Deşifre oldum

Mahir Kaynak, ajan olduğu yönündeki haberleri gazetede görünce, adres değiştirdiğini belirterek şöyle dedi: Eşim ve kızlarımla Moda'da MİT'e ait bir eve geldik. Burada takma isim kullanmak zorunda kaldık

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 20 Mart 2013 Güncelleme 20 Mart 2013, 00:47
Deşifre oldum

İÇİNDEKİLER

Madanoğlu Cuntası üyelerinin birer birer gözaltına alınmasının ardından Mahir Kaynak'ın da MİT ajanı olduğu ortaya çıkar. Kaynak, o günleri şöyle anlattı: 1971 yılının mayıs sonu, haziran başlarıydı. Cunta üyeleri gözaltına alınmaya başladı. Yakalanmayanlar evlerindeki sakıncalı gördükleri kitapları, evrakları toparlayıp bana teslim ettiler. Ben de bunları annemin evinde sakladım ve sonra hiç dokunmadan, teşkilata bilgi vermeden ailelerine teslim ettim. O yıllarda üniversite giriş sınavını, İktisat Fakültesi yapardı. Bu ekibin içinde ben de vardım. Sınav sorularını Trabzon'a götürmekle görevlendirildim. O gün gazetelerde Madanoğlu cuntasından bazılarının gözaltına alındığından söze diliyordu. Akşam yemeğinin başlıca konusu bu oldu. Sınavları yaptık, evraklar kamyona yüklendi. İstanbul'a doğru yola çıktık. Harem adaba vapuru iskelesinden aldığım bir gazetede, MİT ajanı olarak açıklandığım yazıyordu. Orada arabadan indim, evrakları şoför merkeze götürdü. Hemen teşkilatı aradım. Birlikte apar topar eve gittik, eşimi, iki kızımı ve birkaç parça giyim eşyası alarak Moda'da MİT'e ait bir eve geldik.

ADINI SÖYLEYENE CEZA
Bütün gazeteler cuntadan ve benden bahsediyordu. Biri 10 biri 7 yaşında iki çocuğu sürekli evde tutamazdık. Henüz hafızalarda taze olan ismimin, söylenmesini istemiyorduk. Eşim bir oyun icat etti. Herkese başka isim verdik. Kim diğerinin gerçek ismini söylerse, 25 kuruş ceza verecekti. Çocuklar oyunu çok sevdi. Gerçek ismimizi hemen hemen hiç kullanmadık. Moda'da olmamıza rağmen çocuklara Suadiye'ye yaz tatilini geçirmek üzere geldiğimizi söylemiştik. Hayatlarından memnunlardı. Bir süre sonra sorunlar çıkmaya başladı. Hem ben, hem de eşim memurdu. Üniversitede bir gurup öğretim üyesi ve asistan, işe gelmediğim için istifa etmiş sayılmam gerektiğini içeren bir dilekçeyi dekanlığa vermişlerdi. Ben Ankara'ya teşkilat merkezine, karım defterdarlık kontrol memurluğuna tayinimizi bekliyorduk. Bir türlü tayın çıkmıyordu. Kızım Belediye Konservatuvarı Piyano Bölümü'ne gidiyordu. Sınava girecekti, çalışması için piyano yoktu. Sonunda sınava giremedi ve piyanoya veda etti. Şimdi evinde bir anı ve süs eşyası olarak duruyor.

TAYİNİM GECİKTİRİLDİ
Cuntanın mahkemeye verilmesiyle birlikte MİT Müsteşarı Fuat Doğu hedef haline geldi. Söylendiğine göre İnönü'nün desteği ve Sadi Koçaş'ın teşebbüsü ile görevinden alınarak Lizbon'a büyükelçi olarak atanmıştı. Yeni Müsteşar Nurettin Ersin olmuştu. Karım ve ben işlerimizin başına döndük. Her gün adeta bir cadı kazanına giriyor, akşam evimize dönüyorduk. Ama sıkıntılar sürüyordu. Okullar açılmıştı, çocukların ne olacağı belli değildi. Karım otobüse atlayıp Ankara'ya gitti. Daha önce birlikte çalıştığı bir kız arkadaşının aracılığı ile Teşkilat'ın 3 aydır çıkaramadığı tayini, bir günde çıkarttı. Ve biz Ankara'ya taşındık. Ama benim tayinim, henüz çıkmamıştı. İstanbul'da annemin evinde kalmaya başladım. Her gün bir mazeret uydurulup uzun süre atlatıldım."

