Nihat Hatipoğlu

NİHAT HATİPOĞLU

Tarihi 26 Ağustos 2016

Çocuklarımızı, terör örgütlerinden nasıl koruruz?

Öncelikle onlara insan olmayı, vicdanlı olmayı öğretmeliyiz. Akıllarını başkasına emanet etmemeleri gerektiğini anlatmalıyız. Sonra da, onlara Kuran-ı Kerim'i ve Hz. Peygamber'in (s.a.v.) ahlakını öğretmeliyiz. Kuran-ı Kerim'i kabul edip, sahih hadisleri inkâr eden insanların tehlikeli ve bazı yerlerle bağlantılı olduğunu anlatarak. Çünkü hadisleri inkâr etmek, şefaati inkâr etmek ve Hz. Peygamber'in (s.a.v.) algısını kirletmekle O'nu etkisizleştirmek fikrinin arka boyutunda kendi hoca, önder ve din adamlarını onun yerine yerleştirmek fikri vardır. Efendimizin tartışıldığı yerde şer vardır. Bela vardır. Maneviyatsızlık ve kokuşmuşluk vardır. Efendimiz, Kuran'ı anlamada yegâne dengedir.

* Tasavvufa karşı duruşumuz ne olmalı?
- Tasavvuf İslam'ın manevi, sevgi ve merhamet cephesini gösterir. Doğru bir tasavvufi edep insanı insan eder. Çünkü tasavvufun özünde; rahmet, hoşgörü ve af vardır. Yanlış uygulanan bir tasavvufi anlayış, istismar kapısı haline gelir. İstismar edilen bu tür yerleri bahane ederek, bütün tasavvufa saldırmak yanlıştır. İnsanları seçeneksiz bırakmaktır.
* Tasavvufta şeyhin konumu nedir?
- Tasavvufta şeyh, insanı eğiten ve doğru yöne yönlendiren bir öğretmen gibidir.
* Şeyhim beni cennete gönderebilir mi?
- Şeyhin sana ancak hakikate giden yolu gösterir. Senin cennet veya cehennemine karar verecek olan sadece Yüce Allah'tır. Yüce Allah da senin imanına ve ameline göre karar verir. Netice hüküm O'nundur. Dilerse affeder, dilerse azap eder.
* Hz. Peygamber (s.a.v.) şefaat edecek mi?
- Şefaate müsaade eden Yüce Allah'tır. Bütün yetki Allah'tadır. Yüce Allah'ın müsaadesi ile Hz. Peygamber (s.a.v) şefaat edecektir. Şefaatin sınırını Yüce Rabbimiz belirler. Şefaati inkâr edenler Mutezile gibi sırat-ı müstakimin dışında, ehl-i sünnetin dışındaki mezheplerdir. Kuran-ı Kerim'de şefaat yetkisinin Yüce Allah'a ait olduğu belirtilir. Hiç kimse Allah'a rağmen şefaat edemez. Zaten böyle bir iddiada bulunan da yoktur.
* Dini cemaatlere bakışımız ne olmalı?
- O cemaatlerin ne yaptığına bakarız. Eğer Yüce Allah'ın kitabını, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) sahih hadislerini ölçü alıyor, mezheplere ve tasavvufa saygı duyuyor ve Hz. Resul'ün ahlakını önder edinip insanları İslam'a çağırıyorlarsa onlara saygı duyarız. Çünkü cemaatler siyasete, devlete değil, Yüce Allah'a çağırmalıdır. Sahih ve kamil mümin yetiştirmeliler. Dediğim ölçüdeki cemaatler bu ülke için elzemdir. Onları yıkarsak, insanımızın manevi kimyasını bozarız. Cemaatler ile onları kötü amaçla istismar edip kullananları ayırmalıyız. Cinayetten, kandan, kaostan, nefretten, insan öldürmekten nemalanan bir grup veya cemaatin veya örgütün dinle ilgisi olamaz; olduğu sanılıyorsa, bu bizim iman ettiğimiz din değildir. Çünkü din apaçık ortada.
* Dini cemaatlerden ürkmeli miyiz?
- Dine iyi niyetle çağırıp da kendinden başkasını dışlamayan, her Müslüman'a sevgi besleyen bir dini gruptan ürkmeye gerek yoktur. Dini konular hiçbir cemaatin, kişinin, örgütün, kurumun, tekeline bırakılamaz. Tekelleşme diğerlerini yok etmekle veya illegalleşmekle karşı karşıya getirir. Bugün dini tekeline alan bir oluşumun yarın karşımıza nasıl bir şekilde çıkacağını bilemeyiz.
* İmam-Hatiplere bakışımız ne olmalı?
- Radikal olan veya asli misyonunun dışında bir yapılaşma içine giren gruplarda İmam-Hatip öğrencilerinin az sayıda olduğunu görebilirsiniz. Çünkü İmam-Hatip öğrencileri İslam'ı dengeli bir şekilde ve kontrollü bir kaynaktan öğreniyorlar. Sayılarının çokluğu Türkiye için güvencedir.
* Gelecekte tehlike olacak gruplar var mı?
- Kendi dışında başkasına hayat hakkı tanımayan herkesi dışlayan, gizli ajandası olan her hareket tehlikelidir. Orantısız büyüme problem getirir. Gelecekteki en önemli tehlikelerden biri ilahiyatlara da yayılmaya gayret eden 'Hadis, sünnet, tasavvuf' inkârcılığıdır. Çünkü bu gruplar, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) Kuran'ı anlatma ve tefsir etme yetkisini kendilerinde vehm edip, ayetlerle keyfi olarak oynuyor ve helali ve haramı kendilerine göre belirliyorlar. Hz. Muhammed'in (s.a.v.) hakem olmadığı bir dini hareket sonu belirsiz bir kaostur. Bu gruplar Yüce Kuran'ı kullanırlar. Kuran'ı, Hz. Peygamber'e bir alternatif gibi sunarlar. "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e itaat edin. Ve sizden ulu'lemre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin..." (Nisa Suresi, 59) Bu ayette Allah'a (Kuran'a), Peygambere (Kuran ve sünnete) ve Ulu'l-emre (dindar, mümin idarecilerin kararlarına) itaat edin buyuruluyor. "Allah ve Resulü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mümin erkek ve hiçbir mümin kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır." (Ahzab, 59) Ayetler, bırakınız Hz. Peygamber'in (s.a.v.) sünnetini, dindar olan (sizden, kaydı var ayette) idarecilerin emirlerine dahi itaati emrediyor. Hangi mantık, hangi bilgi ile Hz. Peygamber'in (s.a.v.) sünnetini İslam dışı bırakıyorlar anlamak mümkün değildir.

RADİKAL SÖYLEMLERLE MÜCADELE, HADİSLERİ İNKâRLA OLMAZ
Hz. Ali'den itibaren ortaya çıkan 'Harici' zihniyeti, zaten birçok hadise ve sünnete itiraz etmekle sivrilmiştir.
Klasik Hariciler, Hadislerle sabit olan birçok hükmü reddederler.
Mest ve zinakâra idam cezası gibi birçok konuyu Kuran'da yok diye reddetmişlerdir.
Günümüzdeki harici, selefi hareketleri; itikat alimlerine ve mezheplere bağlı Müslümanları kafir olmakla itham ederler. Bu harici anlayışın tarihte onlarca kolu vardır.
Bundan ötürü, Radikal anlayışa engel olmak için hadislerle savaşmak iddiası cahilce bir söylemdir. Öncelikle bu radikal grupların siyasi bir cephesinin olduğunu unutmamak lazım. Nitekim Hz. Ali'nin onlarla çarpışması onların sonunu getirmemiştir. Tarih boyunca var olmuşlardır.
Onlara karşı şu noktalara dikkat etmek gerekir:
1- İlkokuldan itibaren, yeni nesle Kuran, Sünnet ve İslam itikadını anlatmalıyız. Bugünü kurtarmak yerine yarını düşünmek zorundayız. (Biz tabii ki işin ilahiyat cephesine bakıyoruz).
2- Radikal anlayışlara karşı olan Müslüman alimlerin topluma bu kanaatlerini deklare etmeleri faydalı olur.
3- Müslüman'ın Müslüman'a zarar verdiğini onlara da (radikallere de) anlatmamız lazım. Bu işlerden -kaos, cinayet ve saldırılardan- kimin kârlı çıktığını onlara hatırlatmak lazım.
4- Bu anlayışa kaynaklık eden mekanizmayı durdurmak lazım.
5- Kuran-ı Kerim ile beraber sahih hadislerle sabit olan Hz. Peygamber (s.a.v.) ahlakını, edebini, affını, toleransını gençlere anlatmamız lazım.
6- Hz. Peygamber'in (s.a.v.) hayatı boyunca hiçbir Müslüman'la savaşmadığını anlatmamız lazım. Münafıklar dahil olmak üzere.

EFENDİMİZ (S.A.V.) NEDEN BAĞIŞLANMA DİLEDİ?
Efendimiz bazen şöyle söylerdi: "Allah'ım! Şimdiye kadar yaptığım, bundan sonra yapacağım, gizlediğim ve açığa vurduğum günahlarımı affeyle." (Müslim, Müsafirin, 201) Bazen gündüz, bazen gece bu duayı yapardı.
Bazen namazın sonunda, bazen namazdan sonra bu duayı okurdu.
Efendimiz bu cümlelerle kulluğun zirvesini Allah'a arz etmiştir. Tevazuda sultandı zaten. Mahfiyette zirveydi.
Çünkü zaten 'Fetih' suresinde ileride işlemesi muhtemel bile olsa günahının affedildiği haber verilmiştir. (Fetih, 2) O buna rağmen bu duaya devam ederdi ki, kendini duadan ve yakarıştan mustağni sayan insanlara örnek olsun.