Turgut Özal'ın umutlandığı an

Sırplar'ın Bosna'daki katliamına tepki gösteren dönemin cumhurbaşkanı Turgut Özal'a bir isim önerildi: Prof. Dr. Mustafa Kahramanyol... Özal, Kahramanyol'un önerileri sonrasında umutlandı ve 'Seni bana Allah gönderdi' dedi

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 28 Ekim 2010 Güncelleme 09 Aralık 2010, 15:02
Turgut Özal’ın umutlandığı an

İÇİNDEKİLER

Bosna'daki gelişmelerden ve Sırplar'ın giriştiği soykırımdan Cumhurbaşkanı Turgut Özal hayli rahatsız olmuştu.
Çözüm arıyor ve Türkiye'nin neler yapabileceği konusunu araştırıyordu.
Özal, bu amaçla peş peşe görüşmeler yaptı.
Hiç birinden tatmin olmadı. Dışişleri Bakanlığı ile yaptığı görüşmelerden de bir sonuç alamadı.
Özal'ın kafasında hep aynı soru vardı:
Ne yapmalıyız?
Sonunda kendisine bir isim bildirildi.
Bu kişi bir askerdi ve bölgeyi de bölge insanını da çok iyi tanıyordu. Prof. Dr,.Mustafa Kahramanyol, Başbakan Süleyman Demirel tarafından Balkan İşleri Müşaviri sıfatıyla henüz göreve getirilmişti.
1993 yılının Şubat ayında kendisini İstanbul Harbiye Orduevi'ne çağırdı. "Ne yapmak lazım?" sorusunu O'na da sordu. Kahramanyol, Türkiye'nin yapması gerekenleri tek tek sıraladı. Ayrıntılı olarak Özal'ın önüne konulan planın ana başlıkları şunlardı:
1) Boşnak Ordusu'nun eğitimi.
2) Bosna'ya silâh sevkiyatı.
3) Bosna'ya uygulanan ambargonun kaldırılması için BM'de aktif rol.
4) Bosna Ordusu'nun harekâtının planlanması.
5) İcap ederse bölgeye gönüllülerin gönderilmesi.
Turgut Özal, anlatılanları dikkatle dinledi. Duydukları kendisini gerçekten çok heyecanlandırmıştı.
Prof. Kahramanyol'un sözlerini bitirmesi üzerine, "Seni bana Allah gönderdi" dedi:
- Çok güzel... Bu konuda daha geniş katılımlı bir toplantı yapalım. Aradan çok geçmeden planlanan toplantı gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kemal Yamak, ilgilileri tek tek arayarak toplantının yeri ve saatini bildirdi.
Toplantı, Cumhurbaşkanı'nın TBMM'deki çalışma odasında yapıldı... MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Özdem Sanberk ile Genelkurmay İstihbarat Başkanı Koramiral Atilla Tuzman'ın da katıldığı toplantıda, başrolde Başbakanlık Balkan İşleri Koordinatörü Prof. Dr. Mustafa Kahramanyol vardı. Kahramanyol, Bosna haritasını masaya açtı. Sırp, Hırvat ve Boşnak kuvvetlerinin konumlarının da işaretlendiği bu harita üzerinden ayrıntılı bilgiler verdi. Türkiye'nin yapması gerekenleri uzun uzun anlattı. İlginçtir, kimse konu ile ilgili bir değerlendirmede bulunmadı.
Herkes, defalarca "Doğru ve güzel" diyerek, anlatılanları tasdik etti.
Özal da devletin ilgili kurumlarına "O zaman harekete geçin" talimatını verdi.
Buna rağmen, Türkiye Cumhuriyeti Devlet olarak koordineli bir şekilde harekete geçemedi. Özal'ın vefat etmesi ile Bosna defteri kapandı. İkinci toplantı yapılamadı.

ÇATIŞMA BİTMELİ
Amerika, artık Balkanlar'daki bu çatışmaların sona ermesi gerektiğine karar vermişti.
Uzaması, Amerikan çıkarları açısından istenmeyen sonuçlar verebilirdi. Balkanlar'da arabuluculuğa soyunan ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Holbrooke, ateşkes ve barış anlaşması için bütün ağırlığını koydu. Miloşeviç, Tucman ve İzetbegoviç ABD'de bir araya getirildi. Bu, dünyada eşi ve benzeri görülmemiş bir buluşmaydı. Anlaşma, Dayton'da bir Amerikan askeri üssünde imzalanacaktı. İzetbegoviç, kendilerine dayatılan şartları son derece ağır buluyordu. Miloşeviç, çok daha fazla taviz elde etmek istiyordu.
Tucman da önüne koyulan şartları beğenmemişti. Her üç lider de anlaşmayı imzalamak istemedi. Bunun üzerine tehditler devreye girdi... Liderlerin dünya ile ilişkileri kesildi. Hepsine askerî üste "tutuklu" muamelesi yapıldı. Daha da ileri gidildi, tehditler ve hakaretler yağdı. Başrolde ise, Richard Holbrooke vardı. Sonunda bir anlaşma ortaya çıktı. Özellikle de Boşnaklar'ın, Osmanlı İmparatorluğu'na dayatılan Sevr benzeri bir antlaşmanın altına imza atmaları sağlandı. Dayton'da, tehdit, hakaret ve küfürler arasında ortaya çıkan bu metnin adına da "Barış Antlaşması" denildi!
Amerika, başta Almanlar olmak üzere Avrupa'nın Balkanlar'da giriştiği bu operasyondan rahatsız olmuştu. Hem de Boşnakların ellerine geçirdiği yeni silâhlarla ciddi kazanımlar elde etmesinden korkmuştu. Dayattığı barış planı ile "problemi" kendince kökünden çözdü