Mandrake'nin laneti

Kara büyü mezarlıklara kadar gidiyor. Mezarlıklarda yetişen Mandrake adlı otun ruhlarla temas kurduğuna inanılıyor. Bu ölümcül bitkinin insan ruhunu emerek yetiştiği söyleniyor

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 29 Eylül 2010 Güncelleme 13 Ekim 2010, 11:49
Mandrake’nin laneti

İÇİNDEKİLER

Yakın tarihin bilinmeyenlerine ışık tutan ve iddiaları ile ezber bozan Aytunç Altındal bu kez gizemler dünyasına yol alıyor...

İki gündür İstanbul'un en ünlü casuslarını konuşuyoruz. Bu konuya yine döneriz ama biraz da şu tuhaf olaylara girelim mi? Büyülere, ölülerle ilişkilere ve ayinlere filan?
Esoterik ve okültik ilimlerle başlamaya ne dersin?
Heyecanlı bir film gibi... Gizli ayinlere yolculuk; ı-nı-nın!
Şimdi seni Necromanistlere teslim ederim görürsün...

İyiler mi bari?
Çok... Şaka bir yana bir zamanlar İstanbul'da bu konunun çok büyük ustaları vardı. Mesela Lithomancy denen bir dal var. Taşlarla yapılan büyüler ve şifalar demek... Bir de Necromancy var ki son derece ölümcül bir olay. Lithomancy'nin en büyük üstadı Elmas hanım isimli bir Ermeni kadındı. 1955'li yıllarda 80 yaşındaydı.

Hangi taşlar mesela? Kozmik taşlar. Yani gökyüzünden düşen göktaşlarının parçaları.

Nereden buluyordu bunları?
Aslında nesilden nesle, ailelerden geleneksel olarak aktarılan taşlar. Mesela jais diye, linyit tipi bir taş var... Bunun kocaman bir parçasını serçe parmağınla kaldırabiliyorsun.
Bunlar büyücülük, üfürükçülük gibi dandik bir şifa şekli olabilir mi?
Katiyen... Bu bir bilim. Daha üç ay önce Köln Üniversitesi bu konuda resmi raporlar yayınladı. O taşları kullandığın zaman ruhsal bozuklulukların geçiyor.
Hastalığın ilerlemiyor.

Elmas hanımı anlatsana...
Evi Samatya'daydı, Nazlı Ebe Sokak diye bir yerde. Lithomancy'nin üstadıydı kadın. Bir başka taş daha vardı kullandığı, ismi Demonolis. Şeytan taşı... Jais ne kadar hafifse, bunun da mercimek kadarı bile gülle gibi ağırdı. İnsanda son derece tuhaf bir etki yaratıyor. İşte bu taşla büyü yapılıyor. Mesela bildiğimiz amber var.
Tabiat taşı. Amber öğütülüyor, diyelim ki jais ile birlikte amber tozu bir beze sarılıp bekletiliyor. Onların dilinde Amber, 'kozmik taşın yiyeceği', yani gıdası oluyor.
Öğütülmüş amber, 31 gün jais'in yanında duruyor. Sonra o 'taş tozunu' içiyorsun. O zaman bütün kan deveranın değişiyor.

Tıp doktorları karşı çıkacak buna...
Bütün bunlar simyanın alt dalları. Hiç aklına gelir miydi; karanfil özünün dünyadaki en güçlü ağrı giderici olduğu!
Morfinden de güçlü. Dişin ağrıyor, karanfil yağını al sür anında geçer.

Necromancy'ye gelirsek...
Necro 'siyah' demek. Yani 'kara.' Ölüm de, karanlık bir olay. Ve bu gerçekten çok tehlikeli, çok zor ve çok az yapılan bir büyü şekli.

Haiti'de yapılan woodoo büyüsü gibi bir şey mi? Yani kara büyü mü?
Kısmen... Haiti'de, Jamaika'da yapılan woodoo büyüsü de necromancy'den çıkma aslında. Aynı tür yani. Ama burada ayin yok. Divination dedikleri büyü veya törenlerin hazırlanma safhası var. Bu çok zor bir safha, bir iki ayda ancak hazırlanabiliyor. Diyelim bir şahsa kötülük amaçlı büyü yapılacak, bu büyüyü yapan kişi mutlaka kendi hayatını da tehlikeye sokuyor. Çünkü karşı taraftaki insan şayet kötülük yapmamışsa büyü yapanı vuruyor.

Bütün bunlara inanıyor musun?
Ben sadece onların bakış açılarını naklediyorum sana. Ama 'yapılırken gördün mü dersen, evet gördüm!' Sovyetlerde bulunduğum dönemde bile gördüm. Orada Djuna isimli çok ünlü bir kadın doktor vardı. Bu kadın hem lithomancy hem necromancy yapmasını biliyordu.

Nasıl hazırlandı mesela?
Bir kaç ay sürüyor. Büyü yapılacak insanın vücudundan bir parça alınıyor. Bu, en kolayı olduğu için genellikle saç telleri oluyor.
Tırnak oluyor...

Ben daha çok, İstanbul'da Necromancy olayları var mı onu merak ediyorum!
Olmaz mı? İstanbul'da yapılan Necromancy'lerde genellikle tek bir bitki kullanılıyor, bunun adı Mandrake...

Bizim bildiğimiz sihirbaz Mandrake mi? Hani çizgi roman... Abdullah var yardımcısı!
Bu onun bitki hali... Çok zor bulunan ve çok değişik bir ot. Mandrake'ye sonraları 'adam otu' demişler. İlginç olanı sadece mezarlıklarda yetişmesi. Küçük bir insan boyunda. Ben 64 santimliğini gördüm. 1 metreye yaklaşanlar varmış. Toprağın altındaki kısmında kolları, başı, bacakları olan bir insan gövdesini andırıyor.
Toprağın üstüne baktığın zaman anlamıyorsun Mandrake bin senedir kullanılıyor. 'Topraktan gelen insan' diye bir zamanlar tapmışlar bile bu ota.
Dolayısıyla insan ruhunu emerek yetiştiğine inanılmış.

Bu ot insan vücudunu, kanını gübre gibi kullanmış olabilir mi?
Kim bilir, belki... Mesela mezarlığın sağ ucunda bir tane, ortasında bir tane olabiliyor. Eğer üçüncüyü bulurlarsa orası artık kutsal bölge sayılıyor.

Neden sadece kara büyü demiyoruz?
Necromancy ruhlarla kurulan temas aslında. Ölümcül temas da olabilir, senin hayatındaki bilgileri ele geçirmek için de olabilir?

Haydaaa!
İstanbul'da eskiden Mandrake otunu topraktan çıkarmak için etrafına büyük bir daire çiziyorlarmış. Yeraltındaki gövdesine hiçbir zarar gelmemesi lazım.
Kazdıkları yere hayvan kanı döküyorlar ve ondan sonra köpekleri getiriyorlar.
Köpek eşeleye eşeleye Mandrake'ye kadar geliyor. Ama köpekler bitki ile temas ettiği zaman ölüyor. Bütün bunlardan sonra ot çıkartılıyor topraktan...

İş gederek heyecanlanıyor...
Dinle... Daha sonra Mandrake'yi bir insan ölüsünün üzerine koyuyorlar. Ot, o ölü sayesinde ruhlar alemiyle aracılık yapıyor, iletişim kuruyor... Böylece bitkinin aracılığı ile bir insanın hayatındaki gizleri ortaya çıkarabiliyorlar ya da ölümcül bir büyü yapabiliyorlar.
Bu yöntem bütün dünyada ünlüdür ve 'İstanbul tipi necromancy' diye bilinir.

Bir de bana mumya hikayesi anlatacaktın!
Bu olay 2000 sene öncesine eski Mısır'a kadar dayanıyor. 18. yüzyılda ortadan kalkıp, son yıllarda yine ortaya çıkan bir gelenek bu. Son on senedir yine mumya yenmeye başlandı!

Nasıl yani... Mumyaları toz haline getirip, tozları enfiye gibi çekiyorlar, ya da kaşıkla yiyorlar.
Ve bunun afrodizyak etkisi yaptığına inanıyorlar. Eski Mısır'da krallar, ölünün mumya tozunu altın kaşıkla yermiş! Özellikle Fransa'da, zenginler ilginç olmak için yapıyor bunu. Osmanlı döneminde, İstanbul'da da böyle bir vaka olmuş. Bir Fransız Büyükelçisi, Mısır'dan bir tabut getirtiyor ama zaptiyeler yakalıyorlar. "Nedir bu, ne yapıyorsun" diye soruyorlar. Yıl; 1728'ler... Büyükelçinin adamları diyor ki; 'Bu mumyadır, hediye olarak Fransa'ya götüreceğiz!' 'Ölünün hediyesi mi olur' diyerek, bizimkiler alıp gömüyorlar mumyayı. Çok para ediyor çünkü Fransa'da. Satıyorlar bunları.

ÖLÜMCÜL SANAT NECROMANCY
Necromancy esas olarak bir kehanet yöntemidir. Ölüleri çağırarak veya gerçek anlamda kaldırarak yapılır. Necromanc üstadı, yapmak istediği iş için çok önceden hazırlanır. Bazı durumlarda mezarlıkta yatıp, kalkmaya başlar. Bu şekilde yaşayarak, dünya ve canlılardan uzaklaşıp kendisini tam olarak ölüm vibrasyonlarıyla doldurduğuna inanır.

KEFENLERDEN AYİN KIYAFETİ
Necromancy Necromancy ritüelleri için Necromancer ve yardımcıları uzun süre hazırlanır. Cesetlerden soydukları kefenleri giyerler. Bellerine kurukafalar asarlar. Tuz ve benzeri şeylerden, yani koruyucu manyetizmaya sahip olan her şeyden kaçınırlar. Eski Yunan ölüm tanrıçası Hecate'in kutsal hayvanı köpek olduğu için, köpek eti yerler.

CESETLE CİNSEL BİRLEŞME
Merasim ayın 13'üncü günü tercih edilir. Merasim bitip, istenilenler elde edilince ruha mükafat olarak, bir daha aynı şekilde çağırılmaması için ceset yakılır. Necromancy ritüellerinin başka bir şekli de Nercomancer'ın cesetle cinsel birleşmede bulunmasıdır. Bu işlemin ruha hayat vereceğine inanılır.