ABD çıkarlarına karşı üç küresel tehdit bulunduğunu söylüyordu. Birincisi "Revizyonist güçler Çin ve Rusya"ydı.
Terörü destekleyen, toplu katliama yönelik silahların peşinden gitmekle suçladıkları" İran ve Kuzey Kore" de ikinci sıradaydı.
Üçüncü tehdit olarak da radikal grupları gösteriyordu. Radikal gruplar dediği selefivehhabi terör örgütleriydi. McMaster Suudi Arabistan'ın geçmişte bu örgütlere destek çıktığını söylüyordu. Suudi Arabistan'ı eleştirir gibi gözükürken aslında mükemmel bir taktikle aklıyordu. Cümleleri içinde "S.Arabistan bunu geçmişte yaptı" diyerek aslında bilinçaltına "Şu anda yapmıyor" diye mesaj yerleştiriyordu. İşin korkunç ve utanç verici olan bölümü ise "Radikal terör örgütlerinin bugün ana sponsoru Türkiye ve Katar" demesiydi.
Dışişleri Bakanlığımız Trump'ın Ulusal Güvenklik danışmanı tarafından yapılan bu açıklamaya şiddetle tepki gösterdi dün.
Ancak Türkiye'nin sadece bir kınama ile olayı geçiştirmemesi ve konuyu ciddiye alıp tedbirli olması gerekiyor. Çünkü Trump'a en yakın isimlerden olan bu General'in utanç verici iddiaları, Türkiye'nin başına yeni çoraplar örmeye hazırlandıklarının delili olarak karşımıza çıkıyor. DEAŞ terör örgütü üyesi 4500 kişiye Rakka'dan otobüs kaldıran pişkin bir devletten bahsediyoruz. O tahliye edilenlerin bir bölümü Amerikan üslerinde ağırlanıp, Mehmetçiğin koruduğu İdlib'e saldırtıldı.
İdlib'in 5 köyü şu anda Amerika'nın otobüslerle taşıdığı DEAŞ üyeleri tarafından ele geçirildi. Suriye'deki terör örgütüne taşınan 4 bin TIR'ın üzerindeki silahlar da cabası. Osman Öcalan "Amerika PKK'yı bahara hazılıyor. Baharda Türk hedeflerine saldırtacak" diyor.
ABD Başkanı Trump "DEAŞ'ı Amerika kurdu" dedi. Bundan daha açık-seçiksarih bir itiraf ve delil olur mu? Teröre en büyük desteği veren ülkenin Ulusal Güvenlik Danışmanı "Türkiye terörün sponsoru" diyorsa ona "Utanmaz adam" demek bile aslında yetmez. Ve mutlaka sinsi yeni planlarla geleceklerini bilerek hareket etmek en doğru olandır.
Pazartesi günü Amerika'nın Ulusal Güvenlik Stratejisi açıklanacak. Amerika İran'a karşı Ortadoğu'da yeni bir cephe oluşturmak istiyor. Bu cepheye girmeyecek hangi ülke varsa ona teröristleriyle, açıklamalarıyla saldırıyor. Pentagon'un hedefi 2. Dünya Savaşı'ndan sonra yeryüzünde kurdukları GÜÇ SİSTEMİNİ korumak ve daha yukarılara taşımak. İlk hedefte İran var.
"Kudüs kararı"nı bu yüzden aldılar. Amaç Ortadoğu karışsın ve kan gölüne dönsün.
Yemen'de başlatılan S.Arabistan-İran savaşı tüm bölgeye yayılsın. Plan bu...Türkiye İslam Ülkeleri liderlerini toplayarak tüm dünyaya "Birlik" mesajı veriyor, bu sinsi planların canına ot tıkıyor. O yüzden S.Arabistan Kralı'nı Türkiye'deki İslam Ülkeleri İşbirliği toplantısına göndermeyip "Sen İsrail'i ziyarete git" diyen Washington'dur.
Nitekim İslam ülkeleri Devlet Başkanlarının Türkiye'de toplandığı saatlerde İsrail'den "Suudi Kralı'nı ülkemize davet ettik" açıklaması gelmesi boşuna değildir.
Bölgede büyük hesaplar, müthiş satrançlar oynanıyor. Türkiye dünkü toplantıdan "Doğu Kudüs Filistin'in başkentidir" kararı çıkartarak müthiş bir hamle yaptı.
Bölgede en etkin ülke konumundaki Türkiye İslam dünyasına "Yeter artık, oyunlara gelmeyelim, birbirimizle savaşmayalım, birlik olalım" çağrısı yapıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dünkü tarihi toplantıda tüm Müslüman ülkelere "Kudüs fatihi Selahattin Eyyübi diyor ki; Birbirimizle savaşırsak, hasımları yenemeyiz" diye hatırlatmada bulunması güne damgasını vuran en çarpıcı çağrıdır.
General McMaster ve onun gibiler bu manzara karşısında deliye dönüyor. Çünkü onlar İslam coğrafyasındaki bölünmelerden ve ortalığın kan gölüne dönmesinden besleniyorlar. McMaster ayrıca "Türkiye Batı'dan kopuyor" diye suçluyor.
Onun gibilere "Utanmaz adam... Biz kopmuyoruz... Bize darbe yapmaya kalkanlara, saldıran tüm teröristlere sahip çıkıyorsunuz. Müttefikinizin üzerine saldırtıyorsunuz. Siz kopartıyorsunuz" demek lazım ama bunlarda yüz-surat manda derisi...
Umursamazlar! Unutmayın mandanın sadece derisi 50 kiloya kadar çıkabilir.