ANKARA'DA VAKİT ÖLDÜRDÜM
Mahir Kaynak, Ankara'ya tayininin Aralık 1971'de gerçekleştiğini belirterek sonrasını şöyle anlattı: "Ankara'da Teşikilat merkezinde kontr-komünizim dairesinde görevlendirildim. Bu daire teşkilatın özü sayılıyordu. Emek'teki binada, koridordan bozma bir odada tek başıma oturmaya başladım. TKP'nin çıkardığı dergileri okuyup komünizmin taktikleri konusunda bilgimi artıracaktım. Kısa bir süre sonra temel istihbarat eğitimi görmek üzere okula gönderildim. Oradan bütün dünyada bilinen klasikleşmiş istihbarat bilgilerini verdiler. Kurs sonunda ekonomik ve sosyal istihbarat dairesine atandım. Teşkilat'ta kaldığım 9 yıl boyunca ülke içindeki faaliyetlerle bir temasım olmadı. Yeni yerimde kupür, ajans haberleri, seyrek de olsa Teşkilat kaynaklarından alınan raporları değerlendirip vakit öldürüyorduk."

MUHTIRACILARIN İÇİNDEKİ DARBECİ
Her ne kadar Muhsin Batur ve Faruk Gürler, 9 Mart darbesini engelleseler de, her ikisi de 12 Mart muhtırasının altına imza attılar. Fakat 12 Mart generalleri arasında da ikilik vardır. Bir süre sonra Faik Türün başta olmak üzere Memduh Tağmaç, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'la sıkı ilişkileri sayesinde Gürel ve Batur ikilisini etkisiz bıraktılar. Madanoğlu cuntası içinde yer aldığı iddiasıyla yargılanıp beraat eden İlhan Selçuk, "Ziverbey Köşkü" kitabında bu ayrılığı şöyle anlatıyor: "12 Mart 1972. Aylardan Ağustos. Ordudaki terfi ve tayinler açısından önemli bir aydır Ağustos. Hele askeri müdahale ortamında ara rejim yaşanıyorsa üst kademelerdeki değişiklikler olağanüstü önem kazanır. O günlerde İstanbul 1. Ordu Sıkıyönetim Komutanı Faik türün, Ankara'ya gider. Çankaya'ya çıkar. Sunay'a der ki, "Bu ay sonunda Genelkurmay Başkanlığı'na gelecek olan Faruk Gürler, duyduğum kadarıyla marksist tabana istinat eden bir cunta lideri. Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur da öyle."

ZİVERBEY'DE İŞKENCE
Selçuk, Ziverbey'deki sorgulamaları de şöyle anlatmıştı: "1972 yazında İstanbul'da sonradan işkence köşkü olarak yaygınlaşan "Ziverbey"de Türün'ün emrindeki ekipler, bir dizi sorgulama yürütüyorlar. Gözaltına alınan tanıkların samimi itiraflarına bakılırsa, Gürler-Batur ikilisi, marksist tabana dayanan cuntanın liderleridir. Demek ki İstanbul'daki 1. Ordu Komutanı, Ankara'daki Kara Kuvvetleri Komutanı'nı tasviye etmek için gizli bir soruşturma yürütüyor, dosya oluşturuyor. Zevirbey'de sorguya çekilenlerin ağızlarından Gürler-Batur ikilisine yönelik suçlamalar düzenlenmekte, kontrgerillanın özel ekipleri, 1. Ordu Komutanlığı'nın emri ve şemsiyesi altında çalışmaktadır. Kara ve Hava Kuvvetleri komutanlarını sanık sandalyesine oturtmak için hazırlık yapılmaktadır."

YARIN: İKİ TARAFA ÇALIŞAN AJANIN SONU