Hasan Basri Yalçın

HASAN BASRİ YALÇIN

Tarihi 29 Mayıs 2017

Stratejik deha!

Birilerine stratejik deha denildiğini duyuyorsanız dikkat edin. Abartı ve efsaneleştirme olma ihtimali çok yüksektir. Bazen kavram öylesine ucuzlaştırılıyor ki, stratejiyle de dehayla da alakası olmayan kimselere yakıştırılıyor.
Zbigniew Brezizinski'nin ölümüyle bunu hatırladım.
Brezizinski Carter yönetiminin ulusal güvenlik danışmanıydı. Akademik bir arka planı vardı. Tıpkı Kissenger gibi. Ulusal güvenlik danışmanı olarak atandığı zaman da Kissenger gibi dünya siyasetine etki eden bir aktör olması bekleniyordu.
Ama dönüp baktığınızda Brezizinski'nin ne yaptığına ve neden böyle görüldüğüne dair çok tuhaf sonuçlarla karşılaşa-bilirsiniz.
Brezizinski'yi yere göğe sığdıramayanlara gidin sorun neden bir stratejik dehaydı diye. Hiç kimsenin doyurucu bir cevap veremeyeceğinden eminim. Yıllardır düşünürüm bu gibi isimleri. Kissenger, Scowcroft, Rumsfeld, McNamara ve diğerleri. Bunlar hakkındaki hikâyeler, iyi veya kötü, öylesine efsaneleşmiştir ki, sorgulamadan kabul etmeniz beklenir. Ben de merak ederim nedir ölçüsü diye? Mesela ne yapmış Brezizinski kendisini böyle efsaneleştirecek?
Galiba hem akademik hem de pratik alanda hizmet görmüşlere yönelik pek de düşünülmeden üretiliyor bu ifadeler. Arkasından hemen ekleniyor.
"Sadece teorik değil aynı zaman da pratik olarak da çok etkiliydi" falan diye.
Hâlbuki Brezizinski'nin ne teorik ne pratik anlamda böyle bir isim olduğunu düşünemiyorum ben. Hikâyeyi böyle anlatan adama sormak istiyorum.
Neymiş Brezizinski'nin teorik değeri? Muhtemelen hiçbir cevap bulamayacak. "Büyük satranç tahtası" diyecek. Sorun ne demek o? Ona da cevap veren çok nadir çıkar. Ben size söyleyeyim. Klasik güç dengesi kavramsallaştırmasını Sovyet karşıtlığıyla birleştirmiş, buna biraz da jeopolitik sosu katmış bir yazardır kendisi.
Yazdıkları teorik anlamda sıradan ve eklektiktir. Kendi kafasında sübjektif sentezler üretmiş ve tüm bunları klasik sınırlandırma stratejisinin bir parçası olarak yapmış onun ötesine geçememiştir. Biraz Morgenthau, biraz Mackinder ve biraz Kennan. Ama asla bir Morgenthau, bir Makinder veya bir Kennan değil.
Teorik anlamda Brezizinski'yi çıkarsanız uluslararası ilişkiler düşüncesinden eksikliği aklınıza bile gelmez. Deha olamayacak kadar sentezcidir.
Pratik anlamda da durum çok farklı değil. Soralım çok etkiliydi diyen arkadaşlara.
Ne yapmış Brezizinski tüm dünyayı şaşırtacak? "Çin ile ekonomik ilişkileri geliştirmiş." Kusura bakmayın o işler on yıl önce başlamıştı. Hiç de yenilikçi değil. Başka? "Camp David görüşmelerine yardımcı olmuş?" Bu konuda kendine has bir katkı yaptığına dair elde hiçbir kanıt yok. Başka? "SALT II görüşmelerine katılmış." Dikkat edin ikincisi yapılıyor. Onlar zaten Brezizinski'den önce de vardı. Brezizinski'nin en dikkat çekici özelliği Afganistan'da cihatçılara verilecek destektir. Fakat bu da klasik sınırlandırma stratejisinin ötesine geçebilmiş bir hareket değil.
Öte yandan aynı Brezizinski hükümet içi kavgaların aktif bir parçasıydı. Dış İşleri Bakanı Cyrus Vance ile sürekli kavga etti. Rehine krizinde de askeri müdahaleyi savunarak Amerikan tarihinin en büyük utançlarından birine imza attı. Aslında Brezizinski'nin bildiği ve yaptığı tek şey Sovyet düşmanlığıydı. Bu nedenle Vance'in diplomatik açılımlarını da göz ardı ederek meseleyi sürekli gerginlik siyasetine sürükleyen bir takıntı sahibiydi. Kendisine benzeyen diğer Polonya göçmenleri gibi Sovyet takıntısı tüm stratejik düşüncesini mahkûm alacak nitelikteydi.
Bu uğurda Afgan iç savaşında Müslümanların radikalleşmesini sağlayan isimlerden biri oldu.
Maksadım Brezizinski'yi eleştirmek değil. Ondan bir ders çıkarmak. Bu tür hikayeleştirmeler yerine ayağı yere basan değerlendirmeler yapmanın önemini vurgulamak. Çünkü benzer hikâyeler Türkiye'nin de gerçeklikten uzaklaşmasına ve gerçek olmayan efsaneler etrafında sürüklenmesine neden olabilir.