Muhteşem Kanuni

Osmanlı İmparatorluğu'na 'Altın Çağ' yaşatan Sultan Süleyman, tarihçileri ikiye böldü. Bazı araştırmacılar O'na 'Kanuni' diye hitap ederken, bazıları da 'Bir dahi olduğu için Muhteşem demek daha doğru' yorumunu yaptı

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 13 Kasım 2012 Güncelleme 13 Kasım 2012, 00:15
Muhteşem Kanuni

İÇİNDEKİLER

Osmanlı İmparatorluğu'nda en uzun süre tahtta kalan Padişah Sultan Süleyman'ın isminin önüne konulan iki tanımlamadan hangisinin uygun olduğu hep tartışıldı. Bu konuda görüş bildiren tarihçilerin bir bölümü "Muhteşem"i layık gördü. Bir bölümü ise "Kanuni olması daha doğru" dedi. Ünlü tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı ise Sultan Süleyman için hangi tanımlamanın daha uygun olacağını Taha Akyol ile yaptığı bir programda açıkladı.
Ortaylı, "Bence Sultan Süleyman için 'Muhteşem' tabiri 'Kanuni' sözünden daha uygun bir tanımlama. Sultan Süleyman, dahi ve istisnai bir lider. O çağda böyle bir dahi çıkmıştır. Onun için 'Muhteşem' tanımlamasını daha uygun buluyorum.
Kanunlar, Fatih'ten, Yavuz'dan, 2.
Beyazıt'tan derlemedir. Kanuni, Adaletname'yi çıkardı. Bizler, 18'inci yüzyılda Kanuni demeye başladık'' dedi. Feridun Emecan ise Sultan Süleyman'ı şu şekilde yorumladı: "Kanuni tanımlamasını ilk kez Dimitri Kantemir, 18. yüzyılda kullandı. Ondan sonra Osmanlı tarihçileri de bunu kullanmaya başladılar. Sultan Süleyman dönemi gerçekten imparatorluğun altın çağıdır."

'AMAÇ LEKE SÜRMEK'
Yıllarca yabancı basın, Kanuni dönemine leke sürmek için Osmanlı'nın ganimet için savaş yaptığına ilişkin yalan, uydurma haber ve yorumlar yaptı. Bu haberlere, yorumlara isyan eden Prof. Dr. İlber Ortaylı, bakın ne diyor: "Bunlar uydurmadır. Kıtalar ganimet ekonomisiyle yürüyebilir mi? Politik davranan kişiler, ganimet ekonomisi gibi yalan yanlış sözlerle o altın çağa kara leke sürmek istiyor. Muhteşem Süleyman, Avrupa'yı bileğinin hakkıyla aldı. Osmanlı, sürekli genişlemek zorunda olan bir devletti.
İlerlemenin ucunun olmadığı bu durum vardı.''

OSMANLI ACİZ MİYDİ?
Araştırmacı-Yazar Mustafa Armağan Osmanlı için kullanılan, "Gerileme yalanlarını" deşifre etti.
Armağan gerileme yalanlarını çürüterek, "Osmanlı'yı, ömrünün büyük bir bölümünde gerileme belasıyla boğuşan aciz bir devlet olarak değil, tam tersine, bazı ciddi sorunları bulunsa bile kendini yenileyen, dönüştüren ve çağa ayak uydurma yolunda ciddi adımlar atan dinamik bir devlet ve toplum olarak değerlendirmeliyiz" dedi. Armağan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Söğüt'te başlayıp Bursa'da kıvam kazanan kuruluş döneminde Osmanlı, İstanbul'un fethiyle yükselişe geçmiştir. Bu süreç, zirvesine ulaştığı Kanuni devrine kadar sürmüştür. Ancak bu 'Altın Çağ', Kanuni'nin 1566'daki ölümüyle sona ermiş ve duraklama dönemi başlamış, 2. Viyana yenilgisi ise gerilemeyi belirgin hale getirmiştir. Bunu 18. yüzyıldaki çöküş, 19. yüzyıldaki parçalanma ve nihayet 1922'deki yıkılış izlemiştir. Bu aşinası olduğumuz tabloda dikkat çeken nokta, Kanuni'nin ölümüne kadar geçen yaklaşık 250 yılı olumlu, ondan sonraki 350 yılı ise olumsuz olarak hafızalara girmiştir. Böylece aslında bizim "Osmanlı tarihi" dediğimiz ve öğretme hevesini duyduğumuz tarih, neredeyse asıl tarihinin yarısı bile değildir. Dolayısıyla böyle yarım yamalak bir tarih okuyarak yetişen insanlardan oluşan bir toplumun çağdaş bir tarih bilincine ulaşmaları elbette beklenemez."

'DENiZLERE HAKiM DEĞiL' YALANI!
Osmanlı Padişahları'nın "Sultân-ı Hâkimü'l- Bahreyn" (İki Denizin Sultanı) lakabını alması gibi hususlar dikkate alındığında, Osmanlı Devleti'nin eşine az rastlanan bir Deniz İmparatorluğu olduğu görülmekteydi. Bu gerçeğe karşın, bazı kaynaklar, planlı şekilde, Osmanlı'yı karaya mahkum etmeye çalıştı. Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın bu konudaki saptamaları şöyle: "Osmanlı İmparatorluğu Marmara Bölgesi'nde küçük bir beylik olarak doğdu, gelişti. 150 yıl içinde Balkanlar'da ve Ege'de hâkimiyeti tesis etti. Balkan hâkimiyeti hemen hemen bugünkü Yunanistan'ın tamamını kapsadı. Çok kısa bir süre sonra Adriyatik, Tuna Nehri, Karadeniz kıyıları ve Mezopotamya'ya kadar uzandı. Akdeniz dünyası üzerinde kurulu olan Osmanlı İmparatorluğu bu bölgenin son muhteşem imparatorluğuydu."

DENİZCİLİKTE DE TARİH YAZDI
Yazar Mustafa Armağan'ın bu konudaki değerlendirmelerine bir göz atalım: "Osmanlı, özellikle 16. yüzyılda denizcilikte zirveye ulaştı, göz kamaştırıcı noktaya geldi. Osmanlı denizcisinin görev sahası Kızıldeniz, Hint Okyanusu ve Güneydoğu Asya'ya uzandı. Hint Kaptanlığı ihdas edilip Hint Denizi'ndeki güvenlik sağlandı. Osmanlı, dünya denizcilik tarihine tartışmasız olarak damgasını vurdu."

TEŞEKKÜR
"Tarihte Doğru Bilinen Yanlışlar" adlı yazı dizimize ilham veren yazarlara ve onların kitaplarını halkımıza kazandıran "Tİ- MAŞ" ve "İŞBANK" yayınevlerine sonsuz teşekkür ediyoruz. Bu yazı dizimizde alıntılar yaptığımız kaynaklar ise şunlar: ''TİMAŞ yayınevinden çıkan ve Taha Akyol'un sorup İlber Ortaylı'nın cevapladığı "Tarihin Gölgesinde" isimli kitap, ''Osmanlı Mirası" adlı kitap, Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın, "Yakın Tarihin Gerçekleri" isimli kitabı, TİMAŞ yayınlarından, Araştırmacı Mustafa Armağan'ın "Kır Zincirlerini Osmanlı", ''Maskeler ve yüzler", ''Osmanlı, İnsanlığın Son Adası" isimli kitabı, Prof. Dr. Halil İnalcık'ın, "Devleti Aliyye, Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırma" kitabı (Türkiye İş Bankası yayını)

YARIN: ŞEHZADE MUSTAFA'YI KİM ÖLDÜRTTÜ?