra sahip. Suriye'deki her gelişmenin doğrudan etkilediği bir ülke yani. Oradan can kaygısıyla kaçmak zorunda kalan 3 milyon 500 bin insana da ev sahipliği yapıyor...

EFENDİ VE UŞAK...
DEAŞ'ın nasıl ortaya çıktığı ve daha çok kimlerin işine yaradığı soruları cevap beklerken, bu örgüte karşı en ciddi mücadeleyi veren Türkiye'ye yönelik suçlamaların kumpas olduğu çok açık.
Fransız asıllı gazeteci bozuntusu, olup bitenlere tam manasıyla 'Fransız' kalmış olmalı ki, 'terörle mücadelede Türkiye'ye güvenilip güvenilmeyeceği' sorusuyla başlıyor sözlerine... Oysa arşivlere baksa, birçok Avrupa ülkesinde, DEAŞ'a katılmak üzere ülkemizden geçmek isteyenlerin iadeleri sırasında yaşanan skandalların haberleriyle karşılaşırdı...
Fransa'dan gelip ülkemiz üzerinden geçerek DEAŞ saflarına katılmaya çalışanların iadelerine yetkililerinin ne kadar duyarsız kaldıklarını ve ingiltere'nin elini kolunu sallayarak ülkesinden çıkanlar sebebiyle ülkemizi suçlamaya kalktığını da, unutmuşa benziyor ...
Fransız gazeteci bozuntusunun zevzekliğine ülkemizden yapılan destek atışları da ibretlik. Birisi, Cumhurbaşkanımız tarafından fırçalanan gazetecinin 'Türkiye'de artık gazetecilerin soramadığı soruları yönelttiği' açıklamasına yer vermiş mesela...
Cumhurbaşkanımızın Fransa dönüşü uçakta söyledikleri, hakikaten çok önemli:
"Konuya ABD değil Türk'ün bakışı ile bakın. ABD lafa gelince, "Biz terör örgütünün karşısındayız" diyor.
Ondan sonra da DEAŞ'a karşı yine bir terör örgütü olan YPG'yi yanına alarak mücadele ediyor. Medyadan bazıları da tutmuş, "Ne yapsın ABD, tabii ki onlarla yürütecek bu işi" diyebiliyor. Milli ve yerli olmak, yanlışa düşmemek açısından da önemli." Fransa'da gelişmelere Fransız bir gazeteci ve Türkiye'den destek olanlar...
Yok aslında birbirlerinden farkları...
Ama Fransa'daki kendi menfaatleri doğrultusunda konuşuyor en azından... Bizdekiler ise uşaklık peşinde...