Tarihi 28 Haziran 2017

Oğuzhan Küçük

İran sınırına yakın Tekeli- Gedik Tepe'de vatani görevini yaparken şehit düştü Oğuzhan Küçük. PKK'lı teröristlerin bizden kopardığı sayısız vatan evladından bir tanesi.
Hatırası muhakkak yetkililer tarafından yaşatılacaktır.
Ailesi ve yakınları bir yandan canlarını kaybetmenin acısını öbür yandan da şehit yakını olmanın sürurunu ömür boyu taşıyacaklardır.
Bizim içinse ülkemizin, yurdumuzun, vatanımızın, devletimizin bu günlere gelmesi için canını feda eyleyen binlerce kahramandan bir tanesi olacak.
Ne minnettarlığımız azalacak, ne de onun ve nicesinin hikayesini çocuklarımıza anlatmaktan vazgeçeceğiz; ne zaman aklımıza gelseler içimize bir acı oturacak.
Oğuzhan Küçük'ün şehit olduğu babasına söylendiğinde kendisi de bir asker olan babası hiç ağlamadı.
"Böyle habere üzülünür mü" dedi, "Utanmasam şurada sevinçten ağlarım" diye ekledi.
İnsan şehit olan evladına üzülmez mi? Bir daha göremeyecek olmanın üzüntüsünü yaşamaz mı?
Tabii ki şehitlik müjdelenen bir makamdır ancak kaybına üzülmek de gerekmez mi?
Belki bir çoğunun aklına bu sorular geldi. Anlayamadılar şehit babasının sözlerini. Çok da haksız sayılmazlar.
Şehit babasının söyledikleri 'ol'madan anlaşılacak cinsten değil. Onun gibi olanların söyleyebileceği, onun gibi olanların anlayabileceği bir söz.
Şehidin babası da bir asker.
Gazetelerin bir kısmı emekli asker veya eski asker diyerek verdi bu haberi.
Ama çok önemli bir detayı bilerek es geçtiler.
Şehidin babası ordudan ihraç edilmiş bir asker. 28 Şubat Süreci'nde irticacı olduğu için ordudan atılmış yüzlercesinden sadece biri.
İki oğlunu da asker yetiştirmiş ve kendisini irticacı diye atan orduya asker vermiş.
İki oğlunun biri şehit oldu, diğeri vazifede. Şehit olacağı günü bekliyor.
Evet, devlet düşmanı olmakla itham edilen, anayasal düzeni değiştirmek istediği iftirasına uğrayan bir baba düşünün.
Bu suçlamalarla askeriyeden ihraç ediliyor. Yıkmakla itham edildiği devleti korumak için iki evlat yetiştiriyor ve o iki evlattan bir tanesi vazife başında şehid oluyor.
Babası ise şehadet haberini 'Utanmasam oynarım' diye sevinçle karşılıyor.
Hikaye, masal, gerçeküstü bir kurgu değil...
Dün yaşandı, bu topraklarda.
Devlete millete zararlı diye ordudan ihraç edilen bir 'adam'ın oğlu devleti milleti korurken canını feda etti.
Adam ise devleti milleti korumak vazifesini kutsal saydığı için bu haberi sevinçle karşıladı.
Peki bu ülke bu insanlara borcunu nasıl ödeyecek?
Bu yazıyı yazan, okuyan, her gün kalkıp işine gücüne giden insanlar, doğan her bebek, hayatını huzurlu bir şekilde tamamlayan her ihtiyar...
Hepimiz bu insanlara borcumuzu nasıl ödeyeceğiz?
Yitip giden canların bedeli zaten olmaz ama sinelerinde yer alan vatan sevgisinin, zihinlerini dolduran bu soylu düşüncenin karşılığını nasıl vereceğiz?
Mümkün değil, dünyanın bütün servetleri bir araya gelse de önlerine serilse, memleketin tapusu bu insanlara verilse giden canın karşılığı olamaz.
Bereket o büyük insanlar bizden bedel istemiyorlar yoksa bu borç kapanmaz, iki cihanda peşimizi bırakmaz.