SAVAŞ AY

SAVAŞ AY

Tarihi 12 Mart 2010

Turhan Selçuk bu defa 12 Mart'ı beklemedi

Yıl 2001. Bir sinema filmi yazıp çektim, kurgusu, montajı bitti, kopyaları yapıldı işin dağıtım, reklam, pazarlama kısmı kaldı. Şimdi bize güzel bir afiş lazımdı.
Filmin adı 'Dansöz'dü. Roman mahallelerinde doğup büyüyen çengi kızlarla, devriye müzisyenlerinin hayatını anlatan bir öyküsü vardı.
Afiş konusunda fikirler uçuşuyor etrafta. Ben demokrat yönetmenim ya, herkesi dinliyordum. Sonunda kararı kendim veriyordum o ayrı.
Benim de aklıma gelen bir şeyler de vardı elbet. Bir gün toplantı yaptığımız salonda herkesin şaşkın bakışları arasında bir telefon görüşmesi yapıyordum.
Şaşkınlıkları, lafın arasında birden telefona sarılıp, Turhan Selçuk'u aramamdan dolayıydı. "Ne alakası var şimdi?" gibi bakıyor herkes.

YOLLA GELSİN

Birkaç dakika sonra Turhan Abi karşımdaydı:
-Abi selam, elini, gözünü, kalbini öper Savaş Kardeşin
- Estağfurullah Savaş'ım hayırdır, ne güzel sürpriz
- Sağ ol ustam. Çok özeldim hem sesini duyayım hem de başım darda yardım isteyim abimden dedim - Yahu senin halledemeyip de benim çözeceğim iş mi var bu âlemde kerata
- Verme bana böyle irtifa abi, sahi sanıp şımarırım bak
- Söyle bakalım neymiş mesele?
- Abi Dansöz Filmi çektim, yakında vizyona girecek ama afişim yok henüz
- Eeee?
- Afişte değişik bir hava olsun istiyorum abi.
- Afiş önemli tabii
- Abi terbiyesizliğime verme ama senin desenlerinden biri olsun istiyorum
- Hangi desenler?
- Sana hikâyenin özetini yollayayım, o zaman hemen tamam diyeceksin
- O kadar iddialısın yani ha ha haaa
- Abi kıyak hikâye valla. Hep yaşanmışlık, tanıklık süzmesi
- Sen o âlemlerde büyüdün öyle ya. Yolla o zaman gelsin bakalım
- Yaşaa canım abim.

BAYILDILAR VALLA

Sonrasında aynen dediğim gibi oldu. Turhan Abi hikâyeyi okudu pek sevdi. Övücü sözleriyle cesaret verdi bir sonraki konuşmamızda.
Ve muhteşem bir desen yolladı. Bizim hiç bi haltı beğenmeyen, snop gençler bile bayıldı, bayıldı, bayıldı. Gidip en kral matbaayı bulup dev gibi bastırdık afişi.
Taksim'in koca binalarından birinin ön yüzüne de dev bir tıpkısını iliştirdik o afişin. Film haftalar sonra oynayıp vizyondan kalktıktan sonra bile konuşuyordu o afiş.
Aslında film değil de Turhan Selçuk Usta'nın o muhteşem çizgileriydi.

KIYMETLİ EVLAT
İçimi titreten ölüm haberini alınca sadece bu ortak anımız değil daha nicesi uçuştu aklımda.
Milliyet'te birlikte çalıştığımız günler, eski Bab-ı Ali'yi onun ağzından dinlediğimiz, feyz aldığımız, ders aldığımız, ibret aldığımız bin tür anlatısı geldi çöreklendi dimağıma.
Bu defa 12 Mart hiçbir şey yapamayacak ona. Çünkü çizgiye yansıttığı ince mizahı, çizerek en ağır eleştirileri yapması, bin sayfa yazılara bedel karikatürlerindeki haylazlık bu defa tarihe ve takvime çalım attı. O tek fırça darbesiyle 12 Mart, 12 Eylül gibi darbelere fena darbe vurmuştu.
Bazı haberlerde "Türk Mizahı Babasını Kaybetti" türünden başlıklar gördüm üzüldüm. Onun etki alanını, üretim alanını ve iç zenginliklerini sadece mizahla sınırlamak haksızlık olur çünkü.
Doğru başlık "Dünya Çok kıymetli bir evladını kaybetti" olmalıydı.