Nihat Hatipoğlu

NİHAT HATİPOĞLU

Tarihi 5 Şubat 2016

Medine'den selam

Hz. Peygamber'in (s.a.v.) şehrine iki gün önce geldik. Eşyamızı odalara tam yerleştirmeden Efendimiz'e (s.a.v.) selam vermek için mescide yürüdük. Medine'nin tatlı esintisi içimizi rahatlattı. Şehrin kendine has nefis kokusu her tarafta hissediliyor. Cennet bahçesi denilen Ravza'dan Efendimiz'in (s.a.v.) huzuruna varmak için sıraya girdik. Gecenin ilerleyen saatleri olduğu için çok zorlanmadık. "Huna es-Selamu ala Resulillah' Hz. Peygamber'e (s.a.v.) selam burada verilir" yazısının önünde durup Efendimize salat getirdik. Son zamanlarda şirke girmeyelim, Kuran-ı Kerim'den başka kaynağa gerek yoktur, gibi kulağa hoş gelen gerekçelerle ortaya çıkıp İslam'ın altını kazmaya çalışan, Hz. Resul'ü (s.a.v.) etkisizleştirip Kuran'la nefis ve hevalarına göre oynamaya zemin hazırlayan; şefaat, kabir azabı, kabir suali, hadisleri, beş vakit namazı, zekâtı, namazların rekaatlerini inkâr edip paralel bir din kurmaya çalışan dalalet ehlini Efendimiz'e (s.a.v.) mırıldandık. Kalbimizden onları makama arz ettik. Kuran-ı Kerim'in ve Hz. Peygamber'in (s.a.v.) emirlerinin, sünnetin özüne dönmeleri için dua ettik. İslam ümmetini onlardan uzak tutsun diye Rabbimize yalvardık. Ümmet Hz. Peygamber'le (s.a.v.) veda haccında verdiği vaadinin arkasındadır. Peygamberiyle mahşerde buluşmanın heyecanı içindedir. Mahşerde Efendimiz'e (s.a.v.) diyeceklerini şimdiden tasarlıyor. İmkân bulsa, medet olsa, zemin olsa, yüzü olsa, sözü olsa, eman verilse, takati kalsa, şöyle söylenecek: Ey Allah'ın elçisi; Allah'a şehadetten sonra seni nebi ve Resul kabul ettiğimizi haykırdık. Ey Allah'ın elçisi; Sünnetini kabul ettik. Kuran'ın bütün ayetlerine iman ettik. Ey Allah'ın elçisi; Seni sonsuza götüren lider, önder, yol gösterici, el-Hadi, el-Beşir, el-Emin, en- Nezir kabul ettik. Ey Allah'ın elçisi; Hz. Ömer'in şehadetinden sonra başlayan fitne ateşi hiç sönmedi. Ümmet bir araya gelmedi. Bizim iflahımızı içimizdeki beyinsizler, emansızlar söktü. Bizim mecalimizi, kolumuzu, kanadımızı içimizdeki sefihler kırdı. Ey Allah'ın elçisi; Aynen dediğiniz gibi oldu. Müslümanın başına yine Müslüman olduğunu söyleyenler musallat oldu. Bizi yakacak ateşin odunu bizden oldu. Ey Allah'ın elçisi; Biz senin ve dört halifenin dediklerini, Kuran'ı anlayışlarını, İslam'ı kabullenişlerini aynen kabul ettik. Ey Allah'ın elçisi; Senin ümmetin Kuran'ı terk etti. Aşiret, dil, ırk, soy ile övünmeyi din edindi. Kuran'dan bir ayet veya Hz. Peygamber'den (s.a.v.) bir hadis işittiğinde nefsiyle karşılık verdi. Ey Allah'ın elçisi; Senin ehli beytini, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Aişe, hususen Hz. Ali -ve evlatlarını ölesiye sevdik. Saydıklarından herhangi birine saygısızlık edenle ne fiziki olarak ne de ruhen hiç beraber olmadık. Senin huzurunda da beraber olmayacağız. Ey Allah'ın elçisi; Ümmet perişan. Her tarafta yabancıların silahıyla Müslümanlar birbirini öldürüyor. Ortadoğu ezan yerine silah sesi ile uyanıyor. Belki hiç uyumuyor. Ümmetin bir kısmı zevku sefada,bir kısmı heva ve heveste, bir kısmı ırkının peşinde, bir kısmı İslam'a hakaret edenlerle beraber. Müslümanın hakemi de Kuran ve sünnet olacağına iblis kafalılar ümmetin haritasını çiziyor. Ey Allah'ın Resulü (s.a.v.); Biliyoruz bu toz, bulut, bu kin ve nefret, bu kan ve gözyaşı, elbette dinecektir. Elbette ümmet Kâbe'de buluşacak. Müslümanlar kendinden olmayana şirin görüneceğine kendinden olana dönecek. Ama bedelini işte böyle ödeyeceğiz. Dilerim huzuruna yüzümüz, kalbimiz temiz ve ak çıkarız. Dilerim; bunda isyana, nisyana, hataya, perişanlığa rağmen bize o gün ümmetim dersin.

KULUN ALLAH ÜZERİNDE HAKKI
Hz. Peygamber'in (s.a.v.) Yemen valisi genç sahabi, Hz. Muaz bin Cebel'di. Efendimiz onu Yemen'e göndermeden önce bir yolculukta aralarında şöyle bir diyalog geçti.
Efendimiz bir ara şöyle buyurdu:
Ey Muaz. Yüce Allah'ın kulu üzerinde hakkı nedir bilir misin?
Hz. Muaz dedi ki; Allah ve Resulü daha iyi bilir.
Efendimiz şöyle buyurdu: 'Kulun O'ndan başka ilah ve Rab kabul etmemesi ve O'na ibadet etmesidir.
Biraz yürüdüler. Sonra Efendimiz yeniden ey Muaz diye seslendi.
Hz. Muaz, buyurun ey Allah'ın elçisi, dedi.
Efendimiz (s.a.v.) yeniden sordu: Muaz! Sen kulun Allah'ın üzerindeki hakkını biliyor musun?
Hz. Muaz sordu: Nedir o, ey Allah'ın elçisi?
Efendimiz (s.a.v.) cevap buyurdu:
"Böyle bir insanı Allah'ın ateşe atmamasıdır."