Zor günler bekliyor

2011 yılındaki genel seçimler ve 1 yıl sonra cumhurbaşkanlığı seçimi, Orgeneral Işık Koşaner'in Genelkurmay Başkanlığı dönemine geldi. Bu süreç, Türkiye'de tansiyonun yükselmesine neden olacak gibi görünüyor...

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 30 Aralık 2010 Güncelleme 30 Aralık 2010, 02:28
Zor günler bekliyor

İÇİNDEKİLER

Orgeneral Sebahattin Işık Koşaner, 1945 yılında İzmir'de doğdu. 1965 yılında Kara Harp Okulu'ndan, 1966 yılında Piyade Okulu'ndan mezun olan Orgeneral Koşaner, 1976 yılına kadar Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı çeşitli birliklerde takım ve bölük komutanlığı, Dağ Komando Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı'nda öğretmenlik ve Harekât Eğitim Subaylığı yaptı. Önümüzde 2011 Genel Seçimi, 2012 Cumhurbaşkanlığı seçimi derken tansiyonu yüksek dönemler bulunuyor. Asker sivil ilişkilerinin sağlam bir zemine oturması gibi önemli bir noktada görev yapıyor. Bütün bu zaman diliminde Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda Org. Işık Koşaner oturuyor olacak.

'TSK MİLLİ BİR ORDU'DUR

Koşaner, yaklaşık 80 gündür görevde.
2010 Yüksek askeri Şura toplantıları sonucu bazı kritik eşiklerden geçti. İlker Başbuğ'un Birinci Ordu Komutanlığı'na Hasan Iğsız'ı getirme taktikleri sırasında zorlandı. 29 Ekim cumhuriyet kutlamaları sırasında, Çankaya ile Genelkurmay karargâhı arasında sıkıştı, 3 generalin ataması konusu kriz olmadan zorlukla aşıldı. Ergenekon, Balyoz ve Kafes gibi davalar toplumda tartışılıyor. Bu YAŞ'la birlikte teamüllerin yerini hukuk almıştır. Geçmişte askerin önlerine koyduğu kararları kan terleyerek imzalayan Başbakanlar, hükümetler hatırlandığında gelinen nokta bir devrimdir. Hükümet bir bakıma bu direnç ve kararlılığı göstermeye mecburdu. Kara Kuvvetleri Komutanı olduğu dönemde Işık Koşaner, ulus devlet konusundaki hassasiyetiyle tanındı. Orgeneral Işık Koşaner nasıl bir Genelkurmay Başkanı portresi çizeceğini göreve gelirken yaptığı konuşmada gösterdi. 'TSK milli bir ordu'dur. TSK'da Mehmetçiğin yerini alabilecek hiçbir alternatif yoktur. Türkiye'de tek bir ordu vardır. O da TSK'dır.

Alternatifi yoktur
Küreselleşen terörizm, enerji ve çevre sorunları, siber saldırılar, ekonomik ve finansal krizler, yeni ve salgın hastalıklar, kitlesel göç hareketleri, enerji kaynaklarının dolaşım yollarının korunması, ülkelerdeki iç karışıklıklar, uluslararası sistemi derinden etkilemekte ve güvenlik kavramına önceden algılanması zor boyutlar ekleyerek, ülkeleri ve uluslararası kuruluşları yeni arayışlara zorlamaktadır. Tek kutuplu dünya düzeni yerini, ortak çıkarlar çerçevesinde birleştiren önce bölgesel, devamında küresel barışa daha çok hizmet eden çok kutuplu bir güvenlik sistemine bırakmaktadır." Türkiye'nin simetrikten asimetriye kadar değişen riske ve tehditlerle de karşı karşıyadır. Bu faaliyetlerin asıl hedefi, TSK üzerinden devleti yıpratmak olduğu ortaya çıkmıştır. Kerkük ve diğer tartışmalı bölgelere ilişkin henüz bir çözüm getirilememesi istikrarsızlığı artırması olasıdır. Saldırılar karşısında, itidalle hukuk çerçevesinde kalmaya çalışan Türk Silahlı Kuvvetleri, yargıya müdahale olarak değerlendirilmemek için sınırlı şekilde ve daha dikkatle hareket etmek mecburiyetinde kalmaktadır. Ancak maalesef iftira ve hukuk dışı uygulamalara hedef olmuştur.

Ayrı bir ihtisas gerektirdiğine inandığımız bu konularda, adli yargının değerlendirme ve yargılarında bazı sıkıntılar olduğu görülmektedir TSK'nin şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da hukuka saygılı olmaya devam edecektir. Türk Silahlı Kuvvetleri, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerine aykırı davranışlarda bulunan personelini, dayanaksız iddialara göre değil ancak, eylemleri doğrulandığı takdirde içinde barındırmayacaktır.

HUKUK DEVLETİ İLKELERİ
Genelkurmay Başkanının görevi gereği, her konuda bilgi sahibi olmaya, her kesimden bilgi almaya ve TSK'yı temsilen devlet ve hükümet yetkilileriyle yaptığı görüşmelere doğru bilgilerle gitmeye ihtiyacı vardır. Terör sorununu çözmek ancak ulus devlet ve üniter devlet yapısı içinde mümkün olabilir.
Demokrasi ve hukuk devletinin sağladığı bireysel haklar ve özgürlükler; ulus devlet anlayışımızı, üniter yapımızı, bütünlüğümüzü ve güvenliğimi tehdit edecek şekilde kullanılamaz. Buna müsamaha gösterilemez.''

GÖREVİ ÜÇ YIL
Kara Kuvvetleri Komutanı Ceylanoğlu 2011 yılında emekli olacak. Yerine Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Necdet Özel gelecek. Jandarma'ya atanacak isim önemli görünüyor. Orgeneral Işık Koşaner'i üç yıllık görev süresinin ilk döneminde önemli projeler ve dosyalar bekliyor. Projeler çok yakın geçmişin gündemindeydi, dosyalar ise birçok emekli ve muvazzaf personel hakkında açılan soruşturma ve davalar. En önemli proje sınır birliklerinin profesyonelleşmesi olacak. 90'lı yılların başında Özel Kuvvetler Komutanlığı Kurmay Başkanı olarak bordo berelilere komuta eden Koşaner, halen devam eden çalışma kapsamında profesyonel birliklerin eğitimleri ve görev bölgeleri... Yeni karakol binalarına ilişkin projeler. 'Balyoz Darbe Planı' davası, 'internet andıcı' soruşturması ve 'Ergenekon' davası. Çok sayıda muvazzaf ve emekli askeri personelin tutuklu, sanık ya da zanlı olarak adının geçtiği dava ve soruşturmalar da Orgeneral Koşaner'in görev süresi boyunca devam edecek.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nden belge sızdıran personelle ilgili olarak Başbuğ döneminde Genelkurmay Askeri Savcılığı tarafından başlatılan 13 soruşturmanın da Orgeneral Koşaner'in görev süresi içinde tamamlanması bekleniyor. Prof. Dr. Ergun Özbudun'un Venedik Komisyonu üyesi olarak 'Ordunun Sivil Kontrolü' başlıklı rapor hazırladı: Yasal pencereden bakıldığında Türk silahlı kuvvetlerinin sivil erkin kontrolüne tabi olduğu konusunda en ufak bir şüphe yok. Bununla birlikte ortak görüş, fiili durumun yasal bakış açısından oldukça farklı olduğu yönündedir. Gerçekte, TSK, normalde olduğundan çok daha fazla siyasi özerkliğe ve nüfuza sahiptir.

Türkiye'de asker kendisini Cumhuriyetin kurucusu ve sahibi olarak görmüş ve yakın zamanlara kadar, bu özelliğini çeşitli biçimlerde sergilemiş daha doğrusu sergilemesine izin verilmiştir.
Önceleri Cumhuriyet'in ve devletin sahibi CHP iken, DP'nin 1950'de iktidara gelmesi sonrası bu rolü asker üstlenmiştir. 1960 darbesi sonrasında müteakip bu rolü iyice pekişmiştir. Sonraki muhtıralar ve darbeler ise ordunun toplum, devlet ve bürokrasi üzerinde ciddi bir ağırlık kazanmasına neden olmuştur. Her müdahale ordunun öncülük alanını genişletmiş, sivil siyaseti etkisizleştirmiştir. Darbeler demokrasinin ve siyasal partilerin kurumsallaşmasına engel olmuştur. Askerin, müdahaleler sonrası sivil hayatı düzenlemesi zamanla toplumun, siyasal aktörlerin ve sivil kurumların asker karşısında nedense pasif kalması ile sonuçlanmıştır 2010 YAŞ'ta ve 12 Eylül referandumu sonrasında, milli irade gücünü arkasında hisseden Hükümet olması gerekeni yapmaya çalıştı. Yetkilerini kullanmaya çalıştı.
Hükümetin yaptığı cesaretli, olumlu bir adımdır.
Sivil asker ilişkilerindeki normalleşmenin işaretidir. Sivil-asker ilişkilerinde önemli adımlar atılmaktadır, ancak demokratik standartlara ulaşması için arada hala zamana ihtiyaç vardır.

Sivil asker ilişkilerinde demokratik standartların yakalanabilmesi için anayasada ve yasalarda bir kısım değişiklikler yapmanın yanında anlayışta, askere bakışta değişiklik yapmaya ihtiyaç vardır. Bu çerçevede; Askerlerin kendilerine "darbe dayanağı" yaptıkları, İç Hizmet Kanunu"nun 35. Maddesi kaldırılmalı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu felsefesi ve temel değerleri, çağdaş ve demokratik prensipler çerçevesinde yeni Anayasa'da bütüncül bir sistem anlayışı içinde düzenlenmelidir.