Ankara'da sürek avı

Aliya İzzetbegoviç'in en güvendiği isimlerden Dr. Uglanin, Başkent Ankara'ya geldi. Sırplar, Dr. Uglanin'in öldürülmesi için bir ekibi Türkiye'ye gönderdi. Günlerce suikast için birçok plan yapan militanlar, amacına ulaşamadan geri döndü...

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 26 Ekim 2010 Güncelleme 09 Aralık 2010, 15:04
Ankara’da sürek avı

İÇİNDEKİLER

Dr. Süleyman Uglanin, Bosna'daki SDA Partisi'nin kurucularındandı. Aliya İzetbegoviç'in de en güvendiği isimlerden biriydi. Boşnaklar'ın Sancak'ta organizasyonu olmadığı için orayı teşkilâtlandırmak üzere Sancak'a gitti. Sırplar, Süleyman Uglanin'i adım adım takip ediyorlardı. Uglanin de durumun farkındaydı. Tam tutuklanacakken, Sancak'ı terk edip Türkiye'ye geldi. Uglanin, Boşnaklar için önemli bir isimdi. Dönemin Başkanı Süleyman Demirel'in bilgisi dâhilinde Ankara'da kendisine bir ev tutuldu ve meşru siyasî faaliyetini 3 yıl süreyle Ankara'da sürdürdü. Dayton Anlaşması'nın ardından da Sancak'a geri döndü. Sırplar, Uglanin'in Ankara'daki faaliyetlerinden oldukça rahatsızdılar. Ayrıca, Başbakanlık Balkan İşleri Koordinatörü Prof. Dr. Mustafa Kahramanyol'a da diş biliyorlardı. Uglanin ile birlikte Kahramanyol'u da "millî düşman" ilân ettiler. Doğal olarak "milli düşman" ilan etmenin bir de sonucunun bulunması gerekirdi. Miloseviç yönetimi, her iki isim için de "vur emri" çıkardı.

ÇETNİKLER YOLA ÇIKTI
Vur emri'nin ardından, suikast konusunda özel eğitimli iki çetnik militan, büyük bir gizlilik içinde Ankara'ya doğru yola çıktı. Önce, Uglanin ve Kahramanyol'un bulundukları yerler tespit edilecek, ardından suikast gerçekleştirilecekti. Suikastçılar, günlerce Ankara'da kaldılar. Prof.Mustafa Kahramanyol'un evi askeri garnizon içindeydi. Süleyman Uglanin ise, son derece gizli bir yerde kalıyordu. Bulunduğu yeri bilen insan sayısı bir elin parmakları kadar azdı. Üstelik, dışarı çıkmıyor ve özel olarak korunuyordu. Çentikler, her iki hedefe de ulaşamadı. Suikastı gerçekleştiremeden Sırbistan'a geri dönmek zorunda kaldılar.

LAHEY'DE ORTAYA ÇIKTI
Ne Uglanin, ne de Kahramanyol, o günlerde böyle bir gelişmeden haberdar değildi.
Sırbistan tarafından özel olarak görevlendirilen iki çetnik militanın kendilerini öldürmek için Ankara'ya geldiğini bilmiyorlardı. Aradan yıllar geçti... Lahey'de mahkeme kuruldu. Savaş suçlularının yargılanmasına başlandı. Olay, Lahey Adalet Divanı'na verilen ifadeler sırasında ortaya çıktı. Sırplar, gerçekten bu iki ismin ortadan kaldırılmasına büyük önem veriyorlardı.

