Ergün Diler

ERGÜN DİLER

Tarihi 23 Nisan 2019

Tahterevalli

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu Bey belli ki kurgulanmış bir saldırıya uğradı. Unutmayın, bu topraklarda hiçbir şey kendiliğinden olmaz! Bir şehit cenazesinde olmaması gereken bir olaydı ama oldu! İnşallah tekrarları yaşanmaz. Daha da büyümez! Ancak hava puslu... Sanırım bunu benden daha çok vurgulayan yok...
Çok açık yazamasak da gelin belli noktalara dokunarak gidelim...
Gorbaçov çıktı! 1991'de SOVYETLER BİRLİĞİ'ni, son imparatorluklardan birini dağıttı.
Ülkenin köhnemiş yapıyla gidemeyeceğini biliyordu.
Açıkladı da... Sonra YELTSİN sahne aldı.
YAHUDİLER de Rusya'nın en değerleri varlıklarını üç otuz paraya ele geçirdi. Sonra KGB devreye girdi.
Askerin başını çektiği grup PUTİN'i yukarı taşıdı. Verilenler geri alındı. Bir denge kuruldu. Sovyetler'in dağılması TÜRK CUMHURİYETLERİ ile ANKARA arasında var olan BAĞIN çok daha güçlenmesine yol açacaktı...
Tabii izin verilerse! Sovyetler dağılmışken, koca bir UFUK BELİRMİŞKEN içerisi karıştı. 1993 TÜRKİYE'nin en karanlık yılıydı. Turgut Özal'dan Uğur Mumcu'ya, Eşref Bitlis'ten Cem Ersever'e kadar çok önemli işler yapan çok önemli isimler tasfiye ediliyordu... Türkiye ORTA ASYA ile AVRASYA ile değil içerisi ile ilgilensin diye... Öyle de oldu. PKK ve ekonomik şartlar ANKARA'yı sıkıştırıyordu...
Bu iklim 28 ŞUBAT'a kadar uzanan yolu açacaktı. ABD ile uyumlu yapıların büyümesi ve serpilmesi istenmekteydi...
ABD içeride ve dışarıda bastırıyordu.
Çok ciddi hem de! Bu ortamda Abdullah Bey ile Tayyip Bey AK PARTİ'yi kurdu.
Abdullah Bey ABD ile çalışmayacağını TEZKERE oylamasında göstermişti.
Tayyip Bey de dengeleri gözeterek gidiyordu. Rahmetli Erbakan Hoca ABD karşıtıydı. İki çalışma arkadaşı "ABD İLE DOĞRUDAN MÜCADELEYİ
ERKEN BULDUKLARI İÇİN OLSA GEREK" siyasi olarak yollarını ayırıyordu... AK PARTİ ile devam ediyorlardı... Doğruydu da... Ta başından beri AK PARTİ aslında bir koalisyondu...
Birden fazla güç dengesi partinin içindeydi. Bizler bunu pek bilmiyorduk...
Sovyetler yıkılınca Rusya yani MOSKOVA ülkenin dümenini ele alınca AVRASYA FELSEFESİ serpildi. Hatırlayın ABD'li ünlü stratejist Zbigniew Brzezinski "AVRASYA'YA HAKİM OLAN DÜNYAYA HAKİM OLUR" diyordu... Rusya'nın içinden yükselen sesler Moskova-Tahran-Ankara üçlüsünün hayalini kuruyordu. Bu üçlü bir araya gelirse büyük bir gücün ortaya çıkacağını ve ABD'nin buralardan gideceğini öngörüyordu... Haklıydılar!
Kremlin'e yakın akıllar AVRASYA FELSEFESİ'ni yaymak için her geçen gün adımlarını sıklaştırıyordu. Aynı zaman dilimlerinde Türkiye, üyesi olduğu BATI İTTİFAKIYLA DA BÜYÜK SORUNLAR YAŞIYORDU... Hem ABD hem AB ile... Yakıcı konularda Türkiye çok kez yalnız kalıyordu.
İstediği desteği, yakınlığı bulamıyordu.
NATO üyesiydi! Ancak PKK ile mücadeleye bakıldığında ABD de Fransa da Almanya da TERÖRÜN arka planında yer tutuyordu... Canımız yanıyor, DOSTLARIMIZ samimi üzüntü yerine maskelerle karşımıza geliyordu. Çünkü BÖLGENİN DİZAYN EDİLMESİ GEREKİYORDU! PKK BU
NEDENLE KURULMUŞTU! ANKARA BU AMELİYATA DİRENİYORDU! Konu buydu! Ama detaylarla uğraşılıyordu!
AK PARTİ'nin 2002'de sahne aldığı tarihte, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Genel Sekreteri Org. Tuncer Kılınç 7 Mart 2002'de "Türkiye milli menfaatleriyle ilgili sorunlarda AB'den destek görmüyor. Rusya da bir yalnızlık içinde. Dolayısıyla ABD'yi gözardı etmeksizin İran'ı da içine alan yeni bir arayışa girmek gerektiğini düşünüyorum" çıkışını yaptı. Harp Akademilerinde yapılan bu çıkış çok ama çok ses getirdi!
Peki Kılınç Paşa bunu tek başına söyleyebilir miydi? Sanmıyorum! Türk Silahlı Kuvvetler içinde, o hiyerarşi içinde mümkün değildi! Ama derin dehlizleri sarsan bir çıkıştı bu!
Washington'u sarsan bu çıkıştan sonra IRAK İŞGALİ GERÇEKLEŞİYOR ve ASKERİMİZİN BAŞINA ÇUVAL GEÇİRİLİYORDU. Karşı taraf durmuyor, geldikçe geliyordu... Kıbrıs ve SOYKIRIM TASARILARI gibi TÜRKİYE'yi uzağa iten imzaları atmaktan da çekinmiyorlardı... Yaşanan onlarca gelişme TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ'nin AVRASYA yönünü güçlendiriyordu.
TEZKERE krizi zaten ABD'nin MECLİS önünde aldığı büyük yaraydı...
İstediklerini yapamıyorlardı.
Türkiye "DUR" diyordu... Ama onlar durmayacaktı. Geldikçe geldiler...
Ergenekon operasyonları ve bitmeyen dalgaları ülkeyi şaşkına çevirmişti. Balyoz da öyle... Askerler alınıyor, Genelkurmay Başkanlığı yapmış isimler hapishaneye yollanıyordu. Gelenler aslında AVRASYA'YA DESTEK VERENLERİ TOPLUYORDU! Kavga gürültü arasında çok konuşulmuyordu ama amaç NATO'dan, BATI'dan kopmak isteyenlere verilmek istenen bir dersti! Tabi biz bunu yine kendi aramızda yaşıyorduk.
Türkler geliyor, Türkler'i götürüyordu...
Operasyonlar birbirini izledi. Son tahlilde döndü, aynı rüzgar siyasete sıçradı. İşler iyice karıştı.
Bu kez siyaset bu dalgalara "DUR" dedi...
Devletin bütün kurumlarında tansiyon fırladı. MİT'ten DIŞİŞLERİ'ne kadar...
Doğum sancısı gibiydi... Herkes acı çekiyordu, kimse ne olacağı konusunda sağlıklı bir fikre sahip değildi... Aynı fırtına bizi GEZİ'den 17-25'e, oradan da 15 TEMMUZ'a taşıyordu... Ve kırılma büyük oluyordu... Arada Rus Büyükelçi KARLOV öldürülüyor, Rus uçağı düşürülüyor ve gerginlik tavan yapıyordu. Rusya ayrıca hem Suriye'de hem kendi sınırları içinde saldırıya uğruyordu. Kızılordu Korosu'nu taşıyan uçak KARADENİZ'e gömülüyordu! Bir güç Türkiye-Rusya yakınlaşmasına şiddetle itiraz ediyordu.
İran'la sıcaklık zaten istenmiyordu... 15 Temmuz'un sonuçlarına baktığımızda ise NATO'ya yakın duranlar ya alınıyor ya da kaçıyordu! Giden gelmiyordu!
Hala bugün bile NATO'ya, ABD'ye yakın isimler bulunup alınmakta...
Operasyonlar sürmekte...
Asker bir tavır içindeydi! Hatırlayın Org. Kıvrıkoğlu, "ABD Meclisi, Ermeni soykırımı tasarısını kabul edince gezimi iptal ettim" diyordu. Tavır yeni değildi!
Yaşananlar ortaklığa sığmayınca ANKARA yeni yol arayışına giriyordu...
İşte bu denklemde giderken EKONOMİK OPERASYON için start verildi... Yıllardır kazanan AK PARTİ büyükşehirleri yitirdi! Seçimlerin ruhuna uygundu bu! Ama artık burada hiçbir şey organik olarak gerçekleşmediği için akıllarda "ACABA?" sorusu vardı! Kuşkuluydu herkes... F-35 ve S-400 krizleri hala çok canlıydı. S-400 alınması AVRASYA ile kocaman bir bağ kurulması demek oluyordu.
Bunu en iyi ABD biliyordu. Ve görsek de göremesek de GERGİNLİK artıyordu... VE ARTACAKTI. Bilmek için kahin olmaya gerek de yoktu...
Çin ile yakınlaşma, KOBANİ olayları ve kaybedilen 50 can hala hafızalarda tazeliğini koruyordu!
İsimlere girmek istemem. Girmek gibi niyetim de yok. Amacım gidişatı özetlemek. Anlaşılmasını sağlamak.
AK PARTİ içinden ve dışından ERDOĞAN hedef olarak seçildi. Yani ERDOĞAN'ın artık olması istenmiyor...
Çünkü böyle büyük bir tercih yaşanırken yani AVRASYA parantezi açılırken BATI ile ittifak içinde olanlar her yerden kendilerini göstereceklerdir. Bu da anlaşılır bir olaydır. Çünkü bir grup BATI ile ilişkilerin hala düzelebileceğini düşünmekte. Tabii bu siyasete taşınınca AYRIŞMA olarak karşımıza çıkacaktır.
Yakında çıkacaktır hem de... Kore'ye asker yollayan Türkiye'den AVRASYA'ya geçmek isteyen Türkiye var ortada! Bunun karşısında olanlar da var! Siyasette de bürokraside de iş dünyasında da...
KAVGA bu! Türkiye'nin en değerli şeyi KONUMUDUR! Bin kez yazdım sanırım. Ama durum budur! İki güç TÜRKİYE'nin yönü için kapışmaya başladı... Öyle böyle değil hem de!
İsimlere girmiyor, giremiyorum. Doğru bulmadığım için! Ama herkes ortaya çıkacaktır. Sessizce kenarda köşede izlenecek bir mücadele değil bu! Kim kazanır, kim kaybeder bilemem! Olan biteni yakından takip etsem de bilemem!
Ama gördüğüm en zor durumda olan ERDOĞAN! Dengeler içinde ya denge bulacak ya yeni bir denge kuracak. Kolay mı? İnanın hiç değil. Çok şey yaşanacak!
Çok şey! Kılıçdaroğlu'na saldırı başlangıç... Dengenin her iki ucunda bulunanlar dengeyi değiştirecek hamleler yapacaklardır. NET!

NOT: Albay Önder İrevül, Atatürk'ün adının duada anılmaması üzerine hocanın yanına giderek, "Sen Atatürk diye bir adam duydun mu?" dedi. Görür görmez mesajı anladım! Önümüzdeki günlerde daha da iyi anlaşılacaktır!