Tarihi 9 Mayıs 2009

Saman makinası

İnsanoğlu yürüyen ses falan çıkaran bir robot icat ediyor, yer yerinden oynuyor. Benim çocukluğumda çamaşır makinemiz bağırır, yürürdü. Merdanesiyle el kapardı, ara ara saç yolardı. (Ne yapsınlar yazık. O zamanlar günümüz makinelerini korumak için tasarlanan bakım yapıcı, kireç sökücü maddeler yoktu.)
Buzdolabımızın ruhu vardı. Bazen durur durur hoplayarak havale geçirirdi. Gecenin bir yarısı aklımızı başımızdan alırdı. Hem de şimdiki robotlar gibi hükmedilir değildi, keyfi isterse gürülder, istemezse mırıldanmazdı bile. Kısmen buz tutar, kısmen terlerdi. Başına buyruktu. İçindeki ışık, bazen yanar, bazen yanmazdı. Ama gazetelere çıkmazdı. Zamane robotları gibi kapak olamaz, ilk haber girmezdi ana haber bültenlerine...
Dayakla titreyip kendine gelen televizyonumuzdan da bahsedeceğim. Sumsuğu (yumruğu) yiyince nepnet olurdu. (Varın siz o netliği düşünün. Ekranda karıncalanma diye bir şey vardı o zamanlar hatırlarsanız. Öyle koldaki karıncalanmaya da benzemezdi. Şimdi karıncalanmayı bırak bitlenme bile yok. Bazıları karlanma da derdi.) Şişe dibi gibi kalındı TV camları. Çocuğun üstüne düşse öldürecek cinsten bir devasalık. Kalıbı ile ters orantılı netlik. Aklımda kalan en tatlı şey de İstiklal Marşı ile başlayan ve biten yayınlardı. Denk geldik mi hazır ola geçerdik ailecek. Şimdi yayınlar kapanmadığından, bir tek maçlarda dinleyebiliyoruz marşımızı.
O zamanlar ilaçlar da başkaydı. Değişiktiler. Ağrı kesici tülbentler vardı mesela. Her derde deva. Ağrıyan yerine bağlardın, iyileşince çözerdin. Yüzünde acı çekme ifadesi olan bir büyüğünü gördün mü bakardın, tülbent neresine bağlandıysa anlardın ki orası ağrıyor. Başı mı, dizi mi, boynu mu? Bak anla. Günümüzde tülbentlerin yerini sera streçler almış. İçine viks sürüp sera streci bağlıyorlarmış ohhh misss.
Nane limonlar da acayipti. Daha bir nane limondular sanki. (Hormonsuz tabi : ) Şimdi de bitkisel çözümlere vefa gösterip uygulamaya çalışanlar var ama ilaç ilk tercih maalesef. Şifalı otlar ancak zayıflatıyorsa rağbet görüyor. Ama gidişattan anlaşılıyor ki yavaş yavaş eski popülaritelerini kazanacaklar...
Çil Fazıl bilir misiniz? Lekeler ve çiller için bir kremdir. On bir yaşına kadar, Benetton mankenleri gibi çilli olan ablamı apak yapmıştı. Geçen yaz, eski masumiyetinden eser kalmayan güneş sayesinde oluşan lekelerimi, bir sürü paralara aldığım kremlerle geçiremediydim. Ablam da unutamadığı o kırmızı kutulu kremi aramış bulmuş. Ucuz olduğundan yüzüme sürmem diye de; 'İyi bir paraya aldım... Yalanıyla bana getirmiş. Yedim tabii. Sürdüm de. Lekelerim hemencecik nihayetlendi.
Bir de çok eskiden beri var olan hatta günümüzde de kullanılmaya devam eden bir ilaç var ki beni neredeyse boğuyordu. Gripin. İnanın ben o tabletten küçük tepsilerde kahve ikramı yaptım. Kâğıt helva şeklinde, büyüklüğünde ve yapısındaki bu devasa hap; 'Hapı yuttuk!' cümlesine anlamını vermiştir. Onu yutan bünye ikinci bir tanesinin yutulması riskini göze alamaz ve kendiliğinden iyileşir. Hastalar da; 'Yahu çok büyükmüş ama hemen iyileştirdi' diyerek kıymetine kıymet katarlar. Şanı alır yürür.
Şöyle dönüp bakıyorum da ne kadar çok şeyi değiştirmiş zaman. Ben çocukken Michael Jackson zenciydi şimdi beyaz ötesi. Ajda Pekkan. Yok yanlış örnek, o aynıydı... Birinci sınıfa başladığımızda okula tam bir hafta annemizle giderdik. Şimdikiler iki buçuk yaşında ayakkabılarını bağlıyor. Sardım yine bak. Başa döndüm.
Farkında mısınız ben geçmişle bugün arasında sıkışıp kalmışım? Çoğunlukla bu konuda yazıyorum. Arada kalmış bir neslin ferdiyim. Tayfurum. Modernlikle klasikliğin, alafrangayla alaturkanın, yaşlıyla çocuğun karışımıyım.
Meydan Larousse'a Google arasında bir sürüncemeyim. Turşu sözlüğüm. Hem Dede Efendi'yim hem Hadise'yim. Bu ne menem bir haldir. İmdat. Ya ileri gideyim ya geri çekileyim.
Beni ancak benim gibiler anlar. Onlar da epeydirler aslında. Çoğu eskiyi hatırlar ve bu gününü yadırgar. Öyle olmasaydı 'Issız Adam' müzikleriyle piyasa yapar mıydı? Film gitti şarkıları kaldı... Neden peki? Nostalji sevildi. Sevilir. O filmin müziği 2009 nisan'ındaki 'Top on listesi'nde dört hafta başı çeken şarkılardan biri olsaydı, kaç kişiyi yakardı sorarım? Tüm tersine akan nehirlere sevgilerimle...