Boşnaklar'
a pek çok konuda onlar tarafından yardım edildiğini düşünüyorlar, ortadan kaldırılmaları ile birlikte Aliya İzetbegoviç yönetiminin sıkıntıya gireceğini düşünüyorlardı. Bu iki ismin ortadan kaldırılmasına bu kadar önem vermelerine rağmen, Ankara'da gerçekleştirmeyi planladıkları suikastı hayata geçiremediler. Suikast gerçekleşmedi, ama... Sırpların Lahey'deki suç dosyalarına Ankara Suikastı da sınır ötesinde işlenmesi planlanan bir suç olarak eklendi. Boşnakları yok etmeye kararlı Sırplar, Türkiye'ye diş biliyorlardı. Türkiye, belki Boşnaklar'a ciddi bir para yardımı yapmamıştı, ama büyük organizasyonlara girişmiş, ciddi imkânlar sağlamıştı.

TÜRKİYE'NİN ETKİSİ

Bosna'ya gönderilmek üzere Türkiye'de para toplanması alabildiğine kolaylaştırıldı. Gönüllü kuruluşların Bosna"ya yardımda bulunmalarına izin verildi. Devlet, bu organizasyonların hiç birini kontrol etmedi. Boşnak subay ve astsubaylar, Türkiye'de eğitildi. Binlerce Boşnak ailenin Türkiye'de ikamet etmesi için her türlü kolaylık sağlandı. Boşnakların kalmaları için özel misafirhaneler oluşturuldu. Ayrıca, BM nezdinde ambargonun kaldırılması için diplomatik olarak bütün yollar denendi. Bunlar bütün dünyanın gözleri önünde gerçekleşen ve görünen faaliyetlerdi. Türkiye üzerinden gerçekleştirilen ve batılı istihbarat güçlerinin de pek fazla çözemediği faaliyetler ise, Sırplar'ın canını sıkan asıl konuydu!


ÇİLLER'İN 10 BİN DOLARLIK 'ÇEK' AYIBI

Süleyman Demirel'in ardından Başbakanlık Koltuğu'na oturan Tansu Çiller de Bosna'ya yönelik olarak propaganda değeri yüksek işler yaptı... Sırp saldırıları bütün hızıyla devam ederken, Tansu Çiller, Türkiye'deki bazı çevreler tarafından Bosna'ya gitmeye ikna edildi. Ardından Pakistan'ın Bayan Başbakanı Benazir Butto ile irtibata geçildi.

Bosna'ya gitme fikri kendisine aktarıldığında Benazir Butto tarafından da son derece olumlu karşılandı. İslâm ülkelerinin başında bulunan iki bayan başbakan Saraybosna'ya gidecek, orada bütün dünyanın gözleri önünde Sırp katillerin durdurulması çağrısını yapacaktı. İki bayan Başbakan Hırvatistan üzerinden Bosna'ya geçeceklerdi. Önce, ziyaretin planlamasını yapmak üzere bir teknik heyet Hırvatistan'a gitti.
Türkiye'nin Zagrep Büyükelçiliği'nde Hırvat ve Pakistan'dan gelen yetkililerle gezinin ayrıntılarını görüşmek için toplandılar. BM yetkilileri, bu geziyi engellemek için ellerinden geleni yapıyorlardı.

BENAZİR BUTTO'NUN RESTİ

Toplantı devam ederken, Hırvatlar kendilerine ulaşan bir bilgiyi aktardılar:
- Sayın Başbakanları Zagrep'ten Saray Bosna'ya götürecek uçakların pilotları, can güvenlikleri olmadığı için uçmak istemiyor. Aslında böyle bir durum yoktu. Bütün amaç, dünyada büyük yankı uyandıracak bu geziyi engellemekti. İlginçtir, Türkiye'den gelen bazı yetkililer de teslim olmuş gibiydi. Onlar da ortaya çıkan bu şartlarda gezinin iptâl edilmesinden yanaydı. Dışişleri memurları "iyi o zaman" dediler: Tansu Hanım gelmesin.

Başbakanlık Balkan İşleri Koordinatörü Prof.Mustafa Kahramanyol tam bu sırada Pakistan'ın Zagrep Büyükelçisi'ne döndü:
- Acaba Benazir Hanım'la irtibata geçseniz, kendi uçağı ile Saray Bosna'ya gelme fikrine nasıl bakar? Hemen ardından ekledi:
- Sırplar, Pakistan Başbakanı'nın uçağını düşünmeye cesaret edemezler.
Türkiye'nin Saray Bosna Büyükelçisi Şükrü Tufan da bu fikri destekledi.
Ardından, Pakistan'la irtibat kuruldu.
Benazir Butto'ya durum aktarıldı ve geziyi kendi uçağı ile gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceği soruldu. Benazir Butto, "tamam" dedi. Kendi uçağı ile geziyi gerçekleştirme fikrine olumlu yaklaştığını bildirdi. Bu kadarla da kalmadı, telefonu çevirip, Başbakan Tansu Çiller'le irtibata geçti:
- Ben gidiyorum, istersen sen de gel.
Çiller teklifi kabul edince, BM yetkileri, iki bayan Başbakan'ı Saray Bosna'ya götürmeyi kabûl etmek zorunda kaldılar. İlginçtir, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, bu geziye başından beri sıcak bakmıyordu.
Çiller, Saray Bosna'ya geldiğinde, tecrit etmek ve diğer Türk yetkililerle görüştürmemek için ellerinden geleni yapıyorlardı.

'KİMSE BİR ŞEY YAPAMAZ'
Buna rağmen, Boşnakların desteği ile kendisini Başbakanlık Binası önünde ilk karşılayan Prof. Mustafa Kahramanyol oldu. BM yetkilileri, güvenlik gerekçesiyle Çiller'in başına miğfer geçirmişler, ayrıca çelik yelek giydirmişlerdi. Bu kıyafetlerle oldukça komik görünüyordu.
Kahramanyol, "Hoş geldiniz Sayın Başbakanım" dedi:
- Bence bu üzerinizdekileri çıkarmalısınız.
Siz Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanısınız.
Sırp katiller bile Türkiye Başbakanı'na bir şey yapmaya cesaret edemez.
Çiller de üzerindekilerden sıkılmış olacak ki, bu tavsiyeye uydu. Başından miğferi, sırtından çelik yeleği çıkarıp attı.
Pakistan Başbakanı Butto da aynısını yaptı. Çiller ve Butto'nun Saray Bosna'ya gelişleri, bütün dünyada büyük yankı uyandırdı. Boşnak yönetimine de büyük moral verdi.
Gezi sırasında gerçekten de hiçbir Sırp tetiğe basamadı. Türkiye ve Pakistan başbakanlarına karşı harekete geçmeye kimse cesaret edemedi.
Çiller'in bu büyük cesareti, gezinin sonunda tam bir skandala dönüştü. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, cebinden bir çek çıkardı ve Bosna Cumhurbaşkanı Aliya İzetbegoviç'e verdi. Çekin üzerinde de sadece 10.000 dolar yazıyordu. İzzetbegoviç, çekin üzerindeki komik rakamı görmesine rağmen, teşekkür etti ve Çiller'in Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı sıfatı ile kendisine verdiği 10.000 dolarlık yardım çekini cebine koydu.

Koskoca Türkiye Başbakanı'nın yaptığı bu yardım, tek kelime ile komikti. Çünkü, Türkiye, Boşnaklar'a direk para vermemesine rağmen, gerçekten büyük masraflar etmişti.
Denizi başarı ile geçmiş, ancak Saray Bosna'da derede boğulmuştu. Buna rağmen, Boşnaklar tarafından Çiller'in verdiği çekin üzerinde yazan miktar dünya ve Türkiye basınından gizlendi. Böylece, Türkiye ve İslâm Dünyası'nın büyük bir skandalla çalkalanmasının önüne geçildi. Çiller'in Butto ile birlikte gerçekleştirdiği bu gezi, bütün dünyada büyük yankı uyandırdı. Zulüm altında inleyen Boşnakların seslerinin bütün dünya tarafından daha gür duyulmasını sağladı